Özgürlük

37 8 6
                                    

Karşımda ayna kendimi inceliyordum. Koyu kahve dalgalı belime kadar uzanan saçlarım. Koyu kahve gözlerim. Hafif kalkık burnum ve orta kalınlıktaki dudaklarımla dış görünüş olarak oldukça sıradan bir kızdım. İçim tamamen farklıydı oysa. Farklı düşünür farklı hareket ederdim.

Bunu kimsenin anlamasını beklemiyorum, anlayamazlardı da zaten. Ben bile kendi gözlerime baktığımda bir boşluk görüyorken başkalarının da ben de hiçbir şey bulamayacağını biliyordum. Yalnızdım. Erkek kardeşim ve Kartal dışında hiçbir şeye sahip sayılmazdım. Kazanmam gereken bir yarış vardı. Yasa dışı bir yarış.

Aynada gözlerimin içine bakıp
kendi kendim motive etmek için konuşmaya başladım. Biraz deli işi gibi gözüksede bunu benim için yapacak kimse yoktu. Şimdiye kadar her zaman kendi kendimi motive etmiş, teselli etmiş, kendi kendime umut vermiştim. Kimseden de beni motive etmesini isteyecek değildim. Şimdiye kadar nasıl yaptıysam şimdi de kendi başımın çaresine bakacaktım.
"Sen en iyisisin kızım. Bu yarışı da alacaksın. Çık ve asfaltı ağlat!"

Eh fena sayılmazdım bence. Motive etme faslı bittikten sonra arkamı dönüp tekli koltuk üzerindeki kaskıma ve deri ceketime uzandığım sırada kapı çaldı. "Gir!" Ömer ağabeydi gelen. Ömer ağabeyi severdim. Güzel gönüllü bir adamdı. Burada güvenebileceğim tek adamdı belki de. 30lu yaşlarında bu pis işlere istemeden bulaşmış şimdi de kurtulamayan zavallı Ömer ağabeydi. Rahat bir nefes verip Ömer ağabeye diktim gözlerimi. Gülümseyip;
"Aden hazır mısın? Dışarıda ki kalabalığı görmen lazım! Herkes Aden Karadağ'ın ortalığı nasıl yıkacağını izlemeye gelmiş! "
Bu dediğine gülmeden edemedim. Deri ceketimi üstüme geçirip, kaskımı da elime aldım. "Her zaman ki gibi hazırım ağabey. Haydi şu yarışı alalım."

Ömer ağabeyle odadan çıkıp yarış sahasına inmeye başladık. Yaklaştıkça sesleri daha rahat duyuyordum. "Aden! Aden! Aden!" Tezeraftları etrafı inletiyordu. Gurur vericiydi tabii. En azından bunu hakettiğmi düşünüyordum. Yarış sahasına adımımı attığım an sesler daha da yükseldi. "Aden! Aden! Aden!" İçim de tarif edilmesi güç bir tutku baş gösterdi. Hız tutkusu. Özgürlük tutkusu. Kanım damarlarımı dövüyordu. Başım dönüyordu. Bu yarışı ben kazanacaktım. Kazanmak zorundaydım. Başka şansım yoktu.

Sağlam adımlarla Kartal'a yürümeye başladım. Benim asil güzel motorum. Ducati 959 Panigale.

Sahip olduğum en iyi şeylerin başında geliyordu Kartal

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


Sahip olduğum en iyi şeylerin başında geliyordu Kartal. Bir yarış motorundan daha fazlasıydı benim için. Benim yaşama arzum buna bağlıydı. Hız benim için her şey demekti. Özgürlük demekti.

Kartal'ın her şeyini kontrol ettikten sonra artık yarışa hazırım. Asil motoruma yerleşip, kaskımı kafama geçirdim. Son kez etrafta göz gezdirirken gözlerim ona takıldı.

Akel. Benim küçük yakışıklı erkek kardeşim. Bana korku dolu gözlerle bakıyordu. Ona baş parmağımı kaldırıp. Her şeyin yolunda olduğunu anlatmaya çalıştım. Yarış başlamadan önce Akel'den dolayı huzursuz hissetmek istemiyordum bir de. Başıma bir şeyler gelecek diye her zaman çok korkuyordu. Sonuç olarak birbirimizden başka kimseye sahip değildik.
"Bütün yarışmacılar başlama çizgisine. Bütün yarışmacılar başlama çizgisine. Yarışın başlamasına son 3 dakika!" Yapılan anonsu duymamla irkildim. Gözlerimi Akel'den alıp başlangıç çizgisine diktim.

İşte o his tekrar gelmişti. Kazanacağım. Bu. Yarışı. Ben. Kazanacağım. Kartalı çalıştırıp tam başlangıç çizgisinde durdum. Kanım kaynıyordu. Ellerim karıncalanıyordu. Yapmak zorundaydım. Yan dönüp hiçbir yarışmacıya bakmadım. Bakmayacaktım da. Sadece kazanmaya odaklanmıştım.

Yarış için geri sayım başladı. "3!" Yapabilirdim.
"2!" Yapacaktım. "1!" Gözlerimi kısıp yola dikkat kesildim. Hazırdım. "Başla!"

Var gücümle gaza abandım. Diğerlerinden hızlı başlamıştım yarışa. Önde ilerliyordum. Sağa doğru dönüşte direksiyonu kırabildiğim kadar kırıp en küçük açıyla döndüm. Damarlarımda akan saf adrenalini hissedebiliyordum. Sol tarafımdan bir motor yaklaşıyordu. Üzerime sürmeye başlayınca ben de onun üstüne sürmeye başladım. Motorlar birbirine sürtünüyor kıvılcım çıkıyordu. Seyirciler iyice coşmuştu. Ama kulaklarım uğulduyordu ne dediklerini seçemiyordum. Pes eden taraf o oldu benim gerimde kaldı. Tekrar ileri atıldım. Stresten elim seğiriyordu. Özgürdüm ve uçuyordum. Bu paha biçilemez bir duyguydu. Son dönemece geldiğimde yaşadığım adrenalin neredeyse hayatıma mâl olacaktı. Yarış yolundan dışarı çıkıp, taş alanda ilerlemeye başladım. Direksiyon hakimiyetini kaybediyordu. Direksiyonu sola son anda kırıp motoru toplarladım. Kalbim ağzımda atıyordu. Bitiş çizgisine çok az kalmıştı. Yapabilirdim. "Hadi Aden, hadi kızım yaparsın." Kendime gaz verip son bi gayret ileri atılıp, bitiş çizgisini geçtim. Nefes nefese kalmıştım. Kalabalığın sesini ancak şimdi seçebiliyordum. "Aden!" İsmimi söyleyip çığlık atıyorlardı. O an orada ağlamak istedim. Kazanmıştım. Kazanacağımı biliyordum. Ben Aden Karadağ'dım.

Kafamı kaldırdığımda bana doğru gelmekte olan erkek kardeşimi gördüm. Nefes nefeseydi. Koşuyordu. Onu çok korkutmuş olmalıydım. O an içim de bir yerler acıdı. Akel'in yüzünden ne kadar endişelendiği anlaşılıyordu. Bir an her şeyi bırakıp sadece onu teselli etmek, iyi olduğuma inandırmak istedim. "Sen... sen Aden ölecektin neredeyse! Aklını mı yitirdin?!" Bana ne zaman kızsa abla yerine ismimle hitap ederdi. Normalde buna kızabilirdim ama o an sadece Akel'e sarılmak istedim. Öyle de yaptım zaten. Kaskımı çıkardım. Saçlarımı sallayıp Akel'e şefkat dolu bir bakış attım. Motordan inip ona sımsıkı sarıldım. Geri çekilip "Ama ölmedim. Bu benim işim Akel." deyip onu sakinleştirmeye çalıştım. İşe yaradı mı? Kesinlikle hayır! Benim 16 yaşında ki küçük erkek kardeşim bugün ters tarafından kalkmıştı anlaşılan. Tekrar konuşacağı sırada yanımıza Ömer ağabey geldi. İçimden ona teşekkür etmeyi unutmadım. Yüzünde kocaman bir gülümseme vardı. "Aden harikaydın! Tek kelimeyle harika. Remzi Babanın çok hoşuna gidecek bu. Onun gözdesi olduğunu biliyorsun." Ona Remzi Baba'nın beni ona kazandırdığım para kadar önemsediğini, o adamın umrumda olmadığını söylemek istedim. Dilimin ucuna kadar gelen kelimeleri yuttum. Yapmadım. Ömer ağabey kötü biri değildi. Remzi Babaya olan nefretimi ona kusacak değildim
Sustum. Sadece Ömer ağabeyi dinlemeye devam ettim. Bu sırada Akel de elleri belinde ayağıyla yerde ritim tutarak sinirli bir şekilde etrafa bakıyordu. Akel'de olmasaydı ne yapardım hiç bilmiyorum. O benim umudumdu. Sinirli hali kesinlikle çok tatlıydı. Eve gidince yanaklarını sıkacağıma dair kendime söz verdim. "Hey! Aden? Beni dinliyor musun?" Ömer ağabeyin sesiyle irkilip düşünceleri kafamdan hızla savdım. "Evet, evet dinliyorum Ömer ağabey. En son ne diyordun?" Bana uslanmaz bir çocukmuşum gibi bakıp sözlerine devam etti. "Çıkmadan bana uğra da kazandığın parayı vereyim diyordum."
Ömer ağabeye kafamı sallayıp. Kartalla beraber ilerlemeye başladım.

Kalabalık hala "Aden! Aden! Aden!" Nidalarıyla etrafı inletiyordu. Kalabalıkta göz gezdirmek istedim. İnsanlar bana bakıyor ve sanki dünyanın en iyi şeyini başarmışım gibi bağırıyor, el kol hareketleri yapıyorlardı. Kendim hakkında gurur duyduğum tek şey işte buydu. Yarış konusunda başarılıydım. Bu ego değil gerçekti. Böyle olabilmek için canımı dişime takmıştım. Kalabalıkta gözlerim birden durakladı. Bir çift mavi göz. Doğrudan bana bakıyordu. Ne bağırıyor ne de el kol hareketi yapıyordu. Oldukça dikkatli bir şekilde bana bakıyor, hareketlerimi inceliyordu. Bu bana garip geldi ve nedensiz bir şekilde oldukça gerildim. Kartalı yerine bırakıp yavaşça Akel'in yanına yürümeye başladım. Gözlerim tekrar kalabalığı tararken bir çift mavi göze denk gelmedim. Yoktu gitmişti.

KAYIPHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin