Escape (Harry Styles Fanfiction)

1.1K 51 0
                                    

Bacaklarımın ağrısıyla yüzümü buruşturup adımlarımı yavaşlattım. "Çocuklar daha ne kadar yürüyeceğiz? Tanrım, bacaklarımı hissetmiyorum." diye sızlandım ardından. 

"Kes sesini Chelsea gelmek üzereyiz."

Brandon'ın ani çıkışı üzerine durdum. "Bana sik gibi davranmayı ne zaman keseceksin Brandon?" 

Grubun geri kalanı onun beni çıplak elleriyle parçalayacağını düşündüğü için bana acıyan gözlerle bakarken ben sadece ona bakıyordum, birkaç saniye bakıştıktan sonra umursamaz bir tavırla elini salladı. "Bizden biri olduğunu kanıtladığında."

O yürümeye devam ederken ona kısık gözlerle baktım ve esen soğuk rüzgarla beraber dar hırkama daha da sarındım. Kimse konuşmadığı için oluşan gergin ortam karşısında yüzümü buruşturdum. Önüme bakıp yürümeye devam ederken Brandon'ın adımlarını yavaşlatmasıyla herkes durdu. 

"Çömezlikten kurtulmak ister misin Chells?" dedi dudakları ukala bir şekilde yukarı kıvrılırken. 

Abartıyla gözlerimi devirip büyük adımlarla yanına geçtim. "Sizin için lanet olası bir dövme bile yaptırdım." diye homurdandım kolumdaki simgeye bakarken. Beni umursamadığını gördüğümde ise derin bir nefes alıp sordum. "Pekala, görevim nedir kaptan?" 

Gözlerini kısıp bana döndü. "O güzel dudaklarını ikiye ayırmadan ukalalığı kesmen." 

"Ciddiyim, ne yapmamı istiyorsun?" dedim omuz silkerek. Kafasıyla karşıda duran eski, terk edilmiş köşkü gösterdi. Gözlerimi köşke çevirdiğimde ise ayakta durmasının kesinlikle büyük bir mucize olduğunu düşündüm. 

"Köşkü yıkmamı mı istiyorsun Brandon?" 

Alaylı bir kahkaha attı ve gözlerini köşkten tekrar bana çevirdi. "O da güzel bir fikirmiş Chells, ama hayır. Orada bana ait bir şey var. Bir kutu."

Kaşlarımı çatıp ona baktım, terk edilmiş bir eve girip kendi kutusunu alamıyor muydu?

"Diyelim buldum, o olduğunu nereden bileceğim?" 

Dudakları bükülürken gözlerini köşkten ayırmadı. "Bulduğunda anlarsın."

Tekrar köşke baktığımda ilk kattaki bir pencerenin açık olduğunu gördüm, beklediğimden daha kolay gibi görünüyordu. 

"Orası Harry'nin evi Brandon, biliyorsun değil mi?" 

Yavaşça Lesley'e döndüğümde endişeli bir ifadeyle köşke bakıyordu. "Harry de kim?" 

"Seni ilgilendirmeyen işlere burnunu sokma Chelsea, git ve kutuyu getir bana." 

Bıkkınlıkla derin bir nefes aldım ve köşke doğru yürüdüm. Köşke yaklaştıkça gerçek boyutunu görüyordum, ve açıkçası bu gerçekten korkutucuydu. Köşkten çok bir malikhaneye benziyordu. Dudaklarımı ıslatıp gruba döndüm. Çoğu Lesley'le aynı bakışları atıyordu, Brandon ise tamamen duygusuzdu. Omuz silkip pencereye zıpladım. Tek ayağımı içeri atıp yükseliği kontrol ettikten sonra diğer bacağımı da sarkıtıp içeri girdim. 

"Vay canına, kaçıncı yüzyıldan kalma bu köşk?" diye homurdandım kendi kendime. O kadar tozluydu ki her adım atışımda ayakkabımın izi beliriyordu ve dürüst olmak gerekirse bu beni ürpertmişti. 

Gözlerimi odada gezdirdim. Bir kutu görmediğime emin olduğumda da gıcırtılar eşliğinde odadan çıkıp kendimi uzun ve geniş koridorda buldum. Dudaklarımı birbirine bastırıp yanda duran geniş odaya girdim, tozlu dolaplar ve tozlu parkeler diğer odadan daha az korkunç sayılmazdı. 

"Toz bezi. Buraya yüzlerce toz bezi lazım." dedim mırıldanarak. 

Elimi tozlu şifoniyerde gezdirirken, elime gelen çıkıntıyla duraksadım. Çıkıntıyı yukarı doğru çektiğimde ise elime gelen çerçeveyle kaşlarımı çatıp, çerçevedeki resme baktım. Birbirlerine sarılmış iki çocuk vardı, sarışın çocuğa daha dikkatli baktığımda bunun Brandon olduğunu gördüm. Gülümsüyordu. Brandon'ı gülümserken hiç görmemiştim. Yanındaki çocuğa baktığımda ise koyu kumral, kıvırcık saçları dikkatimi çekmişti. Fotoğrafa birkaç saniye daha baktıktan sonra tekrar çıkardığım bölmeye geri koydum. Odada biraz daha oyalandıktan sonra aynı şeyleri diğer odaya uyguladım ve tahmin edin elimde ne yoktu? Evet, bir kutu yoktu...

İlk kattaki bütün odaları gezdikten sonra havanın kararmaya başladığını fark ettim, düşündüğümden daha uzun zamandır burada olmalıydım. Sıkıntıyla nefesimi verip neredeyse çökmüş olan merdivenlerden yukarı çıktım. En sondaki büyük kapıyı ittirdiğimde duraksadım, burası evin geri kalanı gibi değildi aksine fazla temizdi. Yavaş adımlarla geniş odanın ortasında duran yatağa ilerledim ve kendimi yatağa bıraktım. Gözlerimi tavanda gezdirirken yatağın başlığında duran iki kolye dikkatimi çekti. Tekrar doğrulup Yin Yang kolyelerine uzandım, yatakta sıkıştırıldıkları yerden çıkarmaya çalışırken arkadan gelen sesle olduğum yerde durdum.

"Zıtlığı simgelerler, karanlığın içinde bir ışık bulmak ya da ışığın içinde bir karanlık bulmak gibi. Birbirlerini dengelerler. Bu arada kapıyı çalsan da seni içeri alabilirdim, biliyorsun değil mi?"

Dudaklarımı birbirine bastırıp yavaşça ona döndüm. Ve karşımda fotoğraftaki çocuk duruyordu. 

EscapeWhere stories live. Discover now