Benim olmayan bir okulun bahçesinde karşıladı beni. Ne tarafa gideceğimi şaşırttı. Vücudum ilk defa böyle bir reaksiyon gösteriyordu. Birdenbire saran heyecan o kadar mide bulandırıcıydı ki, saliseler sonra karnımdaki sinekleri kusabilirdim. Aşksa bu duygu; karnımdakileri kelebeğe benzetmek bir rüya olurdu. Eğer O'na karşı olacaksa bu duygu; bir ömür boyu midemi bulandıracak, vızıltıları ile kasıp kavuracak sinekler olmalı benzetmemin benzetileni.
Aşkı ya yaşarsın ya da anlatırsın ki kurtulasın ondan. Yaşamamın imkanı görünmüyordu azizim. Anlatmaya da çekindim epeyce. İyi ki de çekinmişim. Zira o günün üzerine dört ay dolacakken anlattın dostlarıma. Karşılarında acı çekiyormuşum, her şarkıda yok oluyormuşum ama bunu tam dört ay saklamışım onlardan. Geç palavrayı, dedim. Benim aşkıma çare var mı? Yanlış kişiyi sevdin ya hani, yok çare. Ama onların bunu ifade ediş tarzı epey komikti ki şu şekil oldu: "Aşık değilsin ki sen, tanımıyorsun bile!". Ama acı çekiyordum hani karşında. Hani dört ay. Hani şarkılar. Hani, yok olmuştum. Al işte! Bundan çekindim anlatmaya. Senin benim en yaramaz çocuğumu elimden almandan çekindim. Her neyse...
Göz göze gelişlerimiz, sadece bana gönderdiği bir gülücük derken onu son görüşüme geldi vakit. Yemin ederim ki ben o kadar güzel bir manzara görmedim daha önce. Hemen resmediyorum şu tarafa: Aralık ayının son günü, kar yağmaya başlar. Tane tane, bembeyaz, asil.. Okul bahçesi yine. Yüreğindeki ateş dışına vurmuş ben incecik gömleğimle yağan karın altında. Az ileride O. Üzerinde bir gömlek. Seninki neyin ateşi be! Göğe bakar, bir kar tanesi konar kirpiklerine. O kar ile yüzüne yerleşen gülümseme ve kocaman açışı kollarını, gökyüzünü kucaklamak istercesine. Son görüşüm. En güzel hali. Bembeyaz teni. Üzerinde bir kar tanesi.
Yılbaşı tatili derken bir pazartesi çattı kapıya. Bakın ben bu kadar karanlık bir gün görmedim. O yok. Belki hastadır, kıyamam. Canı sıkılmıştır belki gelmek istememiştir. Ardından bir hafta, o yok. Ardından bir ay, o yok. Her pazartesi cama koşan ben. Sanki ayak seslerini duyuyorum. Hayır azizim, o yine yok. Uzatmışım bu işi, öyle diyorlardı. Aşk uzatılır mı? Ben bilmem, ben beklerim. Gelmedi. Gidişinin üzerinden bir altı ay geçirdim, her gününü sayarak. Gelmedi. Şarkılar söyledim park köşelerine. Kırlangıçlar kondu dizimin dibine, o gelmedi. Sekiz aya vardı onsuzluk. Sonrasını saymadım. Evet azizim, o hala yok. Ben hala şarkılar söylüyorum park köşelerine, eskisinden çok seviyorum kedileri.
Adını başkasından öğrendim. Bir kere bile soramadım "Nasılsın?" diye. Elini tutamadım, bir kere sarılamadım. Sesi iki kez çarptı kulağıma. Dokunamadım azizim. Sevdim, kimsenin sevmediği kadar sevdim. O öğretti sevmeyi, beklemeyi; şarkı söylemeyi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Sarhoşun Günlüğü Gönüllüğü
PoetryArtık tek derdi bir iki çiziği teni yerine kağıda atmak.