●seksen yedi [final]●

1.6K 93 25
                                    

"Yani şimdi gidiyor musun?"

"Evet." diye cevapladı Yoongi ayakkabılarına bakarken. "Son iki hafta için teşekkür ederim."

"Sorun değil. Sana yaptığım her şeyden sonra.."

"Suçlu hissetmeyi bırak Namjoon. Sorun değil." demişti büyük olan, elini Namjoon'un omzunu koymuş ve ona küçük bir gülümseme vermişti. "Ve sana da teşekkür ederim Hyung." Şimdi ise ikisini de sessizlik içinde izleyen Jin'e bakıyordu. "Sorun değil Yoongi. Daegu'da iyi şanslar ve dikkatli ol, sağlıklı yiyecekler ye ve çok ders çalış tamam mı? Olduğun şekilde kal ve geç saatte dışarıya çıkma!"

"Evet anne!" Yoongi bunu ciddi bir şekilde söyledikten sonra üçü de Jin'in anne davranışlarına gülmeye başlamışlardı. O her zaman böyleydi ve onlara her zaman yiyecek bir şeyler yapardı. Son birkaç günde Yoongi sık sık onları ziyaret etmiş ve zamanını Namjoon ve Jin'in apartmanında geçirmişti ve bazı zamanlarda yatıya bile kamıştı, özellikle yalnız hissettiği zamanlarda. Namjoon onun eski sevgilisi olmasına rağmen, onun etrafından boktan ya da garip hissetmemişti. Şimdi araları tamamen iyiydi ve yeniden arkadaş olmuşlardı. Ve Jin, Namjoon'un onu aldattığı kişi olmasına rağmen, büyük olanı sevmeye başlamıştı. Jin melek gibi bir kişiliğe sahipti ve ikisiyle de onların annesiymiş gibi ilgileniyordu.

"Şimdi gitmek zorundayım.." dedi pembe saçlı çocuk, "ben vardığım zaman skype'laşırız, olur mu?"

"Evet!" diye bağırmıştı Jin, Yoongi'nin sırtına vurduğu zaman.

Ayrılmadan önce, ikisine de sarılmış ve apartmandan çıkmış ve daha sonrasında da binadan ayrılmıştı.

Kendi apartmanına ulaştığı zaman, bir şey unutmadığından emin olmak için eşyalarını kontrol etmiş ve son birkaç saatini ablasıyla film izleyerek, konuşarak ve gülerek geçirmişti.

Gülmek Yoongi'nin bir süredir yapmadığı bir şeydi. Çoğu zamanda odasında, yalnız ve ağlıyor oluyordu, Namjoon ve Jin ile geçirmediği zamanlar dışında. Özel bir insanla ilgili düşündüğü her an göğsündeki acı gittikçe büyüyor ve büyüyordu. Kalbini kıran kişiyi. Onu aldatanı. Onun yerine birilerini koyabileni. Şimdi ise Yoongi yoluna devam etmeye çalışacaktı; hayaline, okuluna odaklanacaktı.

Üç saat sonra Yoongi'nin ağlayan ablasıyla vedalaşması ve gitmesi gerekiyordu. Küçük erkek kardeşiyle fazlasıyla gurur duyuyordu, okul bursu kazandığından ve özellikle de şimdi tam bir yetişkin olduğundan dolayı. Annesiyle yaşayacaktı ama zaten çoktan üniversitesine yakın bir ev bulmuştu bile. Yani yalnız yaşayacaktı ve şimdilik kendi sorumluluğunu kendisinin üzerine almasının zamanının geldiğini düşünüyordu, kendi kendine yaşayacaktı.

"Gitmek zorundayım Noona!" diye sızlanmıştı Yoongi, çünkü ablası gitmesine izin vermiyordu ve ona aralıksız beş dakikadır sıkı sıkı sarılıyordu. "Biliyorum biliyorum." Sonunda tombul yanaklarındaki gözyaşlarıyla kardeşini bırakmıştı, Yoongi başparmağı ile ablasının yanağındaki yaşları silmişti. "Ağlama Noona. Seni yakında ziyaret edeceğim."

Noonasının alnını öptü ve bütün eşyalarıyla apartmandan çıkarken güle güle dercesine elini salladı. Eşyaları fazla değildi ama ihtiyacı olan her şeydi.

Birkaç dakika sonra taksi gelmişti ve Yoongi arabaya bindiği zaman, artık geri dönüşü olmadığını biliyordu.

Güle güle Noona, güle güle Seoul, güle güle iyi anılar ve kötü anılar, ve güle güle, Jimin, aşkım.



-


Final bölümüydü evet, ama bir bölüm daha bilgilendirme için yazardan gelen notu yayımlayacağım. Kütüphaneden çıkarmazsanız sevinirim, teşekkürler :")

Ayrıca gün içinde de ikinci kitabı yayımlayacağım~

#sadlife [yoonmin ]▶[Türkçe Çeviri]◀Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin