Multi; Zehir Ezel ve Gölge Şah
3. BÖLÜM: ACIYA MEFTUN BEDENLER
🍁
Bir gün çok zengin olursam çocukluk satın alacağım, büyüklük sizde kalsın çünkü ben, büyüyerek çocukluk etmişim.
🍁"Peki, bunu değil de diğerini seçseydi. Gerçekten farklı mı olurdu, hayat?" bakışlarımı sesin sahibine çevirdim. Ders anlatırken pek fazla katılmamasına rağmen dersin son dakikaları yapılan sohbete katılıyordu.
"Evet, farklı olurdu ama sadece öyküsü. Bunu yaşayacağına öbür seçimini yaşardı, kendi sonunu ve sonsuzluğunu seçerek bu yolda yürürdü." dedim, Bartın'ın sorusuna cevap vererek.
Bartın, kaşlarını kaldırarak, "Yani?" diye sordu. Daha öz bir açıklama beklediği aşikârdı.
Gümüş renginin parlak bir tonunu barındıran gözlerimi ona sabitledim.
"Yani sonuç, seçimlerde hep aynıdır; acı. Her neyi seçersen seç, seçemediğin hep üzüntü kaynağı olacaktır, aklın hep o seçemediğinde kalacaktır. O seçemediğini seçmiş olsaydın, yine bana bu soruyu sormuş olacaktın. Hayatta her şey yüzde ellidir. Aklınla davransan yüreğin, yüreğinin sesini dinlesen aklın bu soruyu sana hep soracaktır. Seçemediğin hep acı verecek, bu sabit acı hep olacak."
"Bu kadar umutsuz yani? Güzel yönü yok mu, bu seçimlerin?" diyerek yakındı, Yağız. Kahverengi saçları ve samimi olduğunu belli eden ela rengi gözleri, ufak bir parıldamayla bana bakıyordu.
Dudaklarım acı bir tebessümle kıvrıldı. "Olmaz olur mu? Var, acını seçmekte özgürsün!"
"Hayatımızın her ânında acı çekmeye mahkumuz. Bu, dört duvar arasında geçirdiğim vakitleri hatırlatıyor." diyerek umutsuzluğunu daha da belli etti, Melisa.
Hepsinin üzerinde bakışlarımı gezdirdim. "Gelecekte bile olsa, geçmişin yükünü sırtlanacağız, buna alışmak zorundayız."
Çalan zil sesine rağmen cümlemi bitirdim. Sınıf dağılırken masadaki matematik kitaplarını ve çantamı alarak ben de birkaç öğrencinin ardından sınıftan çıktım.
Arkamdan birinin seslenmesiyle kapının önünde durup sınıfa baktım.
"Hocam!" diye yineledi Bartın ve yanıma geldi.
"Dün, okul çıkışında konuşurken bana bir şey demiştiniz."
'Yetenek, maçı kazandırır ama zeka ve takım oyunu, şampiyonluğu...'
Dün söylediklerim aklıma gelirken hiçbir şey demeden Bartın'a bakmaya devam ettim.
Bartın sırıtarak, "Zekama güveniyorum." diye tamamladı, cümlesini.
Kaşlarımı kaldırarak, "Benimle alakalı olan kısım nerede?" dedim.
"Satranç oynamaya ne dersiniz?"
Güldüm, yüzümde yapay bir ifade olmadan içten bir şekilde güldüm. Zekası ve yeteneğiniyle üstünlük saylayabileceğini sanıyordu, beni alt etmek istediğini açıkça dile getirdi ve bir kez daha anladım ki Bartın'ın birine güvenmesi oldukça zordu.
Alnına dökülen birkaç sarı tutam deniz mavisi gözlarini gölgelerken, dik omuzları ve kendinden emin bir sırıtmayla gözlerini, gözlerime mıhladı.
Donuk bakışlarım yerini alırken, "Elbette... Ama sana tavsiyem; kaybedeceğini bildiğin oyunlara kalkışma." dedim.
Anlık olan sırıtması yüzünden silinmiş, geriye boş bakan bir ifade almıştı, gözleri. Meydan okuyan duruşu, gözlerindeki hırsı belli ederek omuzlarını dikleştirdi. Her seferinde son noktayı koyarak onun cevap verebileceği alanı yok ediyordum, umurumda değildi. Diğer öğrencilerin bakışlarına daha fazla maruz kalmamak için sınıfın önünden ayrılarak koridora çıktım, alt kattaki öğretmenler odasına gitmem gerekiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Suç Çıkmazı
Teen Fiction"Burası..." dedi ve meyusu andıran hüzünlü bakışlarını, 'Ölüm Kafesi' dedikleri sokakta, fütursuzca dolaştırdı. "Burası, Suç Çıkmazı çünkü hiçbir suçlu tek bir suçla yetinmez." ~ Onlar, rengârenk hayatların renkli çocukları değil, karanlık bir hay...