Bölüm 3 - 'Sınıfın...'

140 10 22
                                    

Umarım beğenirsiniz. Beğenirseniz lütfen yıldızı ışıldatmayı unutmayın ☺️

🍁🍁🍁🍁

Onu ilk defa sınıfta görmüştüm.

Okula biraz erken gelmiştim ve yaklaşık olarak yarım saat civarı bir süredir en arka cam kenarı sıramda oturmuş defterime birşeyler çiziyordum. Ne olduğunu veya sonucunda ne çıkacağını bilmiyordum, sadece çiziyordum.

Ardından tenime bir serinlik yayılmaya başladı. Aynı taş masaya yattığım zaman sırtımdan yayılan o tatlı serinlik gibiydi. Üşüyordum, ama bundan bir şikayetim yoktu.

Ellerimle kollarımı sıvazlayıp, başımı kaldırmam ile gözlerimizin birleşmesi bir oldu. Gözlerime saplanan kahverengi gözleri; daha attığını dahi yeni keşfettiğim kalbimin ritminde oynamalar yapıyor, biri sanki kalbimin tam ortasına büyükçe bir kazık saplıyormuşçasına acı veriyordu.

Saplıyormuşçasına. Sanırım kullandığım cümlelerin ortalama harf sayısından fazla harf içeriyordu. En azından dışımdan.

Gözlerimiz buluştuğu anda gülmeyi kesti ve yanındaki arkadaşına birşey söyledikten sonra bana doğru yürümeye başladı. Sıramın yanına gelip yanımı işaret ederek birşeyler söyledi. Ancak uğuldayan kulaklarım onu duymamı engelliyor, gözlerim onun gözlerinden ayrılmamak için direniyordu.

Gözlerimin önünden geçen el ile tekrar dünyaya döndüm. "Ha?" Gibisinden bir ses çıkarmam ile güldü. "Yanın diyorum. Boş mu?" Aptal aptal bakmaya devam ettim ve sonra köşeli jeton düştü.

"Ah. Tabii ki!" Diyip çantamı yanımdan kaldırdım. Gülümseyerek eskiden çantamın olduğu yere oturdu. Ben Lydia için mi çok gülümsüyor diyordum? Bu çocuk resmen ona tur bindirirdi. Bunca sene hakkını yemişiz kızın iyi mi.

"Selam! Sen yeni kız olmalısın. Ben Ogeday." Gülümseyerek elini uzattı. "Sende sınıfın her yeni gelen kızına sulanan çocuğu olmalısın." Yüzünde oluşan ifadeyle kahkaha attım.

"Bende Gece. Bu arada ismini daha önce hiç duymamıştım, çok güzelmiş. Anlamını biliyor musun?" Elini sıktım. O da gülümsedi.

"Öncelikle o cümle de neydi öyle!? Üşenmedin mi onu kurmaya falan!" Kahkahayı patlattı. Bir süre sonra dayanamayıp ben de gülmeye başlamıştım. Gözleri, hastalık gibiydi ve o kahverengiliklere baktığım anda gülümsemekten başka yapabileceğim birşey kalmıyordu.

"Bu arada teşekkürler, senin ismin de çok güzelmiş. Ve anlamı da cesur savaşçı demek." Yüzümdeki gülümseme anında solarken bir yandan da 'çok güzelmiş, bayıldım' tarzında birşeyler mırıldanıyordum. Tam bu sırada sınıfta giren hocaya içimden bolca teşekkür sundum ve önüme döndüm.

Cesur savaşçı... Ne yapıyordum ben? Ona karşı bir çekim hissediyordum ve bu daha yarım saat falan önce tanışmamıza rağmen oldukça açıktı. Ablalarım beni ondan uzak durmam gerektiği yoksa duygularıma yenik düşebileceğim konusunda çokça uyarmışlardı. Çünkü melekler; oğullarını ve Dünya'yı bizden böyle koruyorlardı, duygularımızla.

Zamanla tıpkı daha öncekilere de olduğu gibi birbirimize çekiliyor ve bağlanıyorduk. En sonunda ise en büyük zayıflığımıza, duygularımıza, yenik düşüyor ve arkamızda bıraktığımız bize güvenen diğerlerini hayal kırıklığına uğratıyorduk.

Peki ben? Ben de onlar gibi zayıf mıydım? Bu bunu mu gösteriyordu? Arkamdaki herkesi, Lydia hariç o mutlu dahi olurdu, hayal kırıklığına mı uğratacaktım? Sorular boğulmama sebep olurken, psikopat iç sesim kahkahalar atıyordu 'işte sen daha en başından düşüncelerinde boğulabilecek kadar zayıfsın! Busun sen!' Ve kahkahasına devam etti.

Şeytanın KızıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin