3-

1.6K 59 5
                                    

Genç kadın, kurtuluş savaşının başlamasının ardından 1.İnönü'nün gerçekleştirileceği cepheye gitmek için girilen savaşa girmişti. Orada hemşire olup, bütün erleri iyileştirmek ve vatanına hayırlı bir evlat olmak istiyordu. Annesi de ona yardımcı olmak, yoldaş olmak amacıyla kızıyla beraber gidecekti.

Hilal, yatağın üstüne sereserpe yazdığı elbiselerine baktı ilk önce. Bu süslü kıyafetleri götürmesine dahi gerek yoktu, orada üstünde sadece beyazlı-kan lekeli hemşire kıyafetleri olacaktı. En sevdiği baş örtüsünü aldı eline, şehitlerinin kanıyla ıslanmış bayrağın rengiydeydi. Başındaki örtüyü çıkardı ve onu taktı başına. Yarın şerefli göreve giderken kefen renginde beyaz örtüsü olacaktı başında.

Kapı çaldığında diğer örtüsünü, kıyafetlerinin yanına bıraktı. Kapı hafif aralık bir şekilde açıldığında içeri giren ablasıyla gözlerini kısarak gülümsedi. Ablası onun gitmesini istemiyordu, aslında Yıldız'ın düşündüğü kız kardeşinin canı değil Leon'un karşısındaki askerleri iyileştirmesiydi. Bunu istemiyordu.

''Hilal...'' Yıldız, Hilal'in omzuna dokunduğunda Hilal omzunu çekti.

''Ne demeye geldiğini biliyorum abla, gideceğim.'' Ablasından uzaklaşarak masasının üzerindeki kitaplardan birini aldı ve içinden bulduğu bir dizeyi okumaya başladı;

''Elimde tüfenk, gönlümde iman,
Dileğim iki: Din ile vatan...
Ocağım ordu, büyüğüm Sultan,
Sultan'a imdâd eyle Yârabbi!
Ömrünü müzdâd eyle Yârabbi!''

Yıldız anlamamış bir şekilde gözlerini devirdi. Yıldız;Hilal gibi şiir okumaz, edebiyat sevmezdi. ''Ziya Gökalp.'' Bir erkek sesiyle Yıldız ve Hilal gözlerini kapıya doğru çevirdiler. Leon, Hilal'in okuduğu şiirin sahibini söyleyerek tekrar edebiyat konusuna ne kadar hakim olduğunu bir kez daha göstermişti.

''Yarışı kazananlar, daima yavaş ve devamlı gidenlerdir demiş Ezop.'' Leon bir adım daha attı. ''Biz Yunanların eski memleketi olan bu Smyrna'yı alacağız küçük hanım, bu konuda kararlı olanlar kazanır.''

''Bu dediğine bakarsak Teğmen, Türklerin kazanması yakındır.'' Leon'un yüzündeki gülümseme yerini ciddiyete bırakırken bakışlarını cama doğru çevirdi. Boynundaki eşsiz ademelması yutkundukça daha da belli olmaya başlamıştı. Hilal'in gözleri ilk önce ademelmasında takılı kalsa da bir şey belli etmemeyi tercih etti. ''Beni engellemeye geldiyseniz çok geç kaldınız Teğmen.''

Leon dudaklarını yaladı. ''Size engel olmayacağım, yaptığınız şey vatanınızı korumak içindir. Bunun işe yarayıp yaramayacağı ilerleyen zamanlarda ortaya çıkacaktır.''

Yıldız gözlerini ikisinin üstünde gezdirdikten sonra Leon'un koluna girerek gülümsedi. ''Biz biraz dolaşsak mı Leon?'' Leon boşta kalan eliyle yakasını düzeltti ilk önce ardından zoraki bir gülümsemeyle koluna girmiş kadına baktı. ''İşlerim var Yıldız, hem nişanlı biriyle görünmem senin ve benim açımdan sıkıntılı bir durum olacaktır.'' Kolunu çekerek cebinden ufak bir kağıt parçası çıkardı ve kaşla göz arasında onu üstünde defterler bulunan masanın üstüne bıraktı.

Yıldız homurdanarak odadan dışarı çıktığında Hilal ile Leon başbaşa kalmıştı. Hilal, kusursuz mavi gözlerini Leon'un üstünde gezdirmesinin ardından kollarını birbirine doladı. ''Siz çıkmayacak mısınız Teğmen? Burada kalmanız hiç münasip değildir.'' Leon, gözlerini diktiği mavi gözlere son bir bakış attı, sanki gözlerinin her milimetresini ezberlemek istercesine bir bakıştı bu, ölümden önceki son bakış.

''Bıraktığım kağıdı oku, masanın üstünde.'' Hilal'in bakışları masaya gittiğinde Leon çoktan odadan dışarı adımlarını atmıştı. Aralık dudakları ile Leon'un parmaklarından geçen kalemin değdiği kağıt parçasını avucunun içine aldı Hilal. Bir kez katlanmış kağıdı ince uzun parmaklarıyla açtıktan sonra okudu sesli bir biçimde.

''Son bir kez, son gece... Benim odamda, benimle edebiyat yarıştırmaya ne dersin matmazel?'' İkisinin de son gecesiydi bir bakıma, belki Leon cephede savaşacağı için ömrü daha kısaydı ancak bu ölümden önceki son görüşmeleriydi. Hilal, güzel bir el yazısı ile yazılmış bu kağıdı defterinin boş bir sayfasına sıkıştırdıktan sonra kağıda doğru gülümsedi. İnsan küçük şeylerle mutlu olabilirdi.

