Bölüm 2: Umursamama

78 5 0
                                    

Çok zorlu bir sürecin ardından Temmuz'da yeni bir hayata başlamıştım. Yeni bir iş, yeni bir ev (kiralık), eski dostlarla yeniden toplanmalar, yeni insanlarla tanışmalar. Hayatımda hızlı sayılabilecek ölçüde ciddi değişiklikler yaşadığım bir dönemde yeni işim de çok yoğun başladı. Bir de yaz aylarıydı zaten. Taşındığım eve ve o bölgeye alışabilmek için de hatırı sayılır bir çaba gösteriyordum. Temmuz ayında herhangi bir sorun yaşanmadığı için annemi oturduğu evde haftada 1-2 kere ziyaret ediyordum. Emin olun o dönemde annem hepimizden daha zinde ve daha hareketliydi. Kuzguncuk'a gidip gezer, Üsküdar'dan da kuruyemişini alır evine dönerdi. Çok paramız yoktu, ama çok şükür bizi isteklerimizi yaptıracak kadar elimize para geçiyordu.

Ağustos ayına girdiğimizde annemin yemek yemesinde bir problem olmaya başlandı. Midesi bulanıyordu, yediklerini ya kusuyor ya da zaten yiyemiyordu. Annemin çok çok öncelerinde de böyle süreçleri olduğu için strese bağlı olduğunu düşündüm. Çünkü Ağustos 2015'ten tam 9 ay önce annem, babası olan dedemi küçük hücreli akciğer kanserinden kaybetmişti. Aralık 2014'ün sonunda dedemi kanserden dolayı kaybetmiştik. Daha açık yazmak gerekirse eğer, dedemin kanser olduğunu öğrendikten sonra kendisine radyoterapi uygulanmaya başlandı. Bizim aile hayvanseverdir ama annem hayvanlara tapar derecede sever. Bu yüzden mahalledeki kedilerin tamamı annemi anahtar sesinden tanır. Bu yavrulardan bazıları da dedemin oturduğu evin (giriş katıydı) camından içeri girer, evde takılırdı. Bir gece dedem uykusundan kalkıp tuvalete gitmek istediğinde kedilerden birini görüyor ve onu ayağıyla "hadi be, yürü git" dercesine ötelemek istiyor. Ancak zaten kanserden ve radyoterapiden yeterince halsiz düştüğü için ve kendisi o zaman 82 yaşında olduğu için dengesini toparlayamıyor ve düşüyor. Düştüğünde de acıdır ki kalçasını kırıyor. Kalçasını kırdıktan sonra dedem yatağa mahkum oldu ve aslında kanserini en çok besleyen de onun yataktan kalkamayacak halde olmasıydı. Dedem 82 yaşında dedim ya, bakmayın 82 yaşında olduğuna. O yaşına rağmen her sabah kalktı, bürosuna gitti, bürosunu kendi açtı ve çalıştı. Bunu tam 50 sene yaptı benim dedem.

Dedemin ölümünden tüm teyzelerim ve dayım da çok etkilenmişti ama annem 25 sene onunla birlikte aynı büroda sabah 9 akşam 6 çalışmıştı. Bir de son 25 senedir Mecidiyeköy'deki evlerinin neredeyse hep 1 sokak önünde/arkasında/yanında oturdu. Bu yüzden iş çıkışında da dedem ve ananemin (nene derdim ben ona) birlikte yaşadıkları eve gider, onlarla akşam yemeğini yer, sonra evine geçerdi. Bunu 25 senenin neredeyse her günü yaptı. Yapmadığı günleri toplasak ve kaç seneye tekabul eder desek belki en fazla 2-3 senedir. Yani 22-23 sene annem onlarla birlikte yaşadı gibi oldu.

** Yukarıdaki satırları yazarken farkettim, kimin ne zaman öldüğünü aklımda tutamamışım. Nenemin, dedemin, babamın öldüğü tarihleri net hatırlamıyorum. Aklımda yoklar. Bir yerlerden bakmam lazım sanırım... **

Dedemin ölümünden sonra yaşadığı stresten dolayı olduğunu düşünmüştüm mide bulantısının. Sonra bu mide bulantısı Eylül ayına da sıçradı. Ama ben hala çok yoğun çalışıyordum. Eylül'ün tam ortasında çok kritik uluslararası bir organizasyonun Türkiye ayağını benim çalıştığım firma yapıyordu. Bizim için çok önemliydi çünkü sektöre yeni bir soluk getirecek işlere imza atmak istiyorduk. Kendimizi yeni bir firma olarak kanıtlamamız gerekiyordu. Yoksa zaten firmada çalışan neredeyse herkesin sektörde tanınmışlığı vardı ve bu konuda güven problemi yaşanması söz konusu bile değildi.

Senem Teyzem, yani ailenin ortanca kardeşi annemle birlikte gitti geldi hastaneye. Nihal Teyzem, en küçükleri... O da zaten o dönemde annemle birlikte Mecidiyeköy'deki evde kalıyordu. Tahliller, hastane koşturmacaları derken bütün bunlara hep birlikte koşturuyorlardı. Ancak garip olan şuydu. Annemin mide bulantısı devam ettikçe, yemek yiyemedikçe annem zayıflıyordu. Çok hızlı kilo kaybı veriyordu. 29 Ağustos - 25 Ekim tarihleri arasında annem 64 kilodan 48 kiloya düştü. Eylül ayında iyice zayıflamıştı. Ben fırsat buldukça haftada 1-2 defa gidiyordum onu görmeye. "Çok şükür iyiyiz" diyor geçiyorduk. Türkiye etkinliği bittikten sonra annemle de kutlamıştım zaferini. Ama asıl olayın karanlık tarafını henüz itiraf edemedim. Eylül 2015'te etkinlikten sonra bayramdı. Annem o halde zayıflıyor ve yemek yiyemiyor olmasına rağmen ben hala hiçbir şey yapmamıştım. Yurtdışından çok sevdiğim yabancı arkadaşlarım geldi kurban bayramı için... Onlarla 5-6 yedik, içtik, dağıttık. Neredeyse o 5-6 günün hepsini sarhoş geçirdim. Gündüz bile!!! Ama annemi alıp hastaneye götürmedim bile. Tahlillerine bakmadım bile. Yanında olmadığımı farkettiğim gün zaten Ekim ayıydı ve kanser olduğunu öğrenmiştik. Hep bir bahanem vardı. Çünkü Eylül ayı sonunda Türkiye'de yapılan organizasyonun bir de Ekim başında yurtdışı ayağı vardı. Oraya gidilecekti. 15 kişilik bir kafile gidiyorduk. Bunun hazırlıkları, koşturmacası da vardı. Ekim'in başında da gittim. 6 gün kaldım. Döndüğüm zaman zaten Ekim'in ortası olmuştu. Anneme seveceğini bildiğim şeylerden almıştım. Üzüm parçacıklı çikolata, Maldivler'den kum, resiflerin balıklarının heykellerinden v.b.

** Farkında mısınız bilmiyorum ama henüz hiç "baba" demedim... **

Ben döndükten sonra 18 Ekim annemin doğum günüydü. Artık hareket kabiliyetlerini sınırlayacak derece zayıflamıştı. Pastasını bile yiyemedi doğru düzgün ki benim annem çikolatalı antep fıstıklı pastaya bayılır. Kutlamasını yaptığımız fotoğraflarını da sizinle paylaşıyorum ki aslında çok mutlu olmuştu benim canım annem. Ama kendini sözde işe ve hovardalığa vuran ben, basit bir şeydir diye geçiştire geçiştire Ekim ayının sonlarına gelmiştim. Ortanca teyzemle ara ara konuşuyorduk. Hakkını yiyemem. Bir gün ağladı telefonda. Eylül ortasıydı sanırım yanlış hatırlamıyorsam. Bana "Baran, ben ablamın kanser olmasından korkuyorum, ya babam gibi o da kanser olursa.. Ben ablamı da kaybetmeye göze alamam" demişti. "Yok teyzecim, nolursun böyle düşünme. Dedemi kaybedeli daha 1 yıl bile olmadı. Haklısın böyle hissetmek ve düşünmekte. Ama endişe etme, annem hem çok kuruyemiş yiyor hem de stres yapıyor hala. Çok üzüldüğü içindir" demiştim. Ne kadar da aptalmışım. Sanırım kendi hayatımı bir kenara bırakmak istemedim ve hastalıkla uğraşmak istemedim. Sanıyorum çünkü emin olun bunu çok düşündüm ve muhakemesini yapamadım tam anlamıyla. Allah günahlarımı affetsin. Başka bir dileğim yok...

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Nov 19, 2016 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Kanserle YüzleşmeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin