İlk arkadaş, tek arkadaş

183 20 34
                                    

"Bizi yalnız bırakabilirsin Nurgül." Kafasını sallayıp çıktığında, bende annemin yüzüne bakıyorum.

Buraya her gelişimde ki sık gelmem. Gözünden yaşlar dökülüyor. Benim içime akıyor göz yaşları.

Yıllardır bu yatağa hapis. Başlarda gelip görürdüm. Sonra neden burada olduğunu öğrendim. İşte o zaman başladı. O zaman annemin göz yaşları sadece üzüntüm değil, içimi tutuşturan ilk kıvılcım oldu.

Nefes darlığım oldu. Çaresizliğim oldu. Her gün daha çok kahroluyor. Her gün görmesemde.  Her saniye aklımda. Her saniye daha çok üzülüyor.

Elimi götürüp gözünden akan yaşları siliyorum.  "Tamam bak ben burdayım. Ben mutluyum tamam mı? Sen boşuna sıkma canını. Arkadaşlarım, dersler falan derken sana zaman ayıramıyorum. Haklısın hayırsız bir herifim."

Elini kaldırıp kendi elimin üzerine koyuyorum. Gözlerini kapayınca eğilip göz kapaklarına öpücük konduruyorum.

"Yorma kendini. Yine bütün gece uyanıkmışsın. Bak eğer böyle yaparsan uyku ilaçlarına başlayacaklar. Söz ver bana uyuyacaksın." Gözünü bir kez daha uzun kırpıyor.

Kafamı sallayıp gözlerimde akmayı bekleyen gözyaşlarımı oyalıyorum. Kaldırıp elini öpüyorum tekrar.  Eğilip kafamı göğsüne koyuyorum. Kokusunu içime çekiyorum.

Kapı açıldığında toparlanıyorum. "Kerem Bey yemek saati geldi." Kafamı sallıyorum. "Yemeğini ye sonra uyu annem."

Nurgül beni dışarıya çıkarıyor tekrar. "Babanızla yemek ister misiniz, yemeği?"

"Nurgül bırak ben kendim giderim." Nurgül önce bekliyor. Ne yapacağını bilemiyor ama daha sonra beni bırakıp ilerliyor. Ben de küçük kolla yön veriyorum, sandalyeme.  Tam babamın odasının önünden geçerken söylediği şeyi duyup öylece kalıyorum.

"Zaten felçli. Öleceği günü bekliyoruz. Kerem mi? Varisim , evet ama onun gibi birine şirketi nasıl devredeceğim onu bile bilmiyorum. Zaten bu yüzden o şirketle ortak olmak istiyorum. Kerem evden yürütebildiği kadarını yapar. Ortağımızın oğlu gayet sağlıklı. O da şirketi yönetebilecek konumda. Haklısın müstakbel ortağımızın."

O karşısındaki adamla konuşup gülüşürken odama giriyorum. Sanki onun şirketinde olmak isteyen var.

Ani bir karar değişikliği ile tekrar odadan çıkıp asansöre biniyorum. Aşağıya inip yemek odasına ilerliyorum.

Ne diye bu kadar büyük bir masamız varsa. Gerçi yemek odası bile saçmalık. Sadece babam burada yemek yiyor. Babam demekten iğrendiğim babam..

İlk ben geliyorum. Nurgül servis tabaklarını tek tek masaya bırakıyor. Ve tekrar çıkıyor. Ben yavaş yavaş yemeğimi yemeye başlıyorum. Gerçi gelmeyedebilir.

Kimi kandırıyorum burada olduğumu bilse gelmez zaten. Kapı açılınca kafamı kaldırıp bakıyorum. Beni farkedince geri dönmek için hamle yapıyor.

"Gördüğün gibi yemek yiyorum, Karnım tok yani senin için yer kalmadı. Korkmana gerek yok." Kaşlarını çatarak bana döndü. "Ne saçmalıyorsun sen?

Çatalımı bırakıyorum. "Ben sakatım baba. Sadece sakat. Canavar değilim, anormalliğim sadece bacaklarımda. Senin ise kafanın içinde... Ama bak ben senden kaçmıyorum. Senin benden kaçman garip geliyor." Hızlı bir şekilde gelip oturuyor.

"Neden kaçmak istiyorsun bilmiyorum. Pek de umrumda değil açıkçası. Ha kaçmıyorum değil o sözün doğrusu kaçamıyorum. Neden biliyor musun? Şu an okuyabilmenin tek nedeni benim. Sana bakan da benim. Daha saymama gerek var mı? Bence yok. Şimdi baba oğul güzel bir yemek yiyelim. Madem zahmet edip buraya kadar inmişsin."

Aches PusoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin