28.07.2016
Ev telefonun beyin uyuşturan sesi oturma odasında yankılandığında sıçrayarak uyandım. Pikeyi üstümden atarak hafifçe doğruldum. Bir yandan gözlerimi ovuştururken diğer yandan kimin bu kadar erken kalkıp birini arayabileceği sorusunu mantıklı bir şekilde yorumlamaya çalışıyordum. Aklıma gelen ihtimalle hızlıca ayağa kalktım. O... olabilir miydi? Olmazdı, değil mi?
Derin bir nefes alarak ahizeyi yerinden kaldırıp kulağıma götürdüm. "Alo..." dedim titrek bir nefes eşliğinde. Kulağıma dolacak sesten korkuyordum. Hem de olabileceğinden daha fazla...
"Alo?" dedi içimi huzurla dolduran ve rahatlamama olanak sağlayan o ses. "Alo?.. Umut? Kızım, iyi misin? Anneciğim..." Kelimeler beynimde yankılanarak anlaşılır bir biçime girdiğinde tuttuğum nefesimi serbest bıraktım. Annemdi... annem.
"Ha, ne? Şey... İyiyim ben. Sadece..." Ciğerlerimi doldurabildiğim kadar oksijenle doldurdum nefesimi düzene sokabilmek için. Korkuyla fırladığım koltuğa rahat ve sakince oturmak güzel bir şeydi.
"Sadece?.." Telaşlandırmıştım annemi. Babamın uyanmış olabileceğini düşünüp gözlerimi evin içinde gezdirdim. Uyanmamıştı büyük ihtimal. Şimdi rahatça bir yalan uydurabilirim. "Sadece az önce bir korku filmi izledim. Korkutucuydu..." dedim bahane bulmuş olmanın rahatlığıyla. "Bu arada, nasılsın anne? Ah, şey... çok iyi bir konuşma başlangıcı olmadı ama..." Annem verdiğim cevaptan tatmin olmuş gibi değildi. Bunu bana sorduğu sorulardan ve sesinin tonundan sezmiştim.
"Sadece korku filmi mi? Sabah sabah hem de? Bak, iyisiniz değil mi? Eğer bir sorun varsa, hemen gelebilirim." Bu tamamiyle haksızlıktı. Annemin sezgileri bu kadar güçlü olmamalıydı. Gelseydin ne iyi olurdu. Anlatırdım, kurtulurdum... Sen nasıl olsa bir yol bulurdun.
Ya da, gelmemelisin belki de. Ya tehlikedeysen?
"Hayır hayır, öyle bir şey yok. Nereden çıkardın?" dedim sesimi normal tutmaya çalışarak. Konuyu dağıtmak için "Ee, nasılsın?" diye sordum tekrardan.
"Biliyor musun, sizi çok özledim. Hem de çok..."
"Ben de anne. Ama... önce şu kamelyaların gizemini çözün bence. Senin gibi ben de gerçeği öğrenmek için sabırsızlanıyorum." Kamelyalardan konu açınca ofladı. O da sıkılmıştı besbelli bu araştırmadan. "İnan bana kızım, ne zaman biteceği hakkında hiçbir fikrim yok. Ve bir gelişme kaydedemiş olmamız da cabası." Başka bir şeyler daha söyleyeceğini düşünerek sessiz kaldım bir süre. Fakat beynim konuşacak bir şey bulmam için adeta yalvarıyordu. Herhangi bir durumdan odağımı çeker çekmez aklıma o cümleler doluşuyordu çünkü. Ve fazlasıyla rahatsız ediciydi. Annem gittiğinden beri saniyelerimi eziyete çeviriyordu.
"Anne..." dedim sessizliği bozarak. Birden söylemeye niyetlenmiştim. Benden bağımsız bir şekilde firar etmişti kelimeler aniden. Gerisinin geleceği ise... meçhuldü.
"Kızım çok özür dilerim, kapatmam lazım. Sonra konuşuruz tamam mı?" Cevabımı beklemeden kapatmıştı. Sinir eden o telefon sesini duyunca huysuzlanarak ahizeyi yerine koydum. Koltuktan kalkarak merdivenlere yöneldim. Odama çıkıp biraz kitap okumak iyi gelebilirdi. Kafamı dağıtmaya ve bir buçuk aydır beni rahatsız eden kişiyi beynimden atmaya ihtiyacım vardı. Kaçış yöntemi desene sen şuna...
Odamın kapısını açtığımda buz gibi bir hava beni karşıladı. En son camı açmış ve kapatmayı unutmuş olmalıydım. Yüzüme vuran havayla ürperdim. Biraz ayakta öyle durdum ne yapacağıma karar veremeyerek. Birkaç adım atıp camı kapatmaya yeltensem de sonrasında bundan vazgeçtim. Biraz soğuk hava beni üşütse de zihnimi açardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kanlı Kamelya
Teen Fiction"Her şey, bütünün bir parçasıydı. Renkler, biçimler, nesneler anlamlıydı. Bunlar, uzun bir yolun bir noktasında oynadığımız oyunun dekorlarıydı. Anahtar sözcüğümüz ise; Umut'tu..." * Umut Laçin, hiç beklemediği bir anda kendisini yapayalnız bulur. H...