ısrarcı kelebekler

92 10 10
                                    


21 Eylül / Pazartesi

7:00

Çalan alarmın sesiyle uyandım.  Heyecanla So Ra'nın odasına gittim ve daha uyanmamış olduğunu gördüm. Bir an için su döküp uyandırmayı düşünsem de çok sevimli uyuduğu için bunu yapamadım. Onun yerine, bir anne gibi saçlarını severek kulağına fısıldadım: "Uyanmazsan seni yataktan aşağı atarım!" Söylediklerim etkili olmuş olacak ki, gerçekten de mızmızlanmadan uyandı.

"Heyecanlısın değil mi? Ben de öyle." o dişlerini fırçalarken ben de nereye giderse arkasından onu takip ediyordum.

"Evet..." Uykulu sesiyle kısa cevaplar vermeyi tercih ediyordu.

"Min Gyu ile konuşun bugün!"

"Tamam..."

"Ne giyeceğini düşündün mü?"

"Hayır!"

"Ben de." küçük bir kahkaha attım. 

 İlk gün olduğu için ekstra özen gösteriyordum ve ne giyeceğim üzerinde çok fazla düşünmekten geç kalacaktım. Sonunda kolsuz toz pembe bir t-shirt ve dizleri yırtık olan açık renkli bir blue jean giydim. Saçlarımın rengi hoşuma gittiği için ekstra bir şey yapmaya gerek duymuyordum, yine de onları ortadan ayırıp iki küçük saç tutamı dışarıda kalacak şekilde tepeden topladım. O saatte çok fazla makyaj yapmak istemedim böylece yüzümde biraz rimel ve rujdan daha fazlası yoktu.

"Vay canına, ne yaparsan yap her zaman böyle güzel görünüyorsun!" Sabah sabah günlük iltifat dozumu aldım ve modum daha iyi oldu.

"Sen daha güzel görünüyorsun! Saçlarına ne yaptın öyle? Muhteşem olmuş!"

"Teşekkürler madam." o benden daha mı çok sevinmişti ne. 

Okula vardığımızda So Ra ile birbirimizden ayrıldık ve biraz endişeliydim. Bölümümün bulunduğu katı buldum ve oradan da İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölüm Başkanlığı'na giderek sınıfımı öğrendim. Sınıfta henüz çok az kişiydik ve saatime baktığımda erken gelmiş olduğumu farkettim. Daha kırk beş dakikam vardı. Kafelerin bulunduğu yere çıktım ve karşıma çıkan ilk yerdeki dolaptan soğuk bir kahve alıp masalardan birine oturdum. Kahvemi içerken bir yandan da ders programımı incelemekle meşguldüm. Programımın yoğun olmaması hoşuma gitti, böylece boş vakitlerimde çalışabilecektim. Kalan zamanı da kitap okuyarak geçirdikten sonra tekrar sınıfa gittim ve artık kalabalıktı. Güzel geçeceğe benziyordu.

 Havanın sıcak olması büyük bir dezavantajdı ve dersler bittiğinde gerçekten yorgun hissediyordum. So Ra'yı aradım. O da derslerinin bitmiş olduğunu söyledi. İkimiz için de birer şişe su alıp yanına gittim. Sıcak, dersler ve insanlardan dolayı bunalmıştım ve kendimi çimlerin üzerine attım. So Ra, nasıl geçtiğini sorarken ben suyumu içmekle meşguldüm. 

"Benim düşündüğümün aksine hiç de sıkıcı geçmedi. Senin nasıldı?"

"Bölümdekiler eğlenceli insanlara benziyorlar. Zaman içinde iyi anlaşacağız gibi geldi."

"Ah, ne kadar güzel! Benim de öyle."

Sessizlik beni rahatsız etmedi. Teninize değdiği anda kemiklerinizi ısıtmaya başlayan güneş, ilk defa hoşuma gitmişti. Sırt üstü yere uzandım, kollarımı birbirine dolayıp başımın altına koydum ve etrafımda dolaşan bir kelebeği izlemeye başladım. Tam o anda bir şey düşündüm, aşık olduğumuzda midemizdeki hissi kelebeklere benzetmemizin bir açıklaması vardı; kanatlarını çırpışlarındaki telaş, birine duyduğumuz hislerin yoğunluğundan korkup, aynı zamanda heyecanlandığımızda da duyduğumuz telaşla aynı görünüyordu. Dün gece midemde olduklarına yemin edebilirdim. 

"Jin Sol! Şurdan geçen Min Gyu mu gerçekten? Sen de bakar mısın?" So Ra'nın yüzünden ne kadar heyecanlı olduğu anlaşılıyordu. 

Güneşin altında uykum gelmeye başlamıştı ve gözlerim kapanıyordu. Heyecanlı görüntüsü tekrar ayılmama yetti. 

"Nerde? Göremiyorum." 

"Bak, şurada, tabelaların önünde, hatta yanında birisi daha..." Min Gyu'nun orada olup olmadığını farkedemedim oysa yanındaki kişiyi nerede görsem tanırdım. Güneşin altında daha da beyaz ve parlaktı. Kalbim yeniden patlayacak gibiydi. Bununla beraber, artık inkar edemezdim. Hislerim gerçekti ve kaçmak istemiyordum. Kabullenişin bu vanilyalı tadına ilk defa bakıyordum. Ne kadar aptalca olduğu umrumda değildi, sadece o anın verdiği hissi sonuna kadar duymak istiyordum. Güneşin altında parlamasını, şimdiye dek şahit olduğum kadarıyla sadece beni yerden kaldırmak ve su içmek için uzanan ellerini ikinci görüşüm olmasını, güneşin yakıcılığı altında mayışmış haldeyken ilk kez birine karşı hislerimi kabullenişimi ve aramızdaki mesafeyi göz önüne alıp bir saniyeliğine bu ana üçüncü bir kişi tarafından bakıp ne kadar büyüleyici olduğunu fark etmiş olmamı üzerinden yıllar geçse de hatırlayacaktım.  

Our Bitter Sweet Story | mygWhere stories live. Discover now