"Gerçekten bitti ha?" dedi, gözlerini yerde bir çocuk gibi sürttüğü ayakkabılarından kaldırmadan."Bitti," dedim, bakışlarımı bir saniye olsun onun üzerinden ayırmadan.
Gözlerimi kaçırmadan.
Korkmadan.
Başımı bir kez daha yere eğmeden... Çünkü artık bunların hepsinin geçmişte kaldığı bir noktadaydık ikimiz de.
Ben artık onu kaybetmekten korkmuyordum. Artık bakışlarımda göreceklerinden endişelenip gözlerimi saklamıyordum.
Artık onun bir parçası değildim. Tek başımaydım.
Tektim. Birdim. Kendimdim.
"Ben," dedi. Sustu. İlişkimizin başladığı günden beri ilk kez susan taraf o oluyordu. Her zaman söyleyecek bir şeyleri vardı oysa onun. Mehmet hayatı boyunca kelimelerini ben de dâhil çevresindeki herkesi etkisi altına almak için kullanmıştı. Şimdiyse ne söylese boş olacağının farkında gibiydi.
"Sen?"
Ona doğru bir adım attım. Bu küçücük fiziksel eylem dünyamda bir kelebek etkisi yarattı anında. Attığım tek bir adım, kendime olan saygımın, sahip olduğum özgüvenin önünde duran duvarlardan geri kalan o son birkaç tuğlayı da yıktı.
"Susma lütfen. Ben alışık değilim senin böyle susmana. İçinden ne geçiyorsa söyle. Artık ne senin, ne de benim susmak için bir sebebimiz kalmadı."
Omuzları bir anda dikleşirken derin bir nefes aldı karşımda ve sonra bakışlarını yerden kaldırıp bana çevirdi. Ancak başını yerden kaldırdığında sanki dünyanın yükünü sırtlanmışçasına düştü omuzları tekrar bir anda. Belki de benim yıllardır taşıdığım yükü devralmıştı sonunda. Söylenmemiş her kelimenin ağırlığı, belki de artık onun omuzlarındaydı.
"Ben bu anı yaşıyor olduğumuza hâlâ inanamıyordum," dedi kısık bir ses tonuyla "Bana hiç açık kapı bırakmadın. Öylece kestirip attın! Ben... Ben sen ne istersen yapmaya, ilişkimizi kurtarmak için her şeyi denemeye hazırdım oysa!"
"Peki ya sonra? Sonra yine eskisi gibi olduğumuzda, bana ne olacaktı?" diye haykırmak istedim o anda. Böyle yüzüne yüzüne! Ama tuttum kendimi. Artık öfkeli olmanın ne yararı vardı ki?
Bir elimle yavaşça omzuna dokundum. Elimden geldiğince bunun dostça bir konuşma olmasını sağlamak istiyordum. Öylece sırtımı dönüp gidebileceğim biri değildi ki o. Hayatımın son on yılını bu adamı severek geçirmiştim ben. İki yıllık evliliğimiz boyunca, bu ilişkiyi kurtarmaya hazır olan kişi hep ben olmuştum ama o resmi olarak kocam olduğu andan itibaren sanki kırk yıllık evliymişiz gibi davranmıştı bana. Kırk yıllık bir bıkkınlıkla bakmıştı gözlerime daima. En azından balayında bir peri masalı kahramanı gibi yaşamama izin veremez miydi? Bak o zaman sırf balayının hatırına ikinci bir şansı gözden geçirip, boşanma davasını sonra açabilirdim...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİR BOŞANMA HİKAYESİ || #wattys2017 kazananı
عاطفيةSize bir aşk hikayesi anlatmayacağım. Ben buraya size her şeyin nasıl bu şekilde sona erdiğini anlatmaya geldim. Bu Mehmet Sönmez ve Ayşe Çağlar'ın, yer yer aşk ögeleri içeren, bu uğurda akıttığım gözyaşlarından mütevellit geceleri sağanak yağışlı...