twenty two

4.7K 507 54
                                    

Yoongi, kendisine yapılan müdahelenin ardından Jimin'in içinde olduğu odanın önüne tekrar gelmişti. Bitkindi. Zaten soluk olan teni ihtimali varmış gibi daha da beyazlamıştı.

Odanın önüne geldiğinde bu sefer yalnız değildi. Çocuğun annesi de burdaydı. Babasının neden gelmediğini anlayamadı fakat bununla ilgili şeyleri kafasından yok etti. Şu an düşünmesi gereken en son şeylerden biriydi. Ama Jimin babasının gelmediğini öğrenirse üzülür müydü? O üzülürse Yoongi de üzülürdü. Belki de adamın çok önemli bir işi çıkmıştı veya şu an yoldaydı. Bir sürü ihtimal vardı.

Bayan Park'ın yanına gittikten sonra kadının arkasından kolunu attı ve onu kendine çekti. Kadının çelimsiz bedeni hemen hareket ederek Yoongi'ye sarılmıştı. Yoongi, onun teselliye ve birkaç iyi söze ihtiyacı olduğunu biliyordu. Ama ne yazık ki kelimelerle arası iyi değildi Yoongi'nin. Yine de deneyecekti.

"Üzülmeyin, o iyi olacak."

Kolları arasında hıçkıran benden, önünde durdukları kapının açılmasıyla bir anda normale dönüp kendini Yoongi'den uzaklaştırmıştı.

İçeriden çıkan doktor derin bir nefes verdi. En az Yoongi kadar kötü görünüyordu. Karşısındaki meraklı gözleri görünce onları bekletmeden gerekli açıklamayı yapmaya başladı.

"Merak etmeyin, iyi durumda. Çokça dinlenmesi ve kendini hiçbir şekilde yormaması gerekiyor. Vereceğim ilaçları da düzenli kullansın ve sizin sözünüzden çıkmasın."

Yoongi kendini tutamadan sırıttı. Sinirleri alt üst olmuştu ve nasıl tepki vereceğini kestiremiyordu. Birkaç dakika öncesine kadar ağlarken şimdi tam tersinin olması ona da tuhaf geliyordu.

Doktor konuşmaya devam edince tekrar ciddileşti ve adamı dikkatle dinlemeye başladı.

"Hemşire birazdan ilaçları getirir. Siz de şimdi içeri girebilirsiniz fakat onu konuşturmayın lütfen. Dediğim gibi, kendini yormasın. Şu an uyuyor."

Kadın başıyla onayladı.

"Geçmiş olsun."

Doktor yanlarından ayrıldıktan sonra Yoongi'nin içini heyecan kaplamıştı. Onu görmek için sabırsızlanıyordu fakat önceliği çocuğun annesine vermesi gerektiğini de biliyordu. Bencillik yapamazdı.

Bir süre ikisi de bekledi. İkisi de içeri girmeye cesaret edemiyor gibiydi.

"Kendini çok yıprattın." diye mırıldandı Bayan Park. Yoongi'ye bakmak yerine boş duvara bakarak konuşuyordu. "Sen gir. Ben kendimi hazır hissetmiyorum."

Yoongi tereddüt etse de içeri girmeyi deli gibi istiyordu. Kadını onaylayıp kapıya yöneldi. Ne kadar hızlı davransa da sessiz olmaya özen gösteriyordu.

Kapıyı yavaşça açtı. Doktor, çocuğun uyuduğunu söylediği için böyle yapıyordu fakat içeri girdiğinde hiç beklemediği bir şeyle karşılaşmıştı.
Jimin, yatağa bağdaş kurarak oturmuştu ve kafası eğik bir şekilde ayaklarına bakıyordu.

Yoongi göğüs geçirdi. Jimin'in sürekli bir şeylere uymaması onu sinirlendiriyordu.

"Uyumalıydın."

Söyleyeceği ilk sözün bu olması hesapta yoktu.

Jimin, kafasını kaldırmadan bir şeyler mırıldanmıştı ama Yoongi ne dediğini anlayamamıştı. Yanına gitti ve çocuğu kendine çekerek kollarını kafasından doğru sarıp sarmaladı. Jimin oturur pozisyonda olduğu için kafası Yoongi'nin karnına geliyordu.

"Serseri."

Güldü Yoongi. Ciddi anlamda sinirlerinin bozulduğunun farkındaydı.

Jimin'in kel kalmaya yüz tutmuş kafasından öptükten sonra çocuğu tekrar kendine çekti. Bir elini çocuğun yumuşak yanağına koymuş, akan yaşları baş parmağıyla silmeye çalışıyordu. Zaten Jimin'in diğer yanağı onun tişörtüne yaslanmıştı. Pamuklu tişörtü ıslaklıkları profösyönelce emiyordu.

"İyisin, değil mi?"

Jimin, burnunu çektikten sonra kafasını yukarı kaldırarak tepesinde dikilen Yoongi'ye baktı. Masum bir oğlan çocuğundan farkı yoktu.
"Seni korkuttum mu hyung?"

"Çok..."

"Özür dilerim. Sürekli seni hayal kırıklığına uğratıyorum ama lütfen beni sevmeye devam et."

"Tamam...." Düşünürmüş gibi yaptı. "Ama bir daha ağlamak yok. Ve benim sözümden çıkmayacaksın da."

Jimin onu hızlıca onayladı.

"Aferin sana." Yanağına yumuşak bir öpücük bıraktı. Daha sonra yanına oturmuştu.

"Hyung."

"Evet?"

"Bayıldığımda... Jungkook'u gördüm." Yutkundu. Yoongi ona nasıl cevap vereceğini bilememişti. Kalbinden bazı parçaların düşüp ufalandığını hissetti.

"Beni görünce gülümsedi. Ama gülümsemesinin ardındaki üzüntüyü görebiliyordum. Geri dönmemi söyledi. Çok...Garip görünüyordu, eskisi gibi değildi." Hıçkırdı. "Ona sarılmak istedim ama buna izin vermedi. Sadece beni sevdiğini ve gidip hayatıma devam etmem gerektiğini, hayallerimizi gerçekleştirmemi söyledi."

"Jimin..."

"Çok gerçekçiydi, hyung." Kısa parmaklarıyla gözlerinin altını sildi. "Ona sarılmama bile izin vermedi."

"Muhtemelen yalnızca bir rüyaydı-"

"Hayır, rüya değildi! Rüyadan daha fazlasıydı!"

Sesini yükselttiğini, sesi beyaz odada yankılanınca anlayabilmişti. Olduğu yere sindi ve sakinleşmeye çalıştı. Tüm bunları kaldıramıyordu.

"Lütfen beni bırakma, hyung. Her ne olursa olsun."

The Cure • YoonMinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin