Seslice yutkunarak birkaç basamak daha indim. Karşımda kaç aydır görmediğim annem duruyordu; ama ben tepki veremeyecek kadar şaşırmıştım. Cidden sürprizin bu olacağı aklımın ucundan geçmemişti. Tepki veremiyordum; çünkü aklımda o gizli numara da dolaşıyordu. Şu an ne yapsam çıkmazla karşılaşacaktım. Şimdi -mantıklı gelmese de- yapabileceğim tek şey, annemin gelmesine çok sevinmiş gibi boynuna atlamak ve heyecanlı gibi davranarak kamelya ile ilgili yaptığı çalışmaları dinlemekti. Nasıl bir hamle yapacağımı sonra düşünmek zorundaydım.
Merdivenin kalan basamaklarını öncekine tezat bir şekilde hızla indim ve annemin boynuna atladım. Her ne kadar annem için endişelensem de, onu gerçekten çok özlemiştim. Annemden bu kadar ayrı kalmak hiç başıma gelmediğinden, bu yaşta bile bu tür konularda hassastım. Boynuna daha sıkı sarılıp gözlerimi kapattığımda, yanağımda bir damlanın benden izinsiz süzüldüğünü fark ettim. Bir damla, bir damla daha... Kendi boynumda da bir ıslaklık hissettim bir zaman sonra. İçimizdeki birikmişleri annemle karşılıklı bırakırken, hiçbir şey düşünmedim. Annemi özlediğimi hissettim sadece.
Bir süre daha böyle kalınca babam bizi ayırmak adına genzini temizledi. Burnumu çekerek annemden ayrıldığımda neye ağladığımı düşünmeye başlamıştım bile. Annemin sürpriz bir şekilde gelmesine mi, yoksa annemin tehlikede olmasına mı?
Sanırım ikincisi.
Kafamı iki yana sallayarak bir şeyler söylemeye hazırlanmış babama diktim gözlerimi. "Hayatım, sen çık yukarıya, bavullarını boşalt... Ya da dur, boşaltma." Annem şaşkın bir şekilde bana bakınca gülümsedim. Babam yeniden konuşmaya başladığında gülümsemem daha da büyüdü. "Dışarıya yemeğe çıkmaya ne dersiniz?"
***
"İşte böyle anne. Sonuç olarak bütün yaz boyunca evde pinekledim, hiçbir şey yapmadım. Babam da sağolsun, çok yardımcı oldu. Her gün bir yere götürdü beni..." Son cümleyi söylerken, başımı alayla arkaya attım.
Bir restorana gelmiştik. Açıkçası, bu kadar güzel bir yerin babam tarafından bilinmesini beklemezdim. Daha önce buraya geldiğimizi hatırlamıyordum. Ve mekan dekorasyonla birlikte, lezzet konusunda da gerçekten iyiydi.
Hepimiz aynı yemeğin siparişini verdikten sonra, yaz boyunca neler yaptığımızla ilgili konuşmaya başlamıştık. Önce ben yaptıklarımı -daha doğrusu yapmadıklarımı- anlatmaya başlamıştım. Annemin anlatacaklarının en sona kalmasını istiyordum. Heyecan verici şeyler yaptığından emindim çünkü. Merakıma biraz daha merak katmaktan zarar gelmezdi.
Konuşmayı bitirdiğimde annemin babama, babamın da çatık kaşlarla bana baktığını gördüm. Tek kaşımı kaldırıp "Ne?" dercesine baktım babama.
Söylediklerim gayet de doğru şeylerdi. Tabii ki de yapmadığı halde babamın beni yemeğe çıkardığını, sinemaya götürdüğünü, ev işlerinde yardım ettiğini söyleyemezdim. Belki biraz yalandan zarar gelmezdi; fakat bu konuda babama sitemli olduğum için daha farklı şeyler söylemeyi düşünmemiştim.
Annem ağzındaki lokmayı bitirip ağzını sildikten sonra babama hitaben konuşmaya başladı: "İyi ki gelmişim, Umut'a göre bayağı büyük bir dertten kurtardım Umut'u." Annemin şen kahkahası kulaklarıma ulaşırken tebessüm ettim. "Hadi ama, o kadar da yermedim babamı." Annem gülmeye devam edince kıkırdadım. Babamsa ne tepki vereceğini şaşırmış bir şekilde bir anneme, bir bana bakıyordu.
En sonunda bana çıkıştı. "O kadar da kötü değildim, Umut!"
"Peki," dedim derin bir nefes alarak. Annem de gülmeyi bırakınca heyecanla sordum: "Eee, sen ne yaptın İstanbul'da?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kanlı Kamelya
Teen Fiction"Her şey, bütünün bir parçasıydı. Renkler, biçimler, nesneler anlamlıydı. Bunlar, uzun bir yolun bir noktasında oynadığımız oyunun dekorlarıydı. Anahtar sözcüğümüz ise; Umut'tu..." * Umut Laçin, hiç beklemediği bir anda kendisini yapayalnız bulur. H...