-16-

365 16 0
                                    

Gözlerimi açtığımda yanımda melek gibi uyuyan Hemmings'le karşılaştım. Çok tatlı uyuyordu.

Saçları karışmıştı ve çok masum görünüyordu. Komidinimin yanından telefonumu alıp saate

baktım. 11'e geliyordu. Luke'un belimdeki elini, onu uyandırmadan kaldırıp banyoya girdim.

Elimi yüzümü yıkayıp dişlerimi fırçaladıktan sonra içeri döndüm. Luke uyanmış pantolonunu

üstüne geçiriyordu. Hızlı adımlarla yanına gidip sıkıca sarıldım. "Günaydın." "Günaydın.

Bugün dışarıda kahvaltı yapmak ister misin? Hava çok güzel." sorusuna karşılık kafamı

salladım. Hemen dolabımın kapaklarını açıp kıyafet seçmeye başladım. "Avusturalya'ya ne

zaman dönüyorsunuz.?" diye sordum elime kot bir şort ve yeşil bir tshirt alıp. "Senden birkaç

gün sonra." dedi tshirtünü başından geçirirken. "Erica'yı özledim. Siz yokken onunla vakit

geçirsem iyi olur. Ayrıca derste çalışmam lazım." tam banyoya girecekken Luke'un

söylediğiyle yerime çakıldım. "İstersen burada giyinebilirsin. Benim için sorun olmaz." ona

döndüğümde pis pis sırıtıyordu. "O biraz zor canım. Dün çıkmaya başladığımızı hatırlatırım."

"Olabilir ama aynı yatakta yattığımızı da ben sana hatırlatayım." dedi ve belime sarıldı.

Boynuma küçük öpücükler bıraktı. Kollarından çıkıp "Giyinmem lazım." dedim yanağını

öptüm. Banyoya girip kapayı kitledim. Şu erkeklerin ne yapacağı belli olmaz. Hele bu Luke'sa.

Luke'un tshirtünü çıkartıp dolaptan aldıklarımı üstüme geçirdim. Biraz rimel ve göz

kaleminden sonra kilidi çevirip kapıyı açtım. Luke koltukta oturmuş telefonuyla bir şeyler

yapıyordu. "Luke gidiyor muyuz?" diye sordum siyah çantamı alıp. Telefonu cebine koyup

yanıma geldi.

Kahvaltı yapacağımız yere yürüyerek gelmiştik ve o zamana kadar elimi bırakmamıştı. Bir

sürü şey konuşmuştuk. İçeri girdiğimizde boş masalardan birine oturduk. Garsona

siparişlerimi verdik. "Bizimkilere nasıl söyleyeceğiz. Yani ilişkimizi.." diye sordu. "Bende onu

düşünüyordum. Bilmiyorum nasıl söylesek?." "El ele karşılarına geçip 'biz çıkıyoruz' diyeceğiz

ya da biraz daha bekleyip doğru zamanın gelmesi bekleyeceğiz." "Birinci seçeneyi tercih

ederim." dediğimde gülümsedi. "Bende. Senden ayrı kalmak istemem." Sizce de çok şeker

değil mi? Tamam iyiyim...

Kahvaltıdan sonra, çocuklarla bulaşmak için bir cafeye gittik. İkimizi el ele girerken

gördüklerinide ağızları yere düşecek diye çok korktum. "Şu ağızınızı kapatmazsanız yere

düşücek." diye alayla konuştuğumda hepsi toparlandı. "Hey senin koluna ne oldu?" diye sordu

Ashton. Calum ve Micheal karşısında tek oturmuş Ashton'ın yanına oturdum. Luke'ta yanıma

oturup ellerimizi kenetledi. "Restoranttan ayrıldıktan sonra mezarlığa gittim, orada oldu."

dediğimde hepsi gözlerini açmış bana bakıyordu. Luke hariç, çünkü o zaten biliyor. "Senin

mezarlıkta ne işin vardı?" sanki bilmiyor abimin yanına gittiğimi. "Sence neden?" önce bir

düşündü daha sonra kafasını sallayıp önüne döndü. "Jen'i mezarlıkta buldum ve onu

hastaneye götürdüm. Dikiş atıldı." dediğinde kolumdaki sargıya baktılar. "Peki siz şey misiniz?

Yani... Of anladınız siz.." dedi Calum. Onun bu haline güldük. "Sence belli olmuyor mu?" dedi

sırıtarak, Calum'a cevap vererek. "Çocuklar bu arada TMH partisi saat 8'de." dedi Ashton

kahvesinden bir yudum alarak. "Niall mesaj attı onlarda buraya gelecekmiş." dedi Calum.

It's Just Coincidence!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin