45

388 24 8
                                    

BÖLÜM KIRK BEŞ

.

.

.

ANNA'NIN BAKIŞ AÇISI

3 hafta.

21 gün.

504 saat.

30,240 dakika.

İşte bu kadar uzun sürmüştü.

Louis'yi 3 haftadır görmemiş, konuşmamış, mesajlaşmamış, ya da haber almamıştım.

Ve bu berbattı.

Onu çok, çok özlemiştim.

Buradaki son gününde onu hissettirdiğim şekil yüzünden koca bir pislik gibi hissetmiştim.

"Hadi ama, Anna, uyan," sesi beni kafamdan çıkıp tekrar gerçekliğe döndürdü.

"Hayıır," diye mızmızlandım, çarşafları tekrar başımın üzerine çekip, karanlığın beni sıcak bir kucağın içine hapsetmesine izin verirken.

"Anna. Hemen," Joe çarşafları üzerimden çekti, beni soğuktan ürpertirken. "Ay, zavallı bebek üşüdü."

"Kapa çeneni," diye inledim, yataktan kalkıp, banyoya giderken. Ne yazık ki, beni takip etti. Kapalı tuvalet klozetinin üzerine oturdu, ben dişlerimi fırçalarken.

Joe geçtiğimiz birkaç haftadır harika bir yardım olmuştu. Her sabah yataktan kalkmamın ve tüm gün boyunca çarşafların altında sarılı kalmamamın aslında tek sebebiydi. O ve Eric.

Eric ayrılıktan sonra Louis'ye aşırı bir kin beslemişti, onunla ayrılmaya karar veren ben olmama rağmen.

Abi mantığı.

Her neyse, Joe benimle harikaydı. Geçen iki haftadır burada kalıyordu, benimle Netflix aleminde her gece yeterince değer verilmeyen bir program olan Pushing Daisies'i ya da sadece rastgele bir filmi izliyordu. 4. sınıfta aptal bir çocuk bana Peynirimsi Dokunuş verdiğinden (bunu hatırladınız mi?) ve Joe benimle konuşan tek kişi olduğundan beri o ve ben en iyi arkadaşlar olmuştuk.

Harika bir çocuktu, ama biz kesinlikle platoniktik.

Onun için hislerim yoktu, ve kesinlikle onun da benim için hisleri yoktu. Bu çok tuhaftı, onun benim için bir abi gibi olması göz önüne alınınca.

"Daha iyi misin?" diye sordu bana, elini kaldırıp sırtımın arkasına yerleştirirken.

Ağzımdaki suyu çalkaladıktan sonra tükürdüm ve sonra aynadaki gözleriyle karşılaştım, "Daha iyi görünüyor muyum?"

"Im..e-evet!" Joe korkunç bir yalancıydı. Gergince dudağını ısırdı, parmakları sırtımda çarprazlanırken.

Güldüm, başımı sallayarak, ve parmaklarımı onunkilerle birleştirerek. "Bana yalan söyleme, J."

"Üzgünüm, sadece daha iyi görünmüyorsun, aslında her gün daha kötü görünüyorsun ve sana bunu atlatmanı söylemek istemiyorum - bunu yapman gerektiğini düşünsem bile - çünkü ilk aşkların sana yaptığının bu olduğunu biliyorum, ama - "

Serbest elimi onun abuk subuk konuşmasını kesmek için kaldırıp kovalamasını kestim, "Ne demeye çalışıyorsun?"

"Üç hafta olduğunu ve ilerlemeye başlaman gerektiğini söylemeye çalışıyorum," nefes aldı, elini saçından geçirmek için benim elimi bırakırken. "Üniversite partisine falan git. Belki, çılgın bir partiye. Seninle iletişime geçip Casey'yi araya - "

"Casey ile hiçbir şey yapmak istemiyorum. O bir belâ," o devam edemeden önce başımı salladım.

"A, yardım etmeye çalışıyorum," diye sızlandı, düş kırıklığı içinde ellerini kaldırırken.

"Özlediğini biliyorum, bebeğim, ama her şey bir sebepten ötürü olur," dedi, alnıma hafif bir öpücük bastırırken. "Her şey iyi olacak."

"Umarım,"

"Biliyorum," kelimeleri beni rahat ettirmek için yeterliydi ve kendimi tuttuğumu fark etmediğim nefesimi bırakırken buldum.

Birkaç dakikalığına rahatlatıcı bir sessizlik içinde dikildik, ben ayaklarımı yere sürüyerek banyodan çıkıp duş alabilmek için temiz kıyafetler kaptığık odama geri dönmeden önce.

"Bize Dunkin'den biraz kahvaltı alacağım, özellikle istediğin bir şey var mı?" diye sordu Joe telefonunu arka cebine koyup başına bir bere geçirirken.

"Mm, şimdi sen söyleyince, canım biraz muffin çekti," diye cevap verdim midemin guruldamasıyla aynı anda.

İkimiz de güldük ve odamdan çıkmadan önce başını salladı. Ön kapının çarpmasını duydum ve bunu banyoya girmek için bir işaret olarak aldım.

Gözlerimin altındaki torbaları ve tam tamına ne kadar yorgun göründüğümü fark ettim. Bundan nefret ettim.

Bu nasıl bu hale gelmişti?

Louis harikaydı...hayır, bundan daha iyiydi, ama bu beni bu kadar fene vurmamalıydı. Herhangi bir çocuğun bana bu zararı vermesine izin vermemeliydim.

Kazara arkasında bıraktığı tişörtlerden birinin de bulunduğu, dün gece içinde uyuduğum kıyafetlerimi çıkardıktan sonra duşa girdim.

Acınacak haldeydim.

Soğuk suyun vücudumdan akmasına izin verdim, saçımın yüzümün üzerine düşmesine de izin verirken. Elimi yanımdaki fayans duvara koydum ve suyun su borusundan hızla kaçtığını gördüm.

Gözlerimi kapattım ve çığlık attım, tüm gözyaşları ve suyla karışık sinirin çıkmasına izin vererek.

Sesim kısılana ve derim bu kadar uzun süre suyun altında kalmaktan buruşana dek orada kaldım.

Gözyaşlarımı onun için harcamıyor olmam gerektiğini fark edene dek orada kaldım.






Ne dicem biliyo musunuz?
Sıradaki bölüm son bölüm ve ben çok mutsuzum.

Ama bonus bölümler var oley!

Hüzünlüyüm, cünkü cevirmeye basladigim ilk hikaye bitiyor. Yaklasık bir senede bitmiş olacak. İçim buruk. Bunu Türkçe'ye çevirerek sizin de okumanızı sagladıgım için gururluyum.

Umarım sevmissinizdir, çünkü ben bir sene boyunca bunu gerçekten severek yaptım. :') <∞3

Texting Louis Tomlinson (Türkçe)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin