1.Bölüm

303K 6.3K 636
                                    

Bir yalnızlık koleksiyoncusuyum ben; herkesin her şeyi olan ama kimsenin hiçbir şeyi olamayan... Ve bilirim; yalnızlık ağırdır. Yalnızlık ağrıdır...

ஐஐஐஐஐ

Genç kız akan gözyaşlarını silmek için hiçbir harekette bulunmadan öylece duruyordu duvarın dibinde. Babasının söylediği her bir kelime yankı yapıyordu beyninde. 'Kızım artık evlenme çağına geldin çok şükür, eski dostlarımdan Ahmet Ağa'ya söz verdim... diyeceğim o ki yarın akşama hazır ol istemeye gelecekler benim yüzümü kara çıkarma!' ne kadar hayır dese de babası Dilaver Ağa sözünden geri dönmemişti. Başını kaldırıpta karşısında duran adama bakamıyordu bir türlü. İhanet emiş gibiydi karşısındaki adama.

''Gidelim Heja'' diye mırıldandı genç adam. Başka çaresi yoktu. Sevdiği kızı kaybetmek can damarını kesmek gibiydi. Karşısındaki kızın şaşkın kahverengi gözleri kendine çevrildiğinde kalbi teklemişti. ''Uzaklara gidelim gülamın yoksa bu hayat zehir bana'' Sevdiği kızın gözlerindeki tereddüt nefesini kesiyordu her saniye. Zaten yıpranan sinirlerine bir balyoz daha vuruyordu. ''Sen ne dersin Fırat? Babamla annem bunca yıl baktılar büyüttüler beni ben nasıl ihanet ederim onlara?'' Sinirlenmemek için dudaklarını ısırsa da başaramamıştı. Yumruklarını sıktı. ''Ulan baban bir gün daha dayansaydı konuşacaktı babam. Benimle gelmeyip başkasının karısı olacaksın öyle mi?'' Bunu düşünmek bile içini yakmaya yetmişti. Genç kızın yüz ifadesi dehşet ifadesini aldığında bundan cesaret alarak elini uzattı. ''Ya şimdi ya hiç Heja'm hadi gel benimle. Bizi bulamayacakları yere gidelim''

Genç kız endişeyle başını iki yana salladı. ''Ya yakalanırsak o zaman ne olacak Fırat?'' Elini uzatmaya devam eden adamın yakışıklı yüzünü buruk bir tebessüm kapladı. ''Eğer yakalanırsak sevdamızla öleceğiz Heja'm. Gelecek misin?'' Gözleri adamın uzun kemikli ellerine kaydı. İçindeki bütün duygular birbirine girmişti. Giderse ne olacaktı? Ailesinin emeklerini boşa çıkaracaktı. Ailesi kahrolacaktı. Peki ya gitmezse? Başkasıyla evlenecekti. Bu düşünceyle bedeninden bir ürperti geçtiğinde yutkunarak genç adamın kahverengi gözlerine baktı. Yapabilecek miydi?...

ஐஐஐஐஐஐஐ

''Rozerin?!'' genç kız duyduğu sesle oturduğu sandalyeden kalkarak mutfaktan çıktı. Avludaki annesini gördüğünde gülümseyerek merdivenleri çıktı. ''Bejji daye (Söyle anne)'' ''Neredesin sen keçamın?'' Rozerin başıyla aşağıyı işaret etti. ''Mutfaktaydım daye'' Sedirde oturan annesi Zana hanım yavaşça doğruldu. Elindeki çay bardağını kızına uzattı. ''Bunu mutfağa götürüver oradan da Yade'ne bak uyuyordu uyanmış mı?'' Rozerin bardağı alarak annesinin yanağına bir öpücük kondurdu. ''Hemen daye'' elindeki çay bardağını koşar adımlarla mutfağa götürüp bıraktıktan sonra üst katta bulunan babaannesinin yanına çıktı. Kapıyı yavaşça açıp yaşlı kadını yatağından doğrulurken gördüğünde kocaman sırıttı. ''Rojbaş yade'' Aniden çıkan sesle korkan yaşlı kadın elini kalbine götürürken şaşkın gözlerle kapıya baktı. Torununu gördüğünde derin bir nefes alan Lerzan hanım elini kalbinin üstünden indirdi. ''Yüreğime inecekti dîn keçamın (deli kızım) çerbu (ne oldu?)'' Rozerin yatağa yaklaşarak yaşlı yadesinin tombul yanaklarını sıkıp öperken mırıldandı. ''Dayem bir bak dedi ondan geldim'' ''De get hele daha ölmedim kınayı hazırlamasın'' Yaşlı kadının terslemesi üzerine kıkırdayan Rozerin kapıdan çıktı. Avluya gidip annesine haber verdikten sonra mutfağa girerek evin yardımcıları Delal hanım ile Şerin'e yardım etmeye başladı. Birazdan babası da uyanırdı. Ağabeylerinin en sevdiği sucuklu yumurta da yapmıştı. Fırat ağabeyi akşam yemeğinde yoktu gelmiş miydi? onu da bilmiyordu. Avluya hazırlanan masaya kurdu sofrayı. Erkeklerin sofrasını Delal yukarıya çıkartırken konağın kapısı sertçe açıldı. Yerinde sıçrayan Rozerin kapıdaki adamı görür görmez mutfağa koşmuştu. Babasının gür sesi avluda yankılandı. ''Destur de hele Serhat sen bu konağa ne zamandan beri böyle girer oldun?!'' ''Kusura bakma Agîr Ağa'm ama durum vahim Haznedaroğlu aşiretinin kızı kayıp, birileri onlara Fırat ağamla kaçtıklarını söylemiş'' Duyduklarıyla gözleri dehşetle açılan Rozerin'in dizleri titremeye başlamıştı o dakika. Nasıl olurdu bu? Üst kattan gelen annesinin feryadı doldu kulaklarına. Babasının hızlı adımlarla merdivenlerden indiğini mutfağın kapısından görmüştü. Babası gittiğinde dolan gözlerini kırpıştırarak mutfaktan çıktı. Yukarıya çıkarken merdivenlerin başında Miran ağabeyini gördüğündeyse koşar adımlarla merdivenleri arşınlayıp sıkıca sarıldı. ''Yapmamıştır değil mi?'' diye sordu titreyen sesiyle. Öyle bir şey yaptıysa sonunun ne olacağını biliyordu. Ve Karacan konağı kayıp vermeye hazır değildi. Miran omuzlarını sardı kardeşinin. ''İnşallah xuşkamın (kız kardeş) inşallah'' alnına bir öpücük kondurduktan sonra aşağıya inip hızlı adımlarla babasının arkasından konaktan çıktı. Miran Fırat'tan iki yaş küçüktü. Evin en küçüğü Rozerin 19 yaşında Miran 22 yaşında Fırat ise 24 yaşındaydı. Fırat her zaman usül gereği biraz katı dursa da Miran kardeşine hiç bir zaman kıyamazdı. Gözbebeğiydi onun, nasıl uzak durabilirdi ki? Rozerin ağlayan annesinin yanına gidip kollarının arasına girerken Yade Lerzan düşünceli çehresiyle sedirde oturmaya devam ediyordu. Yıllar önce küçük oğlu töreye kurban gitmişti. Ya şimdi kader tekerrür ederse ne olacaktı? Ya aynı ateş hayatta olan tek oğlunun konağına düşerse ne yapacaktı? Ellerini açarak Allah'a sığındı.

Akşama doğru konağın kapısı hiddetle açılmış Agîr Ağa kolundan tuttuğu oğlunu hışımla avluya itmişti. Öfkesi tüm Mardin'i yakacak türdendi. ''Nasıl yaparsın Fırat? Nasıl bu kadar sorumsuz olursun sen? Bilmez misin töreyi? Bilmez misin hükmü?'' Akşama kadar gözyaşları dinmeyen Zana hanım oğlunu görmesiyle aşağıya indi. Fırat'ın kaşında ufak bir sıyrıktan başka bir şey yoktu. Oğlunun boynuna sıkıca sarılan kadın rahat nefes alırken öfkeyle konuşan Agît Ağa'nın kelimeleri bu sefer herkesi daha büyük bir rahatsızlığa gömmüştü. İçlerine yangın ateşi düşmüştü bu öyle bir yangındı ki tüm dünyayı yakıp küle çevirebilirdi.

