twenty three / epilogue

6.5K 536 194
                                    

Mevsimler değişmişti. Yazın sıcağında mücadele edip sonbahar yağmurlarında ıslanmışlardı.

Tüm bunları yaparken hastalıkları yanı başlarındaydı, yakalarını asla bırakmamışlardı fakat Jimin yavaş yavaş o hastalıktan sıyrılmıştı. Yağmurda dışarı çıktığında bedenine nüfuz eden damlalar bedeninden süzülüp yere akarken hastalığını da beraberinde götürmüşlerdi sanki.

Kemoterapi sonuç vermişti. Taburcu olacağı bu günde hüzünlüydü. Her ne kadar artık tüm kötü şeyler bitmiş olsa da burada geçirdiği 3 sene onun hayatını önemli ölçüde etkilemişti. Anıları buradaydı, bir zamanlar dostu buradaydı ve sevdiği çocuk burada kalacaktı. Yoongi hastanede olmaya devam edecekti. Aralarındaki birkaç saniyelik yürüme mesafesi büyümüş olacaktı.

Eşyalarını annesi yardımıyla büyük el çantasına yerleştirdi ve odasına son kez baktı. Her ne olursa olsun burayı özleyecekti.

"Jimin-ah?"

Gelen doktoruydu. Kapı pervazında dururken gülümsüyordu. Onu tekrar yaşama kavuşturduğu için içindeki sevinç tarif edilemezdi.

Jimin, doktoruna karşı gülümsedi. Hastaneye kontrol için arada bir gelecekti ve o zaman görüşeceklerdi. Aynı zamanda Yoongi için de gelecekti. Onu görmeden bir hafta bile durabileceğini sanmıyordu.

"İşlemleriniz yapıldı. Artık çıkabilirsin, özgürsün."

İkisi de bir süre gülümsedi ama Jimin'in annesinin gözleri dolu doluydu. Oğlu için ettiği duaların karşılığını almak onu duygulandırmıştı.

"Teşekkür ederim, doktor." Kısık çıkan sesiyle mırıldandı Jimin. Belli ki o da duygulanmıştı. Kendini sıkıyordu.

"Geçmiş olsun yakışıklı adam."

Jimin'in saçları çıkmaya başlamıştı. Yüzüne renk gelmişti, göz altlarındaki morluk artık seçilemeyecek kadar azdı. Her ne kadar vücudundaki güçsüzlük bir süre kadar daha devam edecek olsa da eğer hastalığı nüksetmezse her şey yolunda devam edecekti.

Gitme zamanı geldiğinde odadan çıktılar. Jimin, annesine Yoongi ile özel konuşmak istediğini söylemişti. Annesi onu onaylayarak hastanenin bahçesine indi. Açık havada beklemeyi tercih etmişti.

Jimin, çocuğun kapısını tıklattıktan sonra içeri girdi. Yoongi yatağının üzerinde ayaklarını sallandırmış oturuyordu. Ellerini kucağında kenetlemişti, gözleriyle ellerini süzüyordu. Tekrar kahverengiye döndürdüğü saçları hafif dağınıktı.

"Hyung."

Jimin, içeri girerken tedirgindi. Ona ne diyip gideceğini bilmiyordu. Elbette Yoongi'nin çocuğun taburcu olacağından haberi vardı. Bunun için oldukça mutluydu da. Sadece burada onsuz zamanın nasıl geçeceği konusunda endişeliydi. Bencil olmaması gerektiğini biliyordu ama onu yanında istemeye devam ediyordu.

Kafasını kaldırdı ve çocuğa baktı. Onun iyi göründüğünü görünce gülümsemişti. Ayağa kalkarak ona doğru ilerledi ve karşısına dikildi. Aynı boyda olmaları birbirlerinin gözlerine bakmalarını kolaylaştırıyordu.

"Kendine dikkat et, Jiminie."

Sarıldılar. Jimin kafasını onun boynuna yerleştirdi ve büyüğünün bedenine kedi gibi sokuldu. Kafası hala boynuna gömülüyken bir şeyler mırıldandı.

"Kendine dikkat et."

Onun dediklerini tekrarlamıştı.

Bedenleri ayrılınca Yoongi ciddileşti ve elini çocuğun omzuna yerleştirdi.

"Üzülmek yok, kendini yıpratmak yok. Elimden geldiğince sana gelmeye çalışacağım."

"Bende."

Suratlarında ufak bir tebessüm oluştu tekrar. Yoongi'nin dudaklarına uzanan Jimin, bunu ilk defa gerçekleştireceği için heyecanlıydı ama vazgeçmedi. Artık bunun zamanının geldiğini düşünüyordu.

Yoongi'nin dudaklarına kapandıktan sonra usulca onu öptü. Kalp hastası olanın kalbi hiç olmadığı kadar düzgün atmıştı o an.

"Seni seviyorum, hyung." Dudakları üzerine fısıldadı.

~

Hastaneden çıkan Jimin, annesine onu Jungkook'un mezarına götürmesi konusunda ricada bulunmuştu. Şimdi ise gelmekten nefret ettiği o yerdeydi. Arkadaşını oraya asla yakıştıramadığı yerde.

"Jungkook-ah, ben geldim." Gülümseyerek mezarın başında dizlerinin üzerine oturdu. Pantolonu topraklanmıştı ama umrunda değildi. O toprağa sarıldığı günler olmuştu.

"Jimin hyungun iyileşti. Artık hastanemizden çıktım. Eve gitmeden önce ilk gelmek istediğim yer burasıydı." Karmakarışık duran toprağı elleriyle düzledi. "Nasıl olduğunu merak ettim. Umarım iyisindir, yattığın yer rahattır."

Bir süre koca sessizlikte oturup kendinden güç aldıktan sonra devam etti. Kelimeleri boğazında düğümlenmişti adeta, hep böyle oluyordu.

"Hayallerimizi gerçekleştirmek için artık önümde hiçbir engel yok. İkimizin hayalini tek başıma gerçekleştireceğim ve böylece sen de mutlu olacaksın." Güldü. "Önüme bir engel çıkarsa onu aşıp kaldığım yerden devam edeceğim. Hem... Sana önceden bahsettiğim Yoongi hyung da bana çok yardım ediyor. Keşke onunla sen de tanışabilseydin."

Oturduğu yerden doğruldu ve kafasındaki son cümleleri toparladı.

"Bir gün onu da buraya getireceğim. Sen de benim gibi onu çok seveceksin." Burnunu çekti. Gideceği sırada gözlerinin dolmasından dolayı kendine kızmıştı. Jungkook'un onu ağlarken görüp üzülmesinden korkardı hep.

"Görüşürüz Jungkook, tekrar geleceğim."

El salladı ve mezarlığın çıkışına doğru yöneldi. Annesi onu bekliyordu, artık eve gitme vaktiydi.

●●●●●

Merhaba :')

Mutsuz son yapmadım. Aslında mutsuz sonları nedensizce seviyorum ama bu hikayeye yapmaya kıyamadım, Yoonmin'e kıyamadım. Bu yüzden böyle oldu.

Umarım hikayeyi beğenmişsinizdir. Yorumlarınız ve oylarınız için teşekkür ederim ♡

The Cure • YoonMinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin