No Exit

363 12 0
                                    

Her sabah erken kalkıp okula gitmek berbat ama bunu güzelleştiren biri var benim hayatımda.

Okula giderken onu gördüğümde kalbim yerinden çıkacakmış gibi oluyor. Hergün aynı saatte okulun kapısında İmpala arabasıyla bekliyor oluyor. Her sabah onu görmek için okula yarım saat erken gidiyorum ama o beni tanımıyor hatta benim onu izlediğimin farkında bile değil.

Bu sabah okula gitmek için kalktım. Mor, uçları yırtık bir şort, askılı beyaz bir tişört ve üzerine siyah salaş hırkamı giydim. Hafif bir makyaj yapıp saçımı at kuyruğu topladıktan sonra aşağı indim. Annem tost yapıyordu. Yanına yaklaştım ve yanağına küçük bir çpücük kondurdum. "Günaydın anne."

"Günaydın. Bugün özene bezene giyinmişsin. Biri mi var yoksa?" dedi ve o alaycı gülüşünü suratına yerleştirdi.

"Hadi ama anne, ciddi misin? Olsa bilirdin zaten."

"Eğer olacaksa seni hakeden birini bul. Baban gibi olmasın..."

Babam yıllar önce bizi bırakıp gitmiş ve bir daha bizi hiç aramamış. Aramasında... Annem bana hamileyken evden çıkıp gitmiş. Bizi birdaha bulamasın diye annem şimdiki evimize taşınmış ve iyiki bunu yapmış.

Annemin gözleri dolmuştu. Duygusallığım ondan geçmiş olmalı. Ona sıkıca sarıldım ve "Üzülme, onsuz daha iyiyiz." deyip saatime baktığımda geç kaldığımı gördüm. Onu göremeyecektim. Tostları aldığım gibi koşmaya başladım. Okulun önüne geldiğimde arabası oradaydı ama kendisi yoktu. Yakından bakmak için çalıların arasına girdiğimde arkamdan gelen sesle irkildim ve düştüm. "Birine mi bakmıştınız bayan?"

Kalçamın sızlamasıyla bir inilti çıkardım ve gözlerimi sımsıkı kapamış olmalıyım. Gözlerimi açtığımda ikinci kez düşmek üzereydim ki soruyu soran kişi tam belimden yakaladı. "İyi misiniz?"

"İ- iyiyim, teşekkürler." dedim ve şortumun çamura batmış olduğunu gördüm. "Kahretsin." diye aniden bağırışımla ğişman oluşum bir olmuştu. Her sabah gördüğüm kişiydi ve kendimi onun karşısında rezil etmiştim.

"Çalılıkların arasında napıyordunuz ki?" dedi ve meraklı gözlerle bana baktı.

"Birşeyimi düşürmüştüm, onu arıyordum. Ama artık gerek yok, çamur olmuştur o da tıpkı benim gibi." dedim sinirle. Sırıtışını benden saklamaya çalışsa da bunu farkettim ve otomatik olarak "Hey!" diye bağırdım. Gülümsemesi kaybolmuştu.

"Afedersin. Benim gitmem gerekiyor." deyip arkasını döndü. Sabahki düşüncem hala aklımdaydı. Kendimi farkettirecektim. Arkasından "Beni düşürdün ve bu halimle bırakıp gidecek misin? Odun!" diye bağırdım. Bana döndü ve yanıma kadar gelince "Bağırmak zorunda mıydın? Hem ben seni düşürmedim, sana dokunmadım bile!" Ah, keşke dokunsaydın, ikna etmek daha kolay olurdu...

"Evet ama sinsice yaklaşıp kulağıma bağırdığın için irkilip düştüm. Bir yardım etsen fena olmaz hani. Bu halimle okula giremem ve eve dönmem yarım saatimi alır. Derse geç kalamam." dedim ve gözlerimle İmpala'yı işaret ettim.

Büyük bir kahkaha attı ve "Benim bir arabam olduğunu, üstelik bunun o olduğunu nereden biliyorsun? Sen beni mi izliyorsun?" deyip alaycı bir gülüş yerleştirdi yüzüne.

Yanaklarıma kanın pompalandığını hissedebiliyordum. Hangi akılla söylemiştim ki bunu! "H-hayır! Seni neden gözetleyeyim? Her geldiğimde buradasın ve arabanın içinde oturuyor oluyorsun. Farketmemek imkansız. Bana yardım etmelisin bu hale senin yüzünden geldim." dedim ve sustuğumda bağırdığımı farkettim. Herkes bize bakıyordu. O da kolumu sıkıca tuttu ve beni arabaya götürdü. İçeri girdiğimde arabası tamamen onun gibi kokuyordu ve çöp yerine bir oyuncak asker sıkıştırılmıştı. O da arabaya binince konuşmaya başladım. "Bu da n-"

"Orada bizi rezil ettin. Neden bu kadar sinirlendin ki daha beni tanımıyorsun. Bana emrivaki yapma cesaretini nerden alıyorsun? Oh, orada sana hiçbir şey yapmadım. Seni götürme gibi bir zorunluluğum yok ama artık arabaya bindin, inmene gerek yok, götüreceğim. Şimdi sus ve yolu tarif et, daha fazla sinirlenmek istemiyorum!" dedi bana dönerek. Hiçbir şey söyleyememiştim. Ah anne, neden bu kadar duygusal olmak zorundaydın?

Anında gözlerim doldu. Durdurmak için elimden geleni yaptım ama durmuyordu. Ona rezil olmak ve salya sümük ağlayan bir kız gibi görünmek istemiyordum. Cama döndüm. İstemsiz bir şekilde hıçkırdım ve onun bana baktığını hissedebiliyordum.

Eliyle yüzümü ona çevirdi ve başparmaklarıyla göz yaşlarımı sildi. "Bu kadar kötü birşey söylediğimi sanmıyorum ama seni ağlatmak istememiştim." Elini tutum ve indirdim. Elimin tersiyle gözlerimi silip burnumu çektim ve "Tamam yeter, kendim gidebilirim. Bir daha görüşmemek üzere!" dedikten sonra arabadan indim ve hızla kapıyı çarptım. Ne düşünerek bunları söylemiştim, ona neden bu kadar kızmıştım ve neden ağlamıştım bilmiyorum. Onu gerçekten tanımıyorum.

Hızlıca yürüyordum ve arkamdan gelen birisi kolumu tuttu ve beni kendine çevirdi. Bu Mich'ti. "Ne oldu sana böyle Alice? Ağladın mı sen? Biri mi üzdü seni? Düştün mü, iyi misin?" dedi ve bana sarıldı. Refleks olarak bende ona sarldım. Omuzlarımı tutarakbeni kendinden ayırdı ve cevap bekler gibi gözlerime baktı.Hiçbir şey söyleyemedim. İmpala'ya baktığımda orada değildi. Odun işte. Beni bu şekilde bırakıp gitmiş.

"Sadece eve gitmek istiyorum Mich, hepsi bu." Mich ile yürümeye başladık ve okulun barajındaki beyaz Mercedes' e bindik. Mich son sınıftı ve benden bir yaş büyüktü. Abim gibiydi. Beni her zaman kollar ve severdi. Gözlerimi sildim ve "Araban yeni mi?" diye sordum. Kafamı başka bir yere odaklamak istiyordum.

"Evet. Babam iş yerinden aldığı son maaşıyla almış. Doğum günü hediyesi." O an hatırladım ki ertesi gün Mich'in doğum günüydü. "Öyle mi? Ne kadar güzel. İyi bir seçim yapmış." dedim. Çantamdan aynamı ve mendilimi çıkarıp akan kalemimi silerken Mich'in beni izlediğini fark ettim. "Ne? Yüzümde birşey mi var?" dediğim an bir sarsıntıyla önüme baktığımda koca bir kamyon vardı.

Evet arkadaşlar. Just Us ı yeniden yazıyorum. Allahtan silmemişim. Hikayeleri aynen geçireceğim ama okumuş olsanız bile lütfen vote lamayı ve yorum yazmayı unutmayın. Okumadan atlamayın :*

No ExitHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin