"Tamam ama neden bitti?" dedi kadın. Adam sırıtırcasına yaratıcı bir gülümsemeyle baktı sadece. "Başka biri mi var yoksa?" diye sordu kadın. "Sebep çok mu önemli" diye yanıtladı adam... İnanmak istemiyordu kadın, denize baktı bir an. Bir gemi geçiyordu uzaktan, bir kuş uçuyordu batan güneşe doğru... Adama döndü kadın. Ayağa kalkmış hesabı ödüyordu adam. "Ne olur dur! Biraz daha konuşalım" demeyi düşündü kadın. Ama öylece kalmıştı bir şey diyemeden.
Sehpaya uzanıp kumandayı aldım ve televizyonu kapattım. Ben unutmak için çabalarken her şey hatırlatmak için uğraşıyordu sanki. Diziler, haberler, kitaplar... İki ay içinde ne çok şey yaşamıştım. İki yıl gibi gelmişti bana. Dizide biraz önce gördüğüm gemi o güne döndürdü beni. İki ay üç gün önceki Perşembe gününe...
Sıkılıyordum. Ender çoktan oyun salonuna çıkmıştı. Sevmiyorum kumarı, içkiyi de... Ender, yani kocam, Savunma Bakanı Müsteşarı Ender Koçak iflah olmaz bir kumar tutkunuydu. İş gezilerini farklı şekilde planlayarak kumar tutkusuna da zaman ayırmış oluyordu. Basından, protokolden, politikacılardan uzak tutkusunu yerine getiriyordu. Yine midem bulanmaya başlamıştı. Gemiye ilk bindiğimde hep böyle olurdu. Ama bu sefer çok fazlaydı. İlacım çantamda olmalıydı ama yoktu. Kıvranmaya başladım. Bulantım iyice artmıştı. Kapıyı açıp dışarı çıktım. Belki koridorda bir görevliye rastlardım, bana ilaç bulurdu. Duvara tutuna tutuna yürümeye çalıştım ve birden elim kayıverdi. Tam düşerken güçlü kollar tutuverdi beni. Duvara dayanayım derken kapıya dayanmışım. Kapı da açıkmış.
-Hanımefendi neyiniz var?
İki derin, kömür gözde kaybolmuştum. "Midem" diyebildim. Kömür gözlerin sahibi beni kucaklayarak biraz önce düşmeme neden olan kapıdan içeri soktu. En yakındaki koltuğa oturttu ve çekmeceden bir ilaç çıkarıp verdi.
-On dakikaya bir şeyiniz kalmaz. Bu arada ben Ahmet Yıldırım, müfettişim. Gemi denetiminden sorumluyum.
İlacı alır almaz bulantım azalmıştı.
-Ben de Figen Koçak, yolcuyum. Bir şeyden sorumlu değilim.
İkimiz de gülmeye başladık.
Ender oyuna çıktığında biz de Ahmet'le vakit geçiriyorduk. Geminin en gizli bölümlerini bile görmüştüm. Ahmet'le kırk yıldır tanışıyor gibiydik. Hiç evlenmemişti Ahmet. "Gemici gemisiyle evlidir. Kıyıda yolumu gözleyen bir kadın bırakmak istemedim. " diyordu. Ona kendime bile itiraf edemediğim düşüncelerimi anlatmıştım. Çocuk özlemimi... Bir çocuğum olsun isterdim. Bir kızım... Saçlarını taramak, güzel elbiseler giydirmek, çocuk filmlerine gitmek, ona doğruluğu, güzelliği anlatmak isterdim. Ender'in ilk evliliğinden iki oğlu vardı. Çok kopuktu ilişkileri... Benimle de bağlantı kuramadılar. Zaten benden 5-6 yaş küçük olmalıydı büyük oğlu. Ender'le tanıştığımızda o elli iki yaşında ben otuz üçtüm. Yakışıklı bir bürokrattı. Geleceği parlaktı ve evlenmek için ideal bir adaydı. İlk yıllarda çok güzeldi her şey. Toplantılar, resepsiyonlar, açılışlar... Şaşalı ve hareketli günler, yurt dışı gezileri... Pohpohlamalar, iltifatlar... Ve sonra, zamanla gözümdeki ihtişam söndü. Geriye bir şey kalmadı. Çünkü temelde âşk yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YALAN AŞK
Mystery / ThrillerFigen, Savunma Bakanı Müsteşarı olan kocası Ender ile bir gemi yolculuğuna çıkar. Bu gezi aslında İtalya Savunma Bakan Yardımcısı ile yapacağı gizli toplantı için bir paravandır. Ender'in kumar tutkusu ve iş yoğunluğu birbirlerinden uzaklaşmalarına...