''Senin oğlun kızının başını yaktı Zana. Benim ciğerimi yaktı. Kızıma kefenini kendi elleriyle aldı!''

Rozerin'in ayakları merdivenle bütünleşmişti sanki. Ne demekti bu? Babası ne demişti şimdi? Gözlerine dolan yaşlar yüzünden bulanık bakışları babasını bulduğunda karşısında duran adamın koyu gözleri diri diri yakmıştı. Babasının kızına her baktığında parlayan gözleri bu sefer sönüktü. Yenikti. Kırgındı. Kapıdan giren küçük ağabeyi Miran'ın yüzü alaboraydı. İçinden çığlık çığlığa bağırırken susmak çok zor gelmişti. Koşar adımlarla odasına girdiğinde duvarın dibine çöktü. Ölmek istedi bir an. Oysa ne hayalleri vardı Rozerin'in. Ellerini kahverengi saçlarına atarak çekiştirdi. Teyzesiyle eniştesi bir hafta önce konuşmuştu Agit Ağa ile. Çocukluk aşkı Berzan'la sözlenecekti Rozerin. Yıllardır birbirini seven iki genç kavuşmak için ilk adımı atacaktı oysaki. Hıçkırıklara boğulduğunda odasının kapısı iki kere tıklatılarak açıldı. İçeriye giren Miran'ı görmesiyle büyük bir hıçkırık kopartarak ağabeyinin kollarının altına girdi. ''Ağabey!'' Miran küçük kardeşinin acı dolu sesiyle gözlerini yumdu. Bu nasıl bir ses tonuydu? Uçurumun kenarında kalan birinin yardım çığlığı gibiydi. Bu bir yakarıştı. Bu bir yardım çığlığıydı. Kollarındaki naif bedeni sardı. ''Bedavamın! (güzelim) yapma, ağlama dilemin (yüreğim) ağabeyinin içini yakma!'' ''İçim yanıyor ağabey. Yaktılar beni...yaktılar beni'' Miran öfkeliydi. Fırat'a öfkeliydi. Berdel'e karar veren ağalara öfkeliydi. Karşı gelememelerine öfkeliydi. Mardin'e öfkeliydi. Hele kollarının arasında tir tir titreyip hıçkırıklara boğulan beden kendisine sığınmışken öfkesi hesaplanamazdı. Elinden bir şey gelmemesine bir kez daha lanet etti. Berdel olmazsa Fırat ölecekti. Olursa da kardeşi Rozerin diri diri toprağa girecekti. Haznedaroğlu aşiretinin ağası Alaz'ın bugünkü sinirini görmüştü. O adamın siniri ufacık kardeşini yakardı.

Kara gece kendini ışığa buladığında Karacan konağı derin bir sessizlik içindeydi. Kapalı kapıların ardındaki odalarda kimse uyumamıştı. Yüreklere ateş düşmüştü. İki kişinin deli cesareti dört hayatı karartmıştı.

Alaz Haznedaroğlu çiftliklerindeki evlerinin arkasında silahıyla yere dizilen cam şişeleri teker teker vururken sinirliydi. Ne yaparsa yapsın öfkesi geçmiyordu bir türlü. Arkasında duran kardeşi Aram endişeli gözlerle izliyordu bu sahneyi. Aram'da sinirliydi ama bunu yansıtmamak için çabalıyordu. ''Yeter artık biremin (erkek kardeş)'' dedi düz bir sesle. Hızla kendisine dönen sert çehreye baktı. ''Berdele karar verildi o kızla evlenmek zorundasın bak kan dökülmesin'' alev topu olan kara gözlere çevirdi gözlerini. Ağabeyinin bariton sesi yankılandı çiftlikte. ''Berdelle evlenecek değilim Aram kes sesini! Senide koymayayım şişelerin yanına!'' Aram, ağabeyinin elindeki silaha bakarak sessizce yutkundu. Biliyordu ki ağabeyi bu öfkeyle her şeyi yapardı. ''Ulan'' diye inledi Alaz Ağa. ''Ben Dicle'ye ne diyeceğim? Nasıl evlenirim ondan başkasıyla?'' İsyan eden yürekler bir olmuştu. Rozerin konakta isyan ediyordu kavuşamayacağı aşkına. Alaz ise çiftlikte...

TAN YERİ  (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin