"Zeynep hadi kalkıp doktora git." Kafasına, karnına bastırdığım yastığı fırlatıyorum. "Daha kaç kere söyleyeceğim abla. Zeynep abla." Yastığı bana geri fırlatıyor.
"Hadi ablacım, kalk ve doktora git. İki büklüm yatıyorsun. İnleyip benim de başımı şişiriyorsun. Annem de öyle diyor zaten." Gelip üzerimden yorganı çekiyor.
"Üff iyi be. Ağrıtmayız başınızı. Doktora da giderim ama bir faydası dokunmayacak. 1 ay sonra yine aynı şey olacak. En iyisi biz size kulak tıkacı alalım. Zaten kimseyi dinlediğiniz yok. Bir şey kaybetmezsiniz."
Melis kafama bir kazak ve kot fırlatıyor. "Sen de gelicek misin?" Durup bana bakıyor. Zaten bakışlarından cevabını anlıyorum. "Niye bebek misin? Git kendin işte. Ben de Cem ile buluşacağım." Evlense de kurtulsak. Gözlerimi deviriyorum.
Telefonumu elime alıp interneti tekrar açıyorum. Mesaj yok... Zaten olmaması daha iyi. Bu gün o bana ağır gelen ama taşımama kimsenin yardım etmediği o ağırlık bir kez daha omuzlarıma yüklenecek. Zaten hastaneye her gidişimde daha da ağırlaşıyor.
Üzerimi değiştirip içeriye gidiyorum. Melis'te giyinmiş beni bekliyor. "Ne beklettin be! Neyin nazıysa bu? Sanki yeni gelin." Tekrar gözlerimi deviriyorum.
Kıza, kızamıyorum da. En azından hastaneye gitmem için uğraşıyor. Annem neyim olduğunu bile merak etmezken.
Dolan gözlerimi yere eğiyorum ve evden çıkıyoruz. İnsanlar acizliğimi mi farkediyor nedir? Üzerimde gezinen gözler hissediyorum. Ama kafamı kaldırıp etrafıma bakmıyorum bile. O insanlarla göz göze gelmeye dayanamam.
Otobüs durağına gelince Melis oturup telefonuyla ilgilenmeye başlıyor. Bir otobüs yaklaşıyor. "Zeynep ben seni beklersem geç kalacağım. O yüzden ben gidiyorum. Sen zaten kendin gidersin." Diyip gelen otobüse biniyor. Ben de Melis'in az önce kalktığı yere oturup otobüsün gelmesini bekliyorum.
Beklediğim otobüs çok geçmeden geliyor. Binip orta kapının önünde duruyorum. Hareket eden yolu yanımızda geçen arabadaki minik çocuğun cama yapışarak yaptığı şebeklikleri izliyorum. Bir ara bana el salladı. Daha sonra ise gözden kayboldular.
Ama ben ona elimi kaldırıp el sallayamadım bile kolumu kaldırmaya gücüm yetmedi. Bunları düşünürken otobüs duruyor. Ben ve birkaç yaşlı teyze iniyoruz. Onlar önde ben arkada yürüyorum. Adımlarımı hızlandırıp hastaneye giriyorum. Telefonumu elime alıyorum. Belki Melis fikir değiştirmiştir diye.
Ve evet bir mesaj var. Büyük beklentilerle -tamam bu çok küçük bir şey olabilir ama ben bayıldığımda bile hastaneye getirip bırakıp giden çok ilgili bir ailem var. Ve bu onlar için büyük bir adım.- Mesajı okumamla hayal kırıklığına uğruyorum.
'Randevu aldım saat 13.00'da. Geç kalma.' Telefonu tekrar cebime koyuyorum. Bu gün zaten yeterince üzüleceğim. Bununla sinirimi bozmamalıyım.
"Belki başka bir gün atarlar o büyük adımı." Yüzüme sahte bir gülücük yerleştiriyorum. Saat 12.50 ama içeride hasta olmadığı için beni alıyorlar. Ve ultrasona giriyorum. Doktor epey bir ekranla bakıştıktan sonra bana döndü.
"Zeynep hanım, bu ağrılar regl döneminiz yaklaştığı içinde olabilir. Ben size ağrı kesici vuracağım. Regl olduğunuzda gelin tekrar iğnenizi yapalım. Lütfen geçen seferki gibi ihmal etmeyin. Bu sadece gebe kalma durumunuzu değil sizin sağlığınızı da etkiliyor." Kafamı iki yana sallıyorum. "Siz önceki gelişimde bana çocuğun olmayacak demiştiniz. Buna rağmen o iğneleri vurulmam gereksiz. Zaten ilaçlarımı alıyorum. Onlar bile fayda etmiyor."
