2| Gerçek yüz

186 32 19
                                    

( Hemen yayımlamayacaktım aslında ikinci bölümü ama zaten daha asıl olaylara gelmedik, geçiş bölümü diye atayım dedim. Lütfen yorum yapın ^^

Bu arada daha önce bunu belirtip belirtmediğimi hatırlamıyorum fakat fic kısmen gerçek olayların üzerine kurulu :

Bkz : Park Geunhye & Choi Soonshil skandalı

Medyada : Nightoff - 잠 )

2009

Genç kadının cenazesinde sadece birkaç kişi vardı. Kişi öldüğünde cenazesine geleceklerin sayısının merhumun iyi ya da kötü bir karaktere sahip olmasından çok, hava durumuna bağlı olduğunu söylerdi Osho. Oysaki Kim Jiwoo hem iyi bir insandı, hem de hava gayet güneşliydi. Belki de sadece  genç kızı tanıyanların sayısıyla ilgiliydi bu durum.

Jiwoo iyi biriydi ama içine kapanıktı ve pek fazla arkadaşı yoktu. Ama arkadaşlarıyla da arasında her daim çok özel bir bağ olurdu. Bu yüzden onunla arkadaş olmak çok özel bir lütuftu ve onu sonsuza dek kaybetmek... Yakın olduğu insanların hayatlarında çok büyük bir eksiklik bırakacaktı şüphesiz. Ve işte hayatında bir kara delik açılan kız da cenazedeydi. Kim Jungeun.

Jungeun, Jiwoo'nun en yakın arkadaşı, âşığı ve içi kan ağlayan kız... Simsiyah kıyafetlerini siyah gözlükleriyle tamamlamıştı. Düz bir çizgi hâlindeki dudakları, hiçbir duygu emaresi göstermeyen kaşları ve gözlerinin gözükmesini engelleyen gözlükleriyle bir buzdan farksızdı. Oysaki içinde kopan fırtınaların anlaşılması için gözlüğünü çıkarması yeterliydi.

Jiwoo'nun geçirdiği kazayı öğrendiği andan beri aralıklarla da olsa ağlamıştı. Duyduğu haberle telefonu elinden düşürürken, hastanede doktorun bir şey söylemesini beklerken, Choi Soon-shil'le birebir görüştürülmek, onun duasını almak için yalvarırken ve...Jiwoo'yu, sevdiği kadını sonsuza dek kaybettiğini öğrendiğinde...Hepsinde ağlıyordu. Cenazeden önce de ağlamıştı.

İşte, gözlükler ardında kızarmış ve şişmiş gözler saklıyordu. Tek duygu içeren yeri olan gözleri böyle saklanınca, onu gören herhangi biri arkadaşının ölümü karşısında oldukça güçlü olduğunu düşünerek onu takdir edebilirdi.

Ama kimse bunu yapmadı. İyi ki de yapmadı. Aksi hâlde Jungeun bir kez daha hıçkırıklara boğulacaktı.

Dokunsan ağlayacaktı ama dokunmuyorlardı. Hatta Jungeun, o birkaç kişinin içinde bile görünmez gibiydi.

Etrafı incelemeye başladı. İnsanların ne kadar acı çektiğini ölçmeye çalıştı. En çok acı çekiyormuş gibi görünen Jiwoo'nun annesiydi.Kadıncağız sessiz olmaya çalışarak ağlarken kocası onu kollarıyla sarmış, sakinleştirmeyi deniyordu.

Jungeun Jiwoo'nun annesini pek yakından tanımıyordu. Zamanının çoğunu tarikatta ya da dershanede geçirdiğinden, sadece birkaç kez Jiwoo'nun evine gitmişti. Yine de ağlayan kadının görüntüsü; onu acıttı. Tıpkı Jiwoo'nun öldüğü günkü gibi. Ve o an sanki Jiwoo'nun öldüğü güne dönmüş gibi bir çığlık kaçıverdi dudaklarından. Hemen sonra sessizlik o çığlığı yuttu ve Jungeun hüngür hüngür ağlamaya başladı. Dokunmamıştı kimse ama ağlamıştı işte.

Bu arada tüm gözler ona dönmüş, Jiwoo'nun annesi ise kocasının kollarından kurtulmuştu.  Jungeun'a koştu yaşlı kadın. Sarıldı. İşte, Jungeun'a dokunmuşlardı şimdi. Sadece çok daha fazla ağladı. O ağladıkça anne de ağladı. Sarıldılar, sarılırken birbirlerinde Jiwoo'yu bulmaya çalıştılar. Sarılarak Jiwoo'yu hissettiler, ağlayarak acılarını dışarı attılar...

♡♡♡

Aradan sadece birkaç gün geçmişti. Jungeun, "Sonsuz yaşamın kilisesi"ndeydi. 

Hymn of The Non-heart |ChuuVes+HyeWonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin