| Seoul |

43 3 2
                                    

Ön camı araladım ve akşam üzeri kokusunun ciğerlerime dolmasına izin verdim. Dakikalar ilerledikçe yol üzerindeki ışıklar artıyordu. Bu sırada soluma dönüp Yoongi'yi incelemeye başladığımda aklından ne geçiyor olabileceğini düşünmeye başladım. Düşünceli görüntüsünün sebebi ne olabilirdi ki? 

"Yemek yedin mi?" yoldan gözünü ayırmadan konuştu. 

"Hayır, sen?"

"Ben de. Yiyebileceğimiz bir yer gördüğünde haber ver." 

Çok geçmeden bir yer bulup oturduk ve yol yeterince uzun süreceğinden bu süreyi daha da uzatmamak için hemen arabaya geri döndük. 

***

Çekilen el freninin sesiyle gözlerimi açtım. Doğrulurken üzerimdeki ince örtüyü ve havanın kararmış olduğunu farkettim. En az iki saat geçmiş olmalıydı. 

"Geldik, Seoul'deyiz." başını eğerek benimle konuştu. 

"Ah, Seoul'de neredeyiz?" gözlerim sersemlikten kısılırken sordum. 

Sorumu yanıtlamadan kapıyı açıp arabadan indi. Yanıma gelip kapımı açtı ve geri çekilerek kollarını bağladı. Üzerimdeki örtüyü de alıp arabadan indim.

"Etrafına bak." gülümsedi. 

Gözlerimi dikkatle açarak etrafıma baktığımda, daha önce gelmediğim bir yerin neresi olduğunu nasıl anlayabilirim ki? diye düşünürken gözüme ilişen rengarenk ışıklar ve altından akmakta nehir, beni burasının neresi olduğunu bildiğime ikna etmişti. Gözlerim önce şaşkınlıktan açıldı, sonra da saniyede sayısız kez değişen duygularım sebebiyle dolmaya başladı. 

"Han Nehri!!" diye bağırdım ve nehre doğru koşmaya başladım. Aşağıya baktım ve tekrar etrafı izlemeye başladım. Etrafımda dönüp duruyordum ve mutluydum. Tepkimi gördüğünde Yoongi kahkaha atmaya başladı. Arkasından ona ben de katıldım ve kahkahalarımız kalabalığa karıştı. Etrafıma bakıp çok güzel olduğunu sayıklayıp duruyordum. Yoongi kolunu omzuma attı ve nehre doğru bakarak konuştu; "Burası böyle büyülü bir yer işte..." Ortamın büyüsüne kendimizi kaptırmışken birkaç saniye bu şekilde kaldığımızı farkedip çekildiğimde o da hızlıca bir adım geriye çekildi. 

***

Yaklaşık bir saat boyunca Seoul'ün sokaklarını gezmiş ve yorulmuştuk. Durduğumuzda Yoongi bana doğru döndü; "Hemen dönmeyelim. Gitmek istediğim bir yer var." kafamı salladım. Birkaç ara sokaktan geçtikten sonra tekrar geniş bir caddeye çıktık ve karşıya geçtik. Bulunduğumuz yer oldukça sessiz ve kalabalıktan uzaktı. Çimenlerin üzerinde duruyorduk ve birkaç metre ilerimizde bir bina duruyordu, çok geçmeden binanın stüdyo olduğunu anladım. Yoongi'nin adımları yavaşladı. Derin bir nefes alarak yürümeye devam etti. Girişteki basamaklara ellerini koyup orada parmaklarını gezdirdi. Ne yaptığını anlamaya çalışırken sadece durmuş onu izliyordum. Sonunda basamaklardan birine oturdu ve ben de yanına gidip oturdum. Ellerini bağlayarak dirseklerini dizlerinin üstüne yerleştirdi. 

"Buraya gelmeye cesaretim yoktu." Önüne bakarak söyledikleri merak duygumu artırdı fakat kafasını kaldırıp yüzüme baktığı sırada, gözlerinde gördüğüm acı, çok gerçekti. Artık bilmek istediğimden emin bile değildim. Cebinden sigara paketini çıkarıp içinden bir tane sigara aldı ve dudaklarının arasına yerleştirdi. Çakmağıyla sigarasını yakarken gözlerini kısıyordu. İçine çektiği dumanı, kafasını kaldırarak gökyüzüne doğru üfledi. "İki sene önce arkadaşlarımla beraber buraya gelip bir şirketle anlaştık. Seoul, ne kadar büyüleyici... Her şeyin güzel olduğu zamanlar..." Konuşurken duraksıyor, tekrar devam ediyordu. Ses tonundan, bunları ilk kez anlattığı hissine kapıldım. Sanki cümleleri yıllardır onun ağzından çıkacağı günü beklemişler gibi özgürlüğüne kavuşuyordu. "Bu stüdyoda sabaha kadar çalışırdık. Hepimiz çok tutkuluyduk. Bir gün..." tıslamaya benzer bir şekilde güldü. "Bir gün yine çalışmak için stüdyoya gelmiştim. Bak, tam şurada..." işaret parmağıyla ilerideki bir noktayı gösterdi. "Etrafı çevrilmişti, insanlar vardı. Bina gözükmüyordu. Yanmıştı. Simsiyah... Arkadaşım öldü. O gece stüdyoya daha erken gidebilirdim!" Sesini yükseltti. Elimi, yumruk yaptığı elinin üzerine götürdüm. Sakinleşmesini umdum. "Daegu'ya döndüm. Birkaç hafta sonra da arkadaşlarım döndü. Bizim bu yolculuğumuz, bitmemeliydi. Buraya tekrar geldim, yüzleşiyorum şimdi. Artık korkmuyorum. Bir hayalim var Jin Sol; bu yolculuğu tamamlamak istiyorum..." 

Öğrendiklerim canımı yakıyordu. Bu çok fazlaydı. Ondan uzak durmalısın Jin Sol! Anlıyor musun beni? Lütfen, ondan uzak dur! Bunu senin için söylüyorum!  Bir hayalin varsa eğer, diğer her şeyden vazgeçebilirdin. Bunu çok iyi biliyordum. Gidecek ve yalnız kalacağım. Acı çekmemek için, bitir şimdi Jin Sol.  Elimi geri çektim. "Senin için yapabileceğim en iyi şey seni rahat bırakmak olmasaydı keşke." 

"Bırakma o zaman." normal, günlük bir konuşmaymış gibi davranıp ayağa fırladı. Elimden tutup beni kaldırdıktan sonra arabaya doğru yürümeye başladı, ben de onu takip ettim. 



Our Bitter Sweet Story | mygWhere stories live. Discover now