Adam gözlerimin içine bakıyor. "Zeynep daha gençsin. Bunlar tedavi aşaması. Geriye dönüp baktığında pişman olacağın bir şey yapma. Ve unutma bu hayat şu an için sadece senin. Başka biriyle, hatta birileriyle paylaşıcağın zaman başın dik durabilmen için tedavinin gerektirdiklerini yapmalısın. Üstelik çocuğunun olmaması bir ihtimal. Tedavi olumlu yönde de ilerleyebilir."
Doğru söze ne denir ki? Bana uzattığı peçeteyle karnımdaki jeli temizliyorum. Ama doktor yine rahat edememiş olacak ki iğnemi yoptıktan sonra. "Yine de fazla kaptırmanı istemem. Yalan söyleyip hayallerini yıkan kişi olmayıda." Resmen bana çocuğun olmama ihtimali daha yüksek dedi. Sen o kadar şey söyle sonunda bunlar yalandı de.
Gerçi ben bunu zaten biliyordum. İşlemler bittikten sonra yeni bir reçete verdikten sonra hastaneden çıkıyorum.
Elimde tuttuğum kağıda bakarak ilerliyorum yolda. Gözlerimdeki yaşları daha fazla öteleyemiyorum. Bir banka oturuyorum. Gözlerimden yaşlar akmaya devam ederken reçeteyi elimde buruşturuyorum. Gözlerimdeki yaşlar artık beni dinlemeyip daha hızlı akmaya başlıyor. Daha biri yüzümden düşmeden diğeri geliyor peşinden. Bedenim sarsılıyor ama ses çıkarmıyorum. Yaşlar, yüzümde izler çizip dudağıma ulaşıyor. Bazıları ise çenemden akıp yere düşüyor.
Ellerimi karnıma götürüyorum ama dokunamıyorum. Etrafta oynayan küçük çocuklara bakıyorum. Elimi banka yaslıyorum.
Kağıdı yere fırlatıyorum. Bir süre öylece baktıktan sonra kafamı yere eğiyorum. Bu kadarı bana fazla geliyor.
Kafamı kaldırdığımda tekerlekli sandalyeli birinin önümde durduğunu görüyorum. Yüzüne bakmaya başlıyorum. Dilenciye de hiç benzemiyor.
Hiç bir şey söylemeden beyaz bir gül koyuyor kucağıma daha onu elime alamadan, kulağımın arkasına da papatya sıkıştırıyor. Saçımı da kulağımın arkasına sıkıştırıyor.
"Hayatta hiç bir şey göz yaşı dökecek kadar önemli değildir. Çünkü acıların arkasından mutluluk gelir." Tam ağzımı açmıştım ki, beklemeden gitti.
Önce kulağımda duran papatyaya dokundum. Daha sonra kucağımdaki beyaz gülü elime alıp burnuna yaklaştırdım. Kokusu da görünüşü kadar güzeldi.
Sahi çocuğun gözleri de ne güzeldi? Bana diyor fakat o aradığı hüznün sonundaki mutluluğu bulamamış. Gözleri hüzünlüydü...
Gözüm az önce attığım reçeteye kayıyor. Kalkıp alıyorum. Belki haklıdır, acının arkasından mutluluk gelir. Belki bu kadar acı bunun içindir.
Mesaj sesiyle kendime gelip ilerlemeye başlıyorum. Bir yandan da mesajı açıyorum.
"Gizemli kızımızın numarasını buldum. Ve benim yerime karar vermemeni öneririm. Belki o hayaller benim büyütmemi beklediği için küçüktür. Olmadı ya ben küçülürüm ya da sen benim hayallerimde her seferinde kaybolur her milimine kendini bırakırsın."
Gülümsüyorum, "Belki de bırakmalıyım."
Sonuçta onunla karşılaşmam tesadüf değil kaderdi. O zaman sözlerinin bir anlamı olmalı. Aklımda tek bir cümle dolaşıyor. Gözlerimi her kırptığımda aynı hüzün beliriyor.
"Acıların arkasından mutluluk gelir."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aches Puso
FanfictionZorluklar içinde çaresiziz. Çaresizliğimiz de zor geliyor. Bir damla göz yaşı yeter dediğimizde yetmiyor. Belki biraz kan diyoruz. Yine mi yetmedi? Bir parça can olsa? Zaten kaç canımız var ki? Her seferinde kaçış noktamız bir tık daha artıyor. C...