3. Bölüm

75 19 5
                                    

Neden küçükken âşık olma canın yanar demedi kimse - Yu Yang

~~~~~
Fotoğraftaki isim ; SHALLOT LADY
~~~~~~~~~~~~~~
Buket'in ailesi ve benim ailem kendimi idrak edebildiğimden beri dosttu. Bu nedenden dolayı bizde çocukluk arkadışıydık. Ama kanka ya da onun gibi bir şey değildik. Birbirimizden hoşlanıyoduk daha çok. O zamanlar kusur yoktu, mutluyduk. Her şey sonsuzdu ta ki o gün ailem ve Buket'in ailesi ikimizi anneannemin kâğır evine bırakıp yemeğe gidene kadar. Bir trafik kazası sonucu ruhları bedenlerini terk etmişti o akşam. En azından anneannem yumuşatılmış bir şekilde aktarmıştı bize olanları. Bedenlerimiz, düşüncelerimiz küçük olsa da anlamıştık ailelerimizin öldüğünü. Onları kurtarmak için görevli ambulans olay yerine vaktinde yetişememiş. Anneannem bize böyle söylemişti. O gece Buket sabaha kadar göğsümde ağlamıştı. Ben, o göz yaşlarının arasında boğuşurken bir kez daha âşık oldum ona. O zamanki gibi çarpıyordu kalbim.

  Saat ilerlemişti 17:45'ti -hava biraz kararmıştı-; hiç birimiz bir şey yememiştik. Okyanus ve Elçin iki sevgili heykel gibi kaskatı kesilmiş öylece bekliyorlardı, Okyanus ile Elçin uzun zamandır birlikteydiler, diğer yandan Tutkun camda nöbet tutmaya başlamıştı. Dışardan gelecek tehlikelere karşı bizi uyarmak için bekliyordu. Ben bunları. Aklımın bir köşesinde analiz ederken kulaklarımda haddini aşan bir ses yankılanı verdi: "Aptal gibi buraya kapanıp kaldık, söylesene bizi neden buraya getirdin Rüzgar?! Az sonra açlıktan öleceğiz" Okyanus, Elçin'e destek çıkarak "Üzgünüm ama Elçin haklı yiyeceklerimizi ve telefonlarımızı kamp alanında bıraktık. Kaçarken hiç bir şey almadık." dedi. Tutkun camın köşesinde hafakanlar basmış gibi duruyordu. Onu böyle görmemiştim daha önce. Uyuyor sandığım Buket gözlerini yeni doğmuş bir bebek gibi aralamaya çalışıp "Elçin bu olanların hepsi bizim suçumuzmuş gibi davranmayı bırak. Agresif olmak yerine buradan nasıl kurtalacağımızı bulmalıyız." Buket' te kendince haklıydı. Ormanın girişinde ormanın kapalı olduğuna dair bir sürü uyarı vardı. Girişinin yasak olduğu ve uzun süre girilmeyeceği yazıyordu. Ona rağmen Elçin'in ısrarıyla birlikte çadır yapacağımız bölgeye sürüklenmiştik. Bu onun suçu olmasına rağmen bizim suçumuzmuş gibi davranmayı sürdürüyordu, anlamsı zordu. Elçin'e ve söylediklerine kulak asmayarak Okyanus'a: "Okyanus, arka tarafı araştırmamız gerek belki işimize yarayacak bir iki şeye rastlarız." dedim. Okyanus onayladıktan sonra vakit kaybetmeden beni yerimden kaldırmak için geldi. Buket'i yavaş ve kibar bir şekilde üstümden indirdim. Tek hamleyle ayağa kalktım. Okyanus, Elçin'e dönüp "Elçin kargaşa yaratmayın. Uslu uslu durun ve bekleyin." dedi, Elçin ise uslu bir çocukmuşçasına başını salladı. Arka tarafa gitmek üzere Okyanus ile harekete geçtik. Arka tarafa ulaştığımızda bizi bir kapı karşıladı. Rengi siyahtı, eskimişti ve dayanıklı görünmüyordu. Vücudumun üst kısmını Okyanus'a çevirdim. Etrafı inceliyordu, incelemesini davetsiz misafir edasıyla bölerek: "Bu kapının arkasında yiyecek bir şeyler olabilir." dedim. Karşılık olarak bana "Bende aynı şeyi dolaplar için söyleyecektim" dedi ve muzipçe gülümsedi. Dolapları fark etmemiştim. Tuhaf görünüyorlardı sanki bu zamanın insanı yapmamış gibi duruyordu. Düşüncelerimden sıyrılarak "Önce kapının arkasına bakalım" dedim. Başıyla onayladı ve kapıya yöneldik. Kapının üstündeki örümcek ağlarını temizlerken iri bir örümcek elime yağmur damlası gibi damaladı. Aniden geri sıçradım ve sendeleyerek yere düştüm. Elimi sağa sola sallayarak örümceğin beynini bulandırdım, bu sayede örümcek yere düştü. Okyanus acımasızca örümceğin üstüne basıp onu katletmişti. Teşekkür ederek  ayağıya kalktım. Okyanus yine muzipçe sırıtarak "Sen dur ben örümcek ağlarını temizlerim." dedi. Ağları temizledikten sonra kendi kendine 'İşte oldu' dedi. İşimiz bittikten sonra kapının kolunu aşşağıya doğru kaydırdı. Ve tekrar kendi kendine 'hay s**keyim böyle işi bu ne böyle?!' dedi. Haklıydı zaten içeriye girmeden önce bizi kilitli bir kapı güzel(!)  -nerdeyse omzum kıralacaktı- şekilde  karşılamıştı. İç çekerek sakin olmasını söyledim. Düzenli nefes alarak sakinleşti. Sakinleşmesini fırsat bilerek: "Dolapları kontrol edelim belki anahtarlar da oralarda bir yerdedir." diyerek fikrimi sunmuştum. Olgun ve akıllıca düşenerek "Haklısın. Haydi vakit kavbetmeyelim öyleyse." dedi ve dolaplara yöneldik. Dolaplar yaklaşık on taneydi, ikimizde bir baştan başlayarak işe koyulduk. Birinci kapağı açtım -doğal olarak şaşırmadım, olur böyle- boştu. İkinci kapağı açmamla şaşırmam bir oldu. İçerisinde John Williams Waterhouse'un, Shalott Leydisi tablosu ve yanında haç işareti ile süslenmiş bir kolye duruyordu. Tabloyu incelemek üzere elime aldım, incelemeye koyuldum. Tablonun arkasında beni fazlasıyla şaşkına uğratan kan ile yazılmış 'BURAYA GİREN HER RUH BURAYA AİT KALIR' yazıyordu. Korkmama ya da irkilmeme neden olmadı çünkü eski olduğu çok belliydi. Kan olduğunu ciğerlerime erişmeyi başaran kanın demirli kokusundan anlamıştım. Tabloyu yerine bırakarak dolabın alt tarafını incelemek için tam  eğildiğim sırada arkamda beni izleyen birini hissettim. İçimi bir iki saniyeliğine titreme almıştı. Titreme aniden esip gitti. Arkamı döndüğümde kimse yoktu. Yüzümü buruşturup tekrar incelemeye koyuldum. Dolabın alt tarafında bir çiçek duruyordu. Sanırsam bu çiçek yunan mitolojisinde yer alıyordu. Bu çiçek Medeia adlı büyücüyü simgeliyordu.

Eğer doğru hatırlıyorsam çiçeğin adı Colchicumdu

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Eğer doğru hatırlıyorsam çiçeğin adı Colchicumdu.

Eğer doğru hatırlıyorsam çiçeğin adı Colchicumdu

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Bu çiçek hem kötüyü hem iyiyi simgeliyordu. İçime tekrardan keskin bir ürperti gelmişti ve yaklaşık 5 saniye titrememe neden oldu. Daha fazla dolapları kontrol etmek istemiyordum. Okyanus'un yanına gitmeye karar verdim. Eğildiğim yerden doğruldum ve harekete geçtim. Tam o anda kestiremediğim bir güç beni yere çekti. Bitkin hissediyordum. 1-2 adım attıktan sonra başıma şimşek gibi bir ağrı inmişti. Yalpalanarak yere düştüm...

~~~~~~
Görseller hikayede bahsi geçen büyücü ve çiçektir. ^-^
~~~~~~
Merhaba arkadaşlar geçen bölüm ki not hala geçerli beğendiğiniz sözleri söyleyeni ile bana gönderebilirsiniz :3

Ormandaki Sessizlik Son BuluncaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin