°~•~°"Dünyada her şeyi, bir gün acı ile kaybetmek için kazanırız."°~•~°
{Friedrich Schiller}_______
Dostluk nedir? Nasıl bir tanıma sahiptir? Zor zamanlarında yanında beliren ve her zor zamanında da ona ihtiyacın olduğunu hissettiğin kişi midir? Onunla gülebildiğin, yanında özgürce ağlayabildigin kişi midir? Belki de bunların hepsini içinde barındırandır. Tarifi olmayan ama içine sığdıramadığın duygular sebebiyle seni, tarif etme çabasına sürükleyen bir kelime...
Bir ihtiyaç.. Acısını dindiren, kanamasını durduran ve ilaçlar sürüp sararak iyileşmesini sağlayan kişiler, her insan için bir ihtiyaçtır. Kim 'Acımı dindirmeye ihtiyacım yok.' der ki? Kim kanamaya devam etmek ister? En kötüsü de, yaram tam iyileşiyor derken şifacını kaybetmektir ya.
Bir söz vardır; İnsanların en acizi dost edinemeyen, daha da acizi dost kaybedendir. Hatırladıkça üzerime düşen ağırlığın altında çırpınmak, canımdan can alıyordu. Ben kaybetmediğim halde bu kadar sarsılırken, ya kaybeden..
Derse bir türlü odaklanamıyordum. Kulaklarıma takılmış bir tıpa varmışçasına hiçbir şey duymuyordum bile. Kafamı Justin'den tarafa çevirip bir süre ona baktım. Nasıl oluyordu da bu kadar gülebiliyordu öyleyse? Hiçbir şey olmamış gibi nasıl yaşamaya devam edebiliyordu? Kim bilir içinde neler yaşıyordu. Bilmek ya da düşünmekten her defasında kendimi geri tutmaya çalışıyordum.
Rex'i kaybetmek..
Bunu yaşamak değil, Justin ile empati bile kurmak istemiyordum, korkuyordum. Yaşamaktan ve her şeye şahit olmaktan korkuyordum.
Justin güçlüydü, benden de fazla güçlüydü ve tuhaf bir şekilde beni anlayabildiğini düşünmeye başlıyordum. Bana bakmıyordu, fakat gülmemek için de kendini zor tutuyormuş gibi duruyordu. Kafamı, tahtada ders anlatmaya çalışan öğretmene çevirip ne anlattığına dikkatimi verdim. Kesinlikle dersle ilgili bir şey değildi bunun sebebi.
- Bana daha ne kadar bakmaya devam edeceksin? Gözlerini benden alamıyorsun, anlıyorum ama bu kadar belli etmemelisin.
Hayretle büyüyen gözlerimi birkaç kez kırparak söylediklerinde ciddi olup olmadığını anlamak için hala ona bakmaya devam ediyordum. Bir kez bile dönüp bakmamış, pis pis sırıtarak tahtaya bakmaya devam ediyordu.
Kaşlarımı çatıp koluna sertçe vurdum. Kendinden başka bir şeyi düşünemeyen biri için ben neden üzülüyordum ki? Üstelik düşüncelerimi anlıyor da o yüzden gülmeye başlıyor sanmıştım. Ne kadar da saçma.
Her ne kadar sözlerine sinir olmuş olsam da, kısa bir süre sonra komik gelmiş ve ben de gülmeye başlamıştım. Güldüğüm esnada başıma girip çıkan hafif ağrılar, gülüşüme etki ederek yüzümden silmişti. Justin'in fark etmesini istemeyerek kafamı yavaşça sıraya koydum ve kollarımın arasına alarak gözlerimi kapatıp sızının dinmesini beklemeye başladım. Bu bekleme umduğum gibi çıkmıyor, yaslandığım sırada bulunan çiviler sanki yerinden sökülüp kafamı saplanıyordu ve ağrı gittikçe şiddetlenmeye başlıyordu.
Sıkıca kapattığım gözlerimi hızlıca açıp kafamı koyduğum yerden kaldırdım. Kendimi sınıfta görmeyi beklerken, işler hiç de öyle ilerlemiyordu. Ne ara sınıftan ayrılmış da buraya gelmiştim? Üstelik neredeydim?
Etrafta gezinen gözlerim, valizleriyle birlikte, geç kalma korkusuyla koşuşturan insanları görmeyi beklemiyordu. Aralarından bir kişi, elleri ceplerinde küçük bir sırt çantasıyla tedirgin bir şekilde ilerliyordu. Diğerlerinden farklıydı. Tedirginliği geç kalmaktan değildi, daha farklıydı. Herkes yerlerine yerleşirken o hala ayakta durup etrafa bakınıyor ve bir şeyler arıyor gibiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gizemli Görüş
VampireBabasını hiç tanımayan, Annesinden uzak ve yanlız büyüyen bir kız... Adım Jessica Miller. Esrarengiz şeyleri sever misin? O zaman hikâyemi okumanı tavsiye ederim...