YANGIN

29 8 4
                                    

Eve kızarmış gözler ile gelmişti. Annesi kapıyı gülümseyerek açmıştı. Ayakkabılarını çıkarırken bir ara dengesini kaybetti. Hala İrem'i düşünüyordu. Belki de doğru bildiği yanlışları vardı hayatın. Yüzüne gülüp arkasından konuşan insanlar. Olabilirdi. Bunu her insan yapabilirdi lakin İrem... O yapamazdı. Resmen Oğuz'u Simay'a tercih etmişti.

Annesi mutfakta salata hazırlıyordu. Simay'ın annesiyle arası pek fazla iyi değildi. Çok kötü de değildi. Bazı konularda anlaşamıyorlardı. Olsun. Sonuçta o annesiydi. Ona saygı duymalıydı.

"Oh mis kokuyor annem."

"Hadi otur. Zaten geç kaldın. Saatin farkında mısın sen? Ne yaptınız İrem ile?"

"Biz. Yani İrem ve ben. Artık onunla görüşmeme kararı aldım."

"Aaa o niyeymiş? Yoksa o da senin gibi delirmeye mi meyilli? Beraber yatardınız tımarhanede. Baban da oraya gitmedi mi? Genler işte. Sen de delisin anla bunu.Şu balık beynine sok bunları." bunları derken işaret parmağı ile Simay'ın  kafasına vuruyordu.

Genç kız, elindeki çatalı hızlıca yere  fırlattı.

"Babama deli deme. Babamı delirten sensin. Hem ben deli bile değilim. Eğer deli olcak isem bunu ancak sen başarabilirsin."

"Sen hiç annen ile konuşmayı bilmiyorsun.    Seni ben ne zorluklar ile doğurdum. Baban yanımda mıydı? Tek ben vardım tek. O yüzden benim değerimi bileceksin."

"Babamı ben hiç görmedim ki. Senden çok daha iyi bir insan olacağından şüphem yok ama."

"Yürü odana."

Annesi genç kızı kolundan tutarak koridorun yolunu tutmuştu.

"Ya bırak. Acıtıyorsun."

Güçsüz elleriyle annesinin kolunu itmeye çalışıyordu ama çoktan odasının yolunu tutmuştu.

"Gir içeriye. Bir daha da çıkmayacaksın  buradan. " dedi Simay'ı iterek kafasını şifonyere vurmasına sebep oldu ve  kapıyı sertçe kapattı.

Simay ayağa kalktı. "Anne! Anne! beni burada bırakamazsın."

Uzaklardan bir ses kapa çeneni diye yankılanıyordu.

Kilitlenen kapıyı zorlasa da  açamazdı. Bu fizik kurallarına aykırıydı. Odanın yedek anahtarı var mıdır acaba? Bilmiyordu. Kafasından sıcacık bir şey süzüldü. Bu da ne idi? Eliyle kafasını sildi. Kandı bu kan. Kendi kanından bile bayılıyordu genç kız.
Bakmamaya çalışıyordu. O kırmızı şeye. Bakmamalıydı. Yoksa yeniden bayılacaktı.

"Sen bana bakamıyorsun  bile. Babam şuan yaşıyor olsaydı seni çoktan boşamıştı. Hani bana diyorsun ya deli diye. Deli olan sensin. Senin sorunların var asıl."  kapıyı yumrukluyordu.

Simay,kilit sesi duydu. Geri çekildi.

"Haklısın. Canım kızım. Gel sarılalım."

Ne oluyordu bu kadına? Ellerini açmış Simay'ın üzerine doğru geliyordu. Affetmişti. Simay'ı.  O da mecburen kolunu açtı.

"Saçmalama. Bana sarılabileceğin düşüncesini kim verdi sana?

Simay şaşırmıştı. Bu kadın gerçekten deliydi. Bazen melek gibi her istediğini yapıyordu bazen de işte böyle şeytan oluyordu.

"Gel buraya. Seni burda tutacağımı mı sandın canım kızım?"

"Sen, sen nasıl birisisin?"

Genç kızın incecik bileğinden kavramış yine sürüklüyordu. Nereye gidiyorlardı? Bilmiyordu.

"Anne nereye götürüyorsun beni?"

"Layık olduğun yere."

"Kolum, anne, acıy..."

"Sus. Biraz tuvalette kal da değerimi anla."

Genç kızı tuvalete itmişti. Yeniden kilitledi.
Burası karanlıktı. Işığı da açmamıştı annesi. Simay kendi kendine konuşmaya başlamıştı.

"Karanlığın dili olmalıydı. Beni dinleyecek,benle konuşacak biri olmalıydı.  Ah dilsiz karanlık! Kitabım da odam da kaldı. Of ne kadar çok istiyordum o kitabı okumayı.   Biraz uyusam sabah olur mu acaba? Sanmıyorum. Asla sabah olmayacak burada."

Genç kız derin düşünceler ile kapının arkasında oturur pozisyonda uyuyakalmıştı. Bir koku yayılmıştı etrafa. Yanık gibi. Ne oluyordu? Simay gözlerini araladı. Hala karanlıktı. Etrafı kokladı. Sonra kapının camının renginin turuncu olduğunu gördü. Bu yangındı.

Simay kapıyı yumrukluyordu. O kadar fazla bağırmıştı ki neredeyse sesini sonsuza kadar kaybedecekti. Bu sefer tekme atıyordu. Onun küçücük güçsüz vücudu mu açacaktı kapıyı? Nafile. Annesi uyanmıyordu işte.  Belki de uyanmıştı alevlerin arasında kurtarılmayı bekliyordu. Hayır, bu olamazdı. Babasını kaybetmişti. Annesini de kaybedemezdi. Ceplerine baktı. Telefonu paltosunun cebindeydi. Bunu nasıl düşünememişti? Üzerini çıkarmamasına da şükretmişti. Şarjı azalmıştı. Ekranı kapanacak derecede kararmıştı.

"Hayır şimdi sırası değil aptal telefon. Hepsi İrem yüzünden. İki yüz on beş defa ararsa tabii biter şarjım"

İrem'e kızıyordu ama bir dakika. Evlerinin yedek anahtarı İrem'de vardı. Arayıp yangın fazla büyümeden  içeri girmesini ve onu kurtarmasını mı isteyecekti? Hayır. İrem ile küstü. Bunu yapamazdı. Aramasa da kendini ölüme mi terk edecekti? Tabii ya bunu nasıl düşünemedi? İtfaiyeyi arayacaktı.

Aniden tuvaletin kapısı açılmıştı. Ateşin kokusu, dumanı o kadar çok dolmuştu ki içeriye neredeyse ölecekti geç kız. Peki Simay'ı şuan kucaklayan kimdi? Ayırt edemiyordu. Ama bir yerlerden tanıdık geliyordu. İtfaiye ekipleri de değildi.

Dilsiz KaranlıkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin