Bir tekerlek üzerinde

5 1 0
                                    




Alper

Aynada gri kazağımın boğazını çekiştirirken kapı çaldı. Annem, küçük kardeşim Ece'ye giyecek bir şeyler bulmakla uğraştığı için görev bana kalmıştı.
Bora'ya kapıyı açarken soğuktan kızarmış yüzüne güldüm. O'ysa hızlıca ayakkabılarını çıkartıp dar uzun sahanlığa daldı. Siyah deri ceketini hızlı adımlarla salona fırlatıp;
"Babam geldi mi?" diye sordu.
"Şansın varmış,  geç kalıcağını söyledi. Yerinde olsam kendime bir toka alırdım, çalıların kontrolden çıkıyor gibi." Diye rüzgardan yağlanmaya başlamış kıvırcık saçlarıyla dalga geçtim.
"Komik." Dedi eğlenmediğini belirten bir suratla ve hızlıca banyoya doğru ilerledi.

"Bora?" annem Ece'nin odasından seslendi.
"Evde anne, şimdi geldi." Banyodan su sesleri yükselmeye başlarken onun yerine cevap verdim.
Evden çıkmamıza az kalmıştı ama babam ortalıklarda yoktu, Ece'yle annemin yanına yaklaşıp kapı ağızında durdum.
"Babamın bu saatte kadar çalışması çok ilginç, gitmek için en heyecanlı onun olması gerekirdi." Dedim, babam formunu koruyor olsada Levent Amca'nın yemeklerine hiçbir zaman hayır diyemezdi. Kim diyebilirdi ki? Mutfak konusunda gözardı edilemez bir yeteneği vardı.
Dükkanı yıllardır tıklım tıklım dolu olurdu.
"Heyecanlı tabii." Dedi annem, yüzü daha önce hiç görmediğim kadar solgun ve yaşlı gözüküyordu, göz altları çökmeye ve saçlarındaki beyazlar sarı boyaya rağmen kendilerini belli etmeye başlamışlardı.
"İyimisin anne?"
"Ne? Birşeyim yok." Dedi ve gülümsedi. Gülümsemesi pek iç rahatlatmamıştı. Sanki gözlerinde tarif edilemez birşey vardı, acı gibi?
Bir sorun varsa bile söylemedi. Hiç söylemememişti. Dışarıdaki insanların onun duygularını anlamalarını beklerdi ama kendi tek kelime etmezdi.
"Yaşlanıyor..." Dedi Ece yanımdan geçerken fısıldamıştı, annem muhtemelen bunu duymuştu ama sadece yüzündeki acı gülümsemeyi büyütmekle yetindi. Yavaşça yanına, yatağın kenarına oturdum. Bir kolumu omuzuna attım, bir elini yüzümde gezdirip yanağımı okşadı.
Bende sadece eğilip alnından öptüm.
"Ece'yi dinleme, sen hala 18'liksin ve tanıdığım en güzel kadınsın." Bu sefer sadece dudakları oynadı. Duygusallaşmamak için kendini frenlediğini biliyordum. Eğilip bana sarılırken bunun gözyaşlarını görmemem için yapılmış bir hareket olduğunu biliyordum. Neyden dolayı gözlerinin dolduğunu bilmiyordum, belki sadece anıları hatırlıyordur, büyümemize üzülüyordur, biten gençliği gözünde canlanıyordur... Kolay değil diye düşümdüm. İnsan, yaşamı yavaş yavaş tükenip günlerini harcadığını fark ettiği ve yolun sonuna geldiğini anladığı zaman içinde kalan hevesleri, umutları canını acıtmaya başlardı.

Kapı önünde büyük cüssesi ve uzun kot ceketiyle babam göründüğünde ikimizde kapı çaldığını fark etmemiştik. Geniş alnına düşen bir iki tutam kovırcık kahverengi saçı tepeye katıp karıştırırken yanımıza yaklaştı.
"Aile sarılma saattimi?" Dedi geniş bir gülümseme yayıldı köşeli yüzüne.
Annem kendini geri çekerken bende kolumu çektim, bacağımı sıvazlayıp ayağı kalktı. Kalktıktan sonra kafasını kaldırıp omuzuna erişebildiği babama kafasını kaldırıp baktı, gülümsedi.
Belki kırgınlığı babamaydj ve bir gülümsemeyle anlatmak istemişti. Birşey demedi dönüp arkasını odaya gitti.
"Ben gelmeden önce birşeymi oldu?" Demesinden babamın olayla ilgisi olmayacağını düşündüm.
"Ece ona yaşlı dedi, aramızda geçen tek diyolog buydu." Dedim omuz silkerek.
Geniş gülümsemesi tekrar belirdi ve bu sefer kahkaha atmaya başladı. Elini havada sallayıp gülerek odadan çıkıp annemin yanına yöneldi.
Hareket bitmiyordu, banyo kapısı açıldı. Bukleler şeklinde inen saçlarından sular damlayarak bora çıktı. Ece odasına girdi, dolayısıyla beni zorla dışarı çıkarttı.
Kurutma makinesinin sesini babamın açtığı caz parçalarını bölerken ev losyon ve parfümün kokmaya başladı.


