Gariban

261 19 10
                                    

Yemekhanenin yüksek tavanlarındaki ışıklar, Steve'in önündeki çorbadan yansıyordu. Beyaz ışık çorbadan yansıyıp adamın gözünü alırken, Yüzbaşı öfledi ve kaşığını çorba içerisinde karıştırmaya devam etti. Peggy hala uyanmamıştı. Vücudu oldukça dengesizdi. 

Sıcak çorbanın dumanları adamın çenesine doğru alttan vuruyordu. Bir yemekhane yemeğine göre fazla sıcaktı. Sonunda karıştırmaktan bıkan adam kaşığını çorbadan çıkardı ve ağzına yaklaştırdı. 

Sıcak çorba boğazından kayıp giderken, aynı derin bakışları atmayı sürdürdü. Ne yaparsa yapsın aklından çıkmıyordu. Başka bir şey düşünemiyordu. Zihni, hep oradaydı. O odada, orada yatan kişide.

Etrafına bakındı, olmayacağını bile bile Peggy'nin kapıdan gelip ona doğru koşacağını düşünüyordu. Onun hayalini kuruyordu. Gözlerini açtıktan sonra Steve'i hemen bulacağını ve sarılacaklarını hayal ediyordu. 

Yüzbaşının bu düşünceleri, bu hayalleri şu anda onu en üzen şeydi, fakat onu mutlu edende tek şeydi. Aşkı sevmezdi fakat hiç de vazgeçemezdi. Vazgeçemediği için sevmiyordu, vazgeçmek de istemiyordu.

Kafası bu şekilde allak bullak olmuş adam, hala hayal kurmaya çalışıyordu fakat kurduğu hayaller pazarlık yapan şeytanlardan bile daha fantastikti. Peggy'nin uyanınca hemen kalkıp koşamayacağını biliyordu.

Beyaz masanın üstündeki gri tepsinin, ortasında duran gümüş tabaktaki turuncu renkli çorbanın üstünde dumanlar tütmeye devam ederken, adam kaşığı elinden bıraktı. Hiç yeme isteği yoktu. Peggy'nin yanında iken yediği yemeğin üstünden çok geçmemişti. Fakat orada da yemek yemekten başka yapacağı bir iş yok gibi hissediyordu. Aynı masalardan onlarcasının mekanı işgal ettiği, ortalığın acemi ajanların doldurduğu yemekhanede tek kahraman ve kıdemli kişi Steve Rogers'dı.

Fakat kimsenin ilgisini çekmiyordu.

Peggy'nin yaptığı çorbaları düşündü. Çok daha güzel oluyorlardı. Belki bu kadar sıcak ya da bu kadar malzemeli bir çorba olmuyordu fakat bu çorbada olmayan bir şey vardı. O da sevgiden başka bir şey değildi. Peggy yemek yapmayı çok severdi. Özellikle sevdiklerine yemek yapmayı daha çok severdi. Steve'e yemek yapmaktan daha çok sevdiği bir şey de olamıyordu bu sayede.

Kadının anlattıkları ve adamın aklında kalanlar, Peggy'nin yemek yapmayı büyük annesinden öğrenmiş olduğuydu. Annesini hiç tanımamış ve dört erkek kardeş arasında büyümüştü Peggy. Büyük annesi ve dört erkek kardeşin olduğu bir ailede yaşamış. Bütün kardeşlerinin yemeklerini Peggy yapmış, evin temizliğinin de üstesinden Peggy gelmiş.

Steve, kadın bunu anlattıktan sonra Peggy'nin nasıl onlarca erkek ile nasıl başa çıkabildiğini öğrenmişti. Dinlemesi hoş eğlenceli hikayelerdi bunların hepsi. Fakat Steve uzun zamandır o hikayelerden dinleyememişti. 

Üstünden yarım yüz yıldan fazla geçmiş olmasına rağmen Steve, Peggy'nin anlattığı hiçbir şeyi unutmamıştı. Yüz yaşını geçmiş bir adamın, otuzlu yaşlarında dinlediği şeyleri unutmaması hafife alınacak bir şey değildi.

Eline tekrar kaşığını alan adam, çorbasını karıştırmaya devam ederken eskileri düşünmeden bir saniye bile geçirmiyordu. Sonunda, yemekten pes etti ve masanın başından kalkarak yemekhane kapısının çıktığı koridora geçti.

Labirent gibi yapılmış geniş ve uzun koridorlarda yürümeye başladı. Nereye gideceğini veya ne yapacağını bilmiyordu. Tek bildiği şey gidecek bir yerinin olmadığı ve yapacak bir şeyin de olmadığı.

Bucky ile vakit geçirebileceğini düşündü, fakat onun ismini aklına getirdiği anda bile kafasının içine dolan o düşünce yüzünden yüzü daha da düştü. Bucky'e olanları hatırlamak istemiyordu. Onunla o kadar yakınlardı ki, olanlara rağmen Steve onu düşünüyordu ve sanki yıllar öncesinde yaşıyormuş gibi hissediyordu. 

Son Öpücük | SteggyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin