Çok uzun bir süredir buraya girmiyor ve bölüm eklemiyordum. Ama yarıyıl tatilinde girip bi bakmak istedim ve sanırım bunu gerçekten yapmak istiyorum. Bu hikayeye tanıklık edin istiyorum. Lütfen yorumlarınızı eksik etmeyin. Okunduğunu bilmek beni çok mutlu ediyor. İyi okumalar...
Sabah erkenden kalkan Selin hazırlanıp okula gitmek için evden çıktı. Okula gittiğinde zil henüz çalmamıştı. Merdivenleri ikişer ikişer atlayarak sınıfa geldi. Hocalar gelip derse başlamadan son bir tekrar yapması gerekiyordu. Sırasına oturduğu anda sınıfın en haylaz ve bir o kadar da meraklı öğrencisi Oğuzhan yanına geldi ve:
Dün okul çıkışında senin yanındaki Akın Çağlar mıydı?
Selin daha önce adını bile bile duymadığı ve bir kaza eseri tanıştığı birinin başkaları tarafından tanınmasına çok şaşırmıştı.
-Nerden tanıyorsun onu? Bir dahaki sefere bana imzalı bir fotoğrafını getirsene diye araya girdi Oğuzhan.
-Hayır tanımıyorum onu sadece bir adres sordu.
-Adres mi sordu? Hadi ama kimi kandırıyorsun. Alt tarafı bir fotoğraf işte.
-Tanımıyorum dedim ya. Şimdi meşgul etme beni. Son bir tekrar yapmam gerek.
-İyi be gidiyorum.
Selin çalışırken aldığı notları çıkardı ve genel bir tekrar etti. Şu sınavlar gerçekten sinir bozucuydu. Hepsinin bir haftaya sığdırmak için fazlaca uğraşmış olmalıydılar. Neyse ki sınavları iyi geçmişti. Selin okulda da oldukça sakin ve başarılı bir öğrenciydi. Derslerini dinler, not tutar ve hocalarıyla iyi anlaşırdı. Bu yüzden hocaları da onu çok severdi. Spor hayatıyla okul hayatını düzende götürebilmenin tek yolu buydu çünkü. Eğer birine ağırlık verip diğerini bırakırsa bir süre işler sonra arap saçına dönüyordu. Sınavın olduğu dersten sonra zaman hızla akıp geçti. Zil çalmıştı. Selin tam çantasını almış sınıftan çıkıyordu ki içini bir korku kapladı. “Ya yine geldiyse?” Bu kez meraklı Oğuzhan’a verecek cevap bulamazdı. Ağır adımlarla merdivenleri in ve okul bahçesine çıktı. Ama bir dakika bugün cumaydı ve tören vardı. Bir hafta geçmişti ve o farkında bile değildi. Hemen tören sırasındaki yerine geçti. İstiklal Marşı okundu. Selin korkarak arkasını döndü. Etrafa şöyle bir göz gezdirdi. Akın ortalarda görünmüyordu. Çok rahatlamış hissediyordu. Hemen okul servisine bindi. Servis okuldan hızla uzaklaşırken Akın yetişmek için hızla koşuyordu. Antrenman yüzünden geç kalmıştı. Yetişmek için ne kadar koşsa da yetişemedi. O okula geldiğinde neredeyse kimse kalmamıştı.
Ertesi gün cumartesiydi. Selin her hafta sonu olduğu gibi spor kıyafetlerini giydi, şapkasını ve sırt çantasını alarak evden çıktı. Hafta içi zaten okul çıkışları spor salonunda yeterince zaman harcıyordu. Spor hocası ona hafta sonları dinlenmesini söylese de o evde boş boş oturmayı sevmediği için hafta sonlarını da bisiklet sürerek geçirmeyi seviyordu. Bisikletine bindi ve yola koyuldu. Daha sonra futbol sahasının olduğu yere geldi. “Ya futbolcular sahadaysa?” diye hafiften bir endişelenmişti. Etrafta kimseler yoktu. Bu durum onu çok sevindirdi. ”Hazır ortalıkta kimse yokken biraz spor yapabilirim” diye düşündü. Sahaya girdi ve koşu ve yürüyüş için ayrılmış bölümde hafif tempoyla koşmaya başladı. biraz ısındıktan sonra spor aletlerine geçecekti. İlk turu yeni bitirmişti ki birden ayağı takıldı ve yere kapaklandı. Sağ dizi hafif sıyrılmıştı ama önemli bir şey yoktu. Çantasındaki malzemeler iş görürdü. Ayağa kalktı ve üstünü başını düzeltti. Sahanın çıkışına doğru yürüyordu ki telefonu çalmaya başladı. elini cebine sokup telefonu alacakken biriyle çarpıştı ve tekrar yere düştü.başını kaldırdığında Akın ve birkaç arkadaşıyla göz göze geldi. “Ahhh lanet olsun. Benim ne işim var burada” tam Selin keşke buraya gelmeseydim diye kendine kızarken Akın elini ona uzattı ve:
-Özür dilerim. Seni görmedim. İyi misin?
-İyim merak etme.
-Heyyy. Dizin kanıyor.
Selin Akın’ın bu lafı üzerine dizine baktı. İkinci düşüşünde aynı dizinin üstüne düşmüştü tekrar ve bu kez bayağı kötü olmuştu.
-Sorun değil. Çantamdaki malzemelerle halledebilirim.
_Bekle. Ayağa kalkma. Ben hallederim. Akın Selin’i saha kenarına getirip oturttu. Koşarak bisikletin yanında duran sırt çantasını alıp geldi.
-Gerçekten önemli bir şey yok. Kendim halledebilirim.
-Hadi ama sadece yardım ediyorum hem unuttun mu senin yerinde kim olsa aynı şeyi yapardı.
Selin bir zamanlar onun Akın’a söylediği sözleri duyunca mecburen sustu ve Akın’ın ona pansuman yapmasına izin verdi. Akın yaptığı işe odaklanmış durumdaydı. Bunu fırsat bilen Selin fırsattan istifade bu çocuğu dikkatlice incelemeye başladı. En az 1,90 boyundaydı. Vücudu sporcu olduğunu ele verir şekilde kaslı ve atletikti. Elleri büyük ve bir o kadar da yumuşaktı. Selin incelemeye devam ederken Akın kafasını kaldırarak ona baktı ve göz göze geldiler. Selin utanarak hemen kafasını yana çevirdi. Akın oldukça sıcak bir gülümsemeyle ona baktı;
-Evet. İşe bitti. İyi misin biraz daha?
-İyim teşekkürler. Önemli bir şey yoktu zaten.
Selin ayağa kalkarak bisikletine doğru yürümeye başladı.
-Bekle. Bu halde bisiklet kullanmayı düşünmüyorsun değil mi?
-Halledebilirim.
-Olmaz öyle şey. Bir dakika bekle.
Akın koşarak takım kaptanının yanına gitti. Birşeyler söyledikten sonra koşarak geri döndü.
-Hadi atla. Seni ben götüreyim 15 dakikam var.
-Ne yani sen mi götüreceksin beni?
- Böyle gitmene izin veremem. Üstelik son 14 dakika.
Selin ayağının durumunu göze alarak gerçekten bisiklet kullanmanın pek iyi bir fikir olmadığına karar verdi ve bisikletin arkasına oturdu. Akın pedalleri çevirmeye başladığında düşmemek için ona tutundu. Akın’ın yüzünde bir gülümseme belirdi. Hafif esen rüzgarla Akın’ın parfümünün kokusu burnunu doldurdu. Çok bilindik bir kokusu yoktu, sanki parfümü huzur kokuyordu.
-Tam olarak ne taraftan gitmeliyim?
Selin irkilerek cevap verdi:
-Şuradaki ağacın oradan sola dönüceğiz.
Akın Selin’in söylediği gibi sola döndü. Biraz ilerledikten sonra
-Şuradaki apartmanın önünde durabilirsin.
Akın biraz daha ilerledikten sonra Selin’in gösterdiği apartmanın önünde durdu. Oldukça sevimli ve bakımlı bir apartmandı. Üstelik kocaman bir bahçesi ve bahçenin içindeki ağaçlardan birinin üstünde ağaç ev vardı.
-Gerçekten çok güzel bir yer.
-Öyledir. Şey beni getirdiğin için teşekkür ederim. Her ne kadar gerek olmadığını söylesem de.
-O halde gelmene izin veremezdim. Bu kadar “ben yaparım.”cı olmaktan vazgeçmelisin bence. Neyse ben gideyim yoksa antrenmana geç kalacağım.
Akın birkaç adım atmıştı ki:
-Akın sana bir şey söylemeliyim.
-Tabii dinliyorum.
-Bak seni kırmak istemiyorum ama artık okul çıkışlarına gelmezsen sevinirim. İnsanların bakışlarından ve tavırlarından rahatsız oluyorum.
-Merak etme. Buna gerek kalmayacak artık.
Akın bunu söyledikten sonra kısa bir gülüş attı ve koşarak uzaklaşmaya başladı. Ne demek” buna gerek kalmayacak artık” Sanırım gelmeyecek bir daha. Yani bu o demek herhalde.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FUTVOL
Teen Fictionİki spor aşığının yolu bir sahada kesişirse... Birisi hayatını sadece voleybol üzerine kurmuş asi, sert, inançlı ve yaşadığı talihsiz sakatlıkla boğuşan voleybolcu kız... Diğeri ise yaparken mutlu olduğu tek şey olan futbola tutkun yakışıklı, seve...