****

Herkesin uykuda olduğu, koca İzmir'de uyanık insan kalmayan bir saatte koridora çıktı Hilal. Elindeki gaz lambasını korkak bir şekilde tutuyor ve adımlarını tam basmıyordu. Yarın sabah erken kalkacak olmasına rağmen genç adamın ne diyeceğini fevkalade şekilde merak ediyordu. Uzağında olan odanın kapısına yaklaştığında çalmadan kapıyı açtı.

Karşısında beklemediği bir şey vardı. Odasındaki çalışma masasının üstünde kafası, uyuyan bir Leon. Onu bu haliyle görünce yüzünde umarsız bir gülümseme oluşmuştu, ona doğru yürüdüğünde Leon mırıldanıyordu.

''Eímai pethaínoun''

Hilal, az çok bildiği Yunancasıyla onun dediklerini kafasında tercüme etmeye çalışıyordu. Genç adam, 'ölüyorum.' diyordu. Yarından sonra ölüden bir farkı olmayacağının sinyalini gönderiyordu bütün evrene. Genç kadın kafasında bunu tercüme ettiğinde Leon'un omzuna dokundu.

''Leon... Uyan.'' Leon ani bir şekilde uyandığında Hilal korktu ve bir kaç adım geriye gitti. Leon kendine geldiğinde hafif bir şekilde düşmüş Hilal'i gördü. Hilal dolan gözleriyle duvara bakıyordu, Leon aceleci bir şekilde oturduğu sandalyeden kalkarak yere düşmüş olan genç kadını kucakladı ve kendi yatağının üstüne bıraktı. ''Hilal, ben çok özür dilerim. Lanet olsun, seni korkutmak istememiştim.''

Leon korkmuş bir şekilde genç kadına bakıyordu. Hilal, teskin edici bir şekilde elini Leon'un elinin üstüne koyduğunda Leon'un kalp atışları öncekine kıyasla daha da hızlanmıştı. ''Gizlice geldim ancak fazla kalamayacağım, zaten birkaç saate güneş doğacaktır.''

Leon, Hilal'i uzandırdığı yatağa kendisi de oturdu. ''Bir anlık mutluluk değil mi yaşamı bunca güzel, bunca yaşanılası kılan?'' Leon bildiği ezbere sözlerden birini daha okuduğunda Hilal gözlerini kapattı. ''Yarından itibaren görüşemeyebiliriz, ben belki de o erlerden biri seni vurdu telaşesiyle ayakta kalamayacağım gecelerce. Ama bu gece o bir anlık mutlulukla dolmak istiyorum.'' Hilal, Leon'a karşı içinde tuttuğu her şeyi söyledi bir anda.

''Korkmanı istemiyorum Hilal, eğer bana bir şey olursa da üzülmeni istemiyorum.'' Oturduğu yerden kalktı ve çalışma masasına yürüdü. Masanın üstündeki gümüş bileziği aldı avuçları arasına. ''Ben sana bir kez bile piyano çalamadım, sana esas Leon'u da gösteremedim belki ama.'' Odaya bir sessizlik hakim olmuştu. İkisi de sadece birbirlerinin yüzüne bakıp konuşmaktan aciz bir şekilde bekliyordu. ''Bu bilezik, Teğmen Leon'un değil Leonidas'ın hediyesi sana.''

Yatağa tekrar yaklaştığında Hilal'in avuçlarına bıraktı bileziği. Hilal, avucundakine baktı uzun süre. Üstündeki mavi akik taşına baktı, sonra üzerine dokundu. ''Arkasını çevir.'' dedi Leon. Hilal, sanki kırılacak bir şeymiş gibi tuttuğu bileziği çevirdiğinde taşın arkasındaki gümüş düz kısma kazılı kısım ile gülümsedi.

''Smyrna&Kral These yazıyor bunun üstünde.''

Leon güldü. ''Yani senle ben.'' Hilal'in yanına uzandığında Hilal kalkmak istedi ancak yapmadı. Bu son gecelerini bozmadı, bu gece muhalefet bir Hilal değil ona dost canlısı yaklaşan bir Hilal vardı. ''Bunu hiç bileğinden çıkarma olur mu? Bunu taktığın her an ben yanında olacağım ve seni koruyacağım.''

''Ama benim sana verebileceğim bir şey yok.'' Hilal dudaklarını büzer bir şekilde konuştuğunda Leon, ellerini Hilal'in yanağına koydu. Yanaklarını yavaş bir şekilde okşamasının ardından konuştu. ''Bana sevgini gönder yeter küçük hanım. Senin kalbin beni koruyacak.'' Hilal'in yanakları kıpkırmızı olmuştu. Kırmızı yanaklarına küçük bir öpücük kondurdu Leon.

''Bu gece hiç bitmesin, hiç ayrılmayalım Kral These.''

''Hiç bitmesin Smyrna.''

****
Yeni bölümle karşınızdayız💖
Bu bölümü Regina yazdı kdfkxl🌸
Beğenmeyi ve yorum yapmayı unutmayııın,sizleri seviyoruz. •Queen&Regina💥

HiLeon•Hayal Edilen SahnelerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin