Merdivenlerden düşerken yakaladım o ince kısık sesini!
Sanki içten içe gitme diyordun
Sanki gitmemi istemiyordun
Unutuyordun bozduğun yabboz dolusu gülümsemelerini
Korkutuyordu sendeki bu unutkanlık beni
Karıncadolusu gecelerini unutturuyordun bana
Ama ben unutmuyordum geçtiğim yolların karanlığını
Şimdi bırak tutma elimden!
Gidişlerin en bahtiyarına ev sahipliği yapıyorum bu gece
Ve ben senin bu zehir zıkkım karanlığına sadece gülümseyebiliyorum
Gözümdeki o inci tanelerini karanlık bir baharda değil yazlık bahar mekanlarında
yerden yere vurmak istiyorum
Hiç boşuna bakma ağlamıyorum …Her gidişin bir dönüşü olurmuş ya
Bu gidişin bütün dönüş yolları çıkmaza denk geliyor
Ne yaparsan yap sana dönemiyorum
Üstad demişti ki gündüzleri boşladığın vakit karanlık tepene çöker
Karanlığı boşladığın vakit ise gündüzler yolunu açar!
Üstadın dediği gibi karanlığı boşluyorum
Sakın ola ki ardımdan o inci tanesi gözyaşlarını dökmeyesin yere
Unutma ki ben gelip geçiciydim senin için
Şimdi bir de onları yerden geri toplamak için uğraşma
Tamam biliyorum her gözyaşının ardında bir pişmanlık var ama
Her pişmanlığın ardında da sahte gözyaşı var sende bunu biliyorsun
Hiç öyle gözlerime bakma ağlamıyorsun …Şimdi tek başımayım üstad
Çok şey öğretti hayat bana
Mum ışığının kısık yandığını
Güneşe yaklaştıkça yaktığını
Papatyaların solduğunu
Yıldızların parladığını
Ve en önemliside
İki çeşit gözyaşı olduğunu
Gözyaşı!
Sahte gözyaşı!
Şimdi bakıyorumda aslında hayat tek birşey öğretmiş bana
Ben merdivenlerden düşerken
Onlar asansörle çıkıyorlardı …