1| Başlangıç

404 43 72
                                    

Karanlık bir oda. Karanlık odada ağlayan bir küçük kız. Karanlık odada sessizce ağlayan bir küçük kız. Peki neden? Çocuklar ağladığında, ilk önce anne-babalarına koşup onu ağlatan şeyi şikâyet etmez miydi? Oysa bu küçük kız, tam aksine ebeveynlerinin durumunu bilmemesini istiyor gibiydi.

Oyun oynadığı bir arkadaşı ona çirkin olduğunu söylemişti. Soonshil diğerleri kadar güzel olmadığını, en azından dikkat çekici bir şeyinin olmadığını gayet iyi biliyordu. Sıradan bir yüzü vardı. Ama sonuçta bunu bir başkasından duymak daha da çok acıtıyordu.

Aslında uzun bir süredir hiç ağlamıyordu. Bu yüzden biraz da bu konuyu bahane etmişti ağlamak için. Ağlamak kötü bir eylem değildi. Kişinin vicdanının bir hediyesiydi. Bu yüzden daha çok ağladı, içindeki bütün kötülük ve nefretleri akıttı.

Ama korktu birden. Her an babası içeri girebilirdi. Durdurdu kendisini. Gözyaşlarını sildi. Nitekim tam zamanında durdurmuştu kendisini. Odanın kapısı açıldı. İçeriye keşişler gibi kel ama takım elbise giymiş bir adam girdi. Elindeyse bir budist tesbihi tutuyordu. Bu kişi, kendisini yeni Buda olarak tanıtan bir garip Hristiyandı. Ya da bilinen diğer bir kimliğiyle "Sonsuz hayatın kilisesi" adını verdiği Psödo-Hristiyan tarikatının kurucusuydu. Choi Taemin'di adı fakat şimdiye dek birçok isim kullanmıştı. Sert bakışları vardı, çok nadir gülerdi (yaşamının son yıllarında daha çok gülen bir adam oldu, belki de ölüm iyiliğiydi?)
Kısa ve öz konuşurdu. Hiçbir zaman ailesiyle uzun uzun konuşmazdı. En azından kişisel konularda. Ve şimdi odaya girdiğinde, Soonshil babasının her zamanki gibi kısa konuşup gitmesini diledi. Ağladığını fark ederse kendisini azarlayacağını biliyordu çünkü.

"Neden buradasın?" Soğukça sordu. Karanlıkta kızı tamamen seçemiyor, silik bir siluet olarak görüyordu bu yüzden canı sıkılmıştı.

Soonshil utana sıkıla konuştu, "Sadece düşünüyordum." Soonshil herhangi bir kız olsa, ona konuşmayı uzatacak türde bir cevap verdiği için kızabilirdiniz. Ama onun babası farklıydı. Ne düşündüğünü sormazdı. Onun için karşısındakilerinin düşündüğü değil, kendi düşündüğü önemliydi sadece. Sinirlenmiş gibi derin bir nefes alıp sadece şunu sordu,

"Ağladın değil mi?"

Soonshil az önce heyecandan fark etmemişti sesinin titrediğini. Şimdi heyecanı çok daha belirgin bir hâle geldi. Çünkü korkusu artmıştı. "B-ben..." diyebildi.

Konuşmanın başından beri aynı yerde duran babası o an hareket etti. Aniden güçlükle seçebildiği kızın üzerine yürüdü. Onu omuzlarından tutarak kaldırdı. Kız korkuyla başını yere eğerken o da klasik bir şekilde bağırdı. "DAHA KAÇ KERE SÖYLEMEM GEREK SANA AĞLAMAYI BIRAKMANI!" Sesinin fazla yüksek olduğunu fark ederek duraksadı. Konuşmasına devam ederken sesini alçalttı ama hâlâ azarlayıcı bir tondaydı.

"Bu dünyada zayıf bir kalp işe yaramaz! Sen ne kadar yumuşak davranırsan, o kadar faydalanmaya çalışırlar senden. Ağlarsan daha çok ağlatırlar. İyilik yaparsan seni sömürürler. Kötülük yaparsan sana zarar verirler."

Ağladığı için titreyen kızı omuzlarından sarstı. "Senin yapman gereken ağlamamak! Onlara asla zayıf tarafını göstermemek! Her daim menfaatin için çalışmak! Karşındakini sömür, kötülük yapacaksan onun sana verebileceği zarardan çok daha fazlasını ver! Kollarını kes onun böylece sana silah doğrultamasın!" Kızı bir kez daha, bu kez daha sertçe sarstı. "Anlıyor musun beni? Bırak şu zavallılığı!" Kızı itip odadan çıktı.

Küçük kız ise büyürken hep babasının istediği gibi biri olmak için çabaladı. Belki o zaman ailesi onu severdi? Fakat sonra alıştı. Babasının istediği şey umrunda olmadı. Bu kendi istediğiydi. Tek istediği güçlü olmaktı. Ki bu da aslında, babasının istediği şeydi. Choi Taemin başarılı oldu. O küçük kız artık, güçlüydü ama insafsız ve insansızdı. Sahteydi.

♡♡♡

Takvimler 1974 yılını gösteriyordu. Güney Kore'de bütün radyolarda aynı haber vardı. Başkan Park Chung-hee'nin karısı Yuk Young-soo bir suikaste kurban giderek hayatını kaybetmişti.

Bu ölümden en çok yıpranan ise şüphesiz başkanın kızı Park Geunhye idi. Genç kadın daha az yemeye, daha az konuşmaya başlamıştı. Saatler boyunca odasından çıkmadığı oluyordu. Korkuyordu. Bir ajanın gelip ailesinden birine zarar vermesi bu kadar basit miydi? Annesini özlüyordu. Çok fazla. Babası çok ciddi bir adamdı onunla arasında pek bir diyalog yoktu. Ama annesiyle şakalaşırdı. Annesi sürekli ona evlilikle ilgili şakalar yapardı. Oysaki ne üzücüydü, kızının evlendiğini göremeyecekti bile...

Geunhye bu hâldeyken babası o kadar da düşüncesiz davranmıyordu aslında. Eşinin ölümü onu da etkilemişti ve kızı için endişeleniyordu. Kendisine çok yakın olan danışmanına bu konuyu açtığında çok değişik bir teklif aldı.

Ki bu teklif, birçok kişinin-yıllar sonra bile- hayatını değiştirebilecek bir dönüm noktasıydı aslında.

Başkan Chung-hee teklifi kâbul etti.

.

Geunhye'nin yine bir şey yemeyi reddettiği birgün odasının kapısı garip bir tınıyla çalındı. Fakat o bunu fark etmek için fazla yorgundu. Yine yemek getirdiklerini sanarak, "Aç değilim" diye seslendi.

Ancak karşılık veren ses dadısınınkine hiç benzemiyordu. Bu bir erkek sesiydi. "Yemek getirmedim efendim. Sizinle özel olarak konuşmak istediğim bir konu var efendim."

Geunhye reddetmek isterdi aslında ama babasını kızdırmak istemedi. Aksi takdirde bardağı taşıracaktı. Hemen kendisine çeki düzen verip kapıyı açtı.

Karşısında ellili yaşlarında kel bir adam vardı. Geunhye bu adamı tanımıyordu. Ki tanısa, adamın yüzündeki babacan gülümseme onu fazlasıyla şaşırtırdı.

Adam içeri girerken kapının önünde bekleyen kızı fark etti Geunhye. Kendi yaşlarında, kısa boylu ve sevimli bir kızdı. Bir süre bekledi ama kız içeri girmedi. O da kapıyı kapatıp adama döndü.

"Choi Taemin" dedi adam kısaca. Elindeki tesbih bir din adamı olduğunu gösteriyordu. Geunhye adamı adından tanımasa da ne için geldiğini tahmin etmişti. Kendisine türlü dualar edecekti anlaşılan.

Fakat adam konuşmaya başladığında dondu kaldı. "Annenizi gördüm." Adam en zayıf noktasından vurmuştu.

Choi Taemin, kızın yatağının karşısındaki koltuğa iyice yerleşirken bir azizmişçesine gülümsedi.
Geunhye de yatağına oturup konuşmaya devam etmesini bekledi.

Fakat tarikat lideri, sinir bozucu bir yavaşlıkla yapıyordu işlerini. Yavaşça dudaklarını yaladı. Yavaşça gözlerini kırptı. Yavaşça ağzını açtı. Sonunda konuştu.

"Dün gece onu rüyamda gördüm...Benden size yardımcı olmamı istedi."

Geunhye anne faktörüne öyle yoğunlaşmıştı ki, adamın yalan söylediğini düşünmedi bile. Ona tam kalbiyle güvendi. Bir süre sonra tanışacağı kızına da tam kalbiyle güvenecekti.

Ve işte dediğim gibi, yıllar sonra milyonlarca insanın hayatını etkileyecek bu hikâye böyle başladı...

Bölüm Sonu ♡♡♡

Bu ficte hep bu içi boş kalp şeyini kullanmak istiyorum ㅋㅋㅋ ♡♡♡

Herneyse öncelikle merhaba! Yeni ficimle karşınızdayım! Nasıl bir bölümdü? Sizce nasıl bir fic olacak? Lütfen yorum yapın ㅋㅋㅋ
Aslında ilk bölüm buradan başlamayacaktı ama yazmak istedim ve bir de baktım benim için uzun sayılabilecek bir bölüm olmuş. Burada bitireyim, ilk bölümden sıkmayayım uzun bir bölümle dedim. Eğer istediğim gibi olursa diğer bölümler biraz daha uzun olacak

YORUM YAPMAYI UNUTMAYIN !!!

[Yıllar sonra eklenen not : Bu aslında  TaeNy'ydi ama yayımdan kaldırmıştım. Şimdi 2,5 bölümü hazır sadece wattpadde ama defterimde ChuuVes olarak büyük ölçüde tamamladım kurguyu. İlk bölümde ana karakterler yok zaten yayımlayayım da kenarda dursun, sonra devam ederim dedim. Yeni bölüm ne zaman gelir bilmiyorum fakat sonraki bölümleri düzenli atmayı umut ediyorum.]

Hymn of The Non-heart |ChuuVes+HyeWonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin