Cenk: Son Erkek
Hayattaki en zor şeylerden biri kardeşinin gölgesinde yaşamak olsa gerek. Hep ikinci sırada gelmek. Doğumda da, ölümde de.
Ezgi elindeki kitabı kapatarak başucundaki masaya bıraktı ve sırtını yastığını yasladı. Herkes dışarıdayken yatakhanede kalmanın hoşuna gittiği söylenemezdi ama yemekhanedeki partiye katılamayacak kadar mutsuzdu ve giderek başkalarının mutluluğunu bozacak değildi.
Nisa yatakhaneye uçtu ve Ezgi'nin kafasına bir yastık fırlattı ve “Lanet olsun partiyi kaçıracağız,” dedi.
Sibel yemekhane kapısının girişinde öylece duruyordu. Ne yapması gerektiğini bilmeden. Geri dönebilirdi ya da içeriye girebilirdi. Orada ne kadar durduğunun farkında değildi. Ta ki Nisa'nın sesi gelene kadar. “Hadi Ezgi!”
Damla, etrafta sarhoş ve deli gibi dans eden onlarca liselinin arasından hemen fark ediliyordu. Aytaç'ı görünce el salladı ve ona doğru koşup “Ayol neredesin yia,” diye bağırdı. Aytaç'ın sinirini bozmakta üzerine yoktu.
Aytaç sakinliğiyle, “Sizi arıyordum nerelerdesiniz?” diye sordu.
Cansu sahneye yakın olduğu taraftan içeriyi izlemeye koyuldu. Herkes deli gibi dans ediyordu ve kadehlerin birbirine vurularak çıkardığı çınlama sesi müzik sayesinde elbette ki duymuyordu. Parti yeri burası cenaze evi değil!
Tam o sırada kapının açıldığını gördü. Yok be, hadi canım daha neler! diye geçirdi Cansu içinden. Sibel, Ezgi’yi kolundan çekiştire çekiştire içeri sokuyordu. Sibel bunu Cansu'ya gıcıklığına yapıyordu. Yoksa biricik sevgilisini elimden alan Ezgi’nin burada ne işi vardı?
Selen, şu partilere yemek için giden tiplerdendi. Ama yine de beyaz bir elbise giymiş. İddialı gözükmek için bayağı uğraşmıştı. Arkadaşlarını bulmak için önce bir etrafı süzdü. Sonra da hemen güzel yemeklere koştu. Yemek yemeye o kadar odaklanmıştı ki. Ezgi'nin kapıya kendini resmen yapıştırmış olduğunu, Sibel'in ise zorla onu girdirmeye çalıştığını biraz uzun süre sonra gördü.
“Sibel bırak beni!” diye bağırdı Ezgi. Yemekhanenin kapısının elinden kaymamasına öyle bir odaklanmıştı ki, üzerine çevrilen gözlerin farkında değildi. “Partiye katılmak istemiyorsam beni zorlayamazsın!”
Nisa, elinde bir konfeti ile Ezgi’ye yaklaşınca Ezgi'nin gözlerinin fal taşı gibi açıldığını gördü, Testere gülüşü yaptı ve konfetiyi kulağının dibinde patlattı. “Ya gelirsin ya ölürsün gülüm,” dedi.
Bunlar üzerine yemekhanenin bir ucundan Cansu'nun gülme sesi yükseldi. Ezgi'nin kıyafeti renkli konfeti parçacıkları içinde kalmıştı. Bu sırada köşede duran ve olanları izleyen yakışıklı çocuk Ezgi'ye doğru geldi ve Cansu'nun bütün gülümsemesi soldu. Kimdi bu çocuk?
Damla, baktı kimse onu takmıyor, olaya bodoslama dalıp “Ezgicim konfeti çok yakışmış sana,” diye dalga geçti. Bad girling yapma keyfini sürüyordu.
Damla yaptığı atakla bir andan Cansu'nun gözüne girmişti. Cansu bu konuşulanları nereden mi duymuştu? Yakışıklı çocuğun hareketlendiği an o da bulunduğu köşeden ayrılıp Ezgi'nin olduğu yere yürüyordu da ondan.
Selen geri kalır mı? Koşup şu olaya yetişeyim de dedikodu malzemesi olsun derken elindeki cupcakei beyaz elbisesine düşürdü. Bunu umursamayıp lekeli elbisesiyle koşarak olayın olduğu kapı önüne gitti. “N’apıyorsunuz siz, parti içeride?” diye bağırdı.
Ezgi, birden etrafına üşüşen bu kadar insanın arasında ne yapacağını şaşırmıştı. Bir yandan Sibel'le Nisa onu partiye sokmaya çalışıyordu, bir yandan Damla laf sokma çabalarındaydı, Cansu onun bulunduğu yere yürüyordu ve Selen de yanlarına gelmişti.