Enes


İnci en büyük gülümsemelerinden biriyle kapının önünde duruyordu. Kumral saçlarını atkuyruğu toplamış, gri bir elbise giymişti. Bu haliyle gerçekten güzel görünüyordu. Yinede arkada duran ablasının ışığını yakalayamamıştı. Melodi her zamanki gibi ağırbaşlılığı ile orada dururken kendiyle, çevresiyle ve enerjisiyle etrafa neredeyse ışık saçıyordu. Sadece varlığının sağlayabileceği bir rahatlama bedenimi sarıyordu. Annemler ayakkabı ve montlarını girişe bırakırken, ikiz kardeşim Eylül kolumu hafifçe sıktı, çoğu zaman aklımdan geçenleri az çok tahmin edebiliyordu. Melodi'ye yaklaşmamamı hatta bunu aklımdan bile geçirmememi tembihleyip duruyordu. Bu enerjiyi kendiside görebiliyormu acaba diye düşünüyordum, çünkü eğer görebilseydi o da aynı şeyleri yapardı.
Ne yapmıştım ki? Tek çabaladığım çevresinde bulunmaya çalışmaktı.
Bu çabamın Eylül farkındaydı, Eylül farkındaysa Alper'de farkındaydı. Alper üçüncü bir kardeşimiz olarak büyümüştü, Eylül ile aralarındaki ilişkiyi ben yakalayamamış olsam da ona saygı duyardım. Bu saygıdan dolayı olacak Melodi'ye yaklaşıcak hiçbir harekette bulunmamıştım, henüz.
Kendini beğenmiş, maço tavırları hergün beni daha fazla rahatsız ederken ben, onu nasıl rahatsız edebileceğimi düşünmeden duramamaya başlamıştım. Nasıl? Sorusunun cevabı bu akşam karşımda duruyordu, arada Eylül olmasaydı...
Melodi'ye ulaşma çabalarım şu ana kadar hep sonuçsuz kalmıştı, gerçi benim hep yedek planım vardı ve yedek planım Eylül içeri girdikten sonra sessizce kapıyı arkasından kapattı.
Bir elinde tuttuğu anahtarı bana uzatırken "şimdi." Dedi.
"Kalmak istemiyormusun?" Dedim. Koridorda sadece ikimiz vardık.
"Hayır." Yüzündeki yaramaz gülümseme hoşuma gidiyordu. Beni kolumdan tutup merdivenlerden indirmeye başlarken kolumu yavaşça bırakıp elini tutmam için şans verdi. Merdivenlerden neredeyse koşarak inerken boş sahanlıkta durdu. Kimsenin göremiceği bir köşe olduğunu bildiğimden elinden tutup kendime çektim, ben ona yaklaşırken beni geri itmedi. Sadece "şimdi değil." Dedi. Aklında ne olduğunu kestiremesemde sesine güvendim. En son sokak kapısından kendimizi dışarı attığımızda bana anahtarları fırlatırken ceketini giydi.
"Melodi bizi oyalıyacak." Dedi.
"Tabiki." Dedim, adı bile şu an yaptığım ve yapıcağım şeylerden dolayı ağızıma acı bir tat vermişti.
Otoparkta Elmas hanım'ın arabasının önüne geldiğimizde duraksadım, bu riski almalımıydım bilmiyordum. İnci arabanın önünde durmuş bana tek kaşını kaldırırken kararımı verip arabayı açtım.
"Arabadan haberi varmı?" İnciden önce arabanın sürücü koltuğuna geçtim, oysa sadece bana gülümsedi.
Yanımdaki koltuğa binerken elbisesi havalandı, bir an için aklımdan Melodi'nin uçtuğunu hissettim. Ayakkabılarını çıkartıp ayaklarını kaldırdı ve ön cama dayadı.
"Yok artık!"
İnci'nin böyle hallerine alışmıştım ama pek planda olmayan bir arabayla, giyidikleri içinde hareketleriyle bu kadar rahat olması bazen beni şaşırtıyordu.
"Stüdyoya." Dedi gülümsemesinin arasıdan.
İster istemez gözlerim camdaki ayaklarından başlayarak bacaklarında gezdi.
"Yolda da bu kadar dikkatsiz olursan sürücü koltuğuna ben otururum." Dedi.
Güldüm.
"Sonra yarın arabanın içinde fotoğraflarımız ve cezayla beraber bir zarf gelir." Dedim.
"Güzel çektikleri sürece sıkıntı yok." Dedi inci.
"Nereye demiştin?"
"Stüdyo. Melodi'nin telefonunu almaya. Niye çalıştırmıyorsun? Bütün akşam arabadamı kalıcaz?" Sabırsızlığı beni içten içe öldürürken ona doğru eğildim, o da bana yaklaşmak için camdaki ayaklarını çekti, elimi beline
koymadan önce "Belki biraz." Dedim, gerisini zaten kendi halletmişti.

" Dedim, gerisini zaten kendi halletmişti

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jan 26, 2017 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Dağılmış HayatlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin