Chunga'nın yanına geldiğimizde yüzündeki gülümseme kırıntıları benim yanımda olduğundan daha artmıştı ve bu beni biraz üzmüştü ama asıl nedeni o an anlayamamıştım. Gece ikiye kadar mesai yapan bir pizzacının köşe masasına oturduğumuzda beş dakika önce olan olaylar yüzünden hala tedirgin ve yorgun hissediyordum.
Kalbim, fazla etkiyi kaldıramıyordu.
Sen gibi.
"Liseden sonra ne okumayı düşünüyorsun, Taehyung?" diye sordu, kucağında oturan kız arkadaşın.
Sanane sürtük.
Bazen kelimeler ağzınızdan istediğiniz gibi çıkmazdı. Bu sendroma yakalandığımdan hafifçe yutkundum ve kafamı iki yana salladım.
"Oyunculuk düşünüyorum," dedim ve kaşlarımı kaldırarak devam ettim. "bu yakışıklılığı kullanmak zorundayım."
"Hah," diye bir nida kaçırdı ağzından Jimin. "haklısın."
"Bu görüntüyü boşa harcamaman gerek."
"Sağol," diyerek omuz silktim ve kendimden emin bir şekilde gülümsedim. "Jimin."
Ah, sevgilim ismini telaffuz edişimi bile sevdim.
"Jimin," dedi Chunga, omuzlarını oynatarak dekolteli kıyafetini daha da açtı. "okulumuzdaki mezuniyet töreninde kral olmak istiyor."
"Olabilir," dedim kafamı onaylarcasına sallarken. "o, tüm özelliklere sahip."
O sırada Jimin, çalan telefonunu açarak masadan kalktı ve Chunga derin bir nefes aldı. Anlatması gereken şeyler var gibiydi.
"Olacak da zaten," diyerek devam etti. "fakat önümüzde bir engel var. Fen sınıfından bir çocuk onun gösterişine ve şöhretine gölge düşürüyor. Jimin de buna çok üzülüyor."
"Kim--" dememe kalmadan sözümü kesti ve ince sesi kulaklarıma doldu.
"O çocuğu aşağı çekmekte bize yardım eder misin?"
"Mezuniyet balosuna ve kral seçmelerine daha üç sene var." dedim yaptığı imayı anlamazken.
"Olsun," dedi Chunga, kaşlarını çattığında. "yılanın başı küçükken ezilir."
Onlara yardım etmeyi kabul etmiştim, aptalca bir oyuna kurban gittiğimi bilmeden.
~
İki ay sonra, ilkbahar kendini belli ederek kiraz ağaçlarını yeşillendirmiş ve minik çiçeklere ev sahipliği yapmasını sağlamıştı. Orta koridordaki sıramda oturmuş, hafif bir müzik dinliyordum; bu aralar caza fena sarmıştım ve bir an önce tekrar saksofon çalmak istiyordum.
Sınıftaki kızlar, dersin bitimiyle etrafıma dolaşmış ve sorular sormaya başlamıştı. Ne ara bu kadar popüler olduğumu hala anlamamıştım ama gerçekten gün geçtikçe insanlar adımı daha çok anıyordu ve ne olursa olsun mutlu oluyordum.
"Oppa," dedi içlerinden biri. "çok yakışıklısın."
"Taetae, seni kral yapacağız."
"Ben de kraliçe olacağım."
"Saçmalama Hae," dedi kızlardan biri cevap olarak. "Taehyung sana bakmaz."
"Yah! Sunhi!"
Kızların çığırmaları beynimde dönüp durmaya başlarken hızla ayağa kalktım ve tek kulağıma takılı olan kulaklığı çekip attım. Aniden yaptığım bu hareketle hepsi şaşkınca bana baktığında saçlarımı dağıttım. Birkaçı bu hareketime iç çekmişti ama umursamadım.
"Kızlar," dedim. "çok baş ağrıtıyorsunuz."
Hepsi arkamdan bir şeyler mırıldanırken sınıftan çıktım ve arka bahçedeki gizli köşeme doğru yol aldım. En azından orada beni rahatsız eden yoktu.
Gözlerimi kapatıp beş altı şarkıyı bitirdiğimde kendimi rahatlamış ve huzurlu hissediyordum. Havada ısıtıcı güneş ışınları ve baharın getirdiği o şahane papatya kokusu vardı ve daha iyi bir gün olamazdı.
Seneler sonra o günden nefret edeceğimi bilemezdim.
Birkaç adım sesi duyduğumda gözlerimi araladım ve siyah saçlar görüş alanıma girdi. Park Jimin tüm asilliği ile karşıma dikildiğinde ona dar, beyaz gömleğin ne kadar yakıştığını tekrar anlıyordum.
"Ne yapıyorsun?" diye sordu, ayağıyla yerdeki taşlara vururken.
"Dinleniyorum," dedim sakin bir şekilde. "burayı nasıl buldun?"
"Bu okulda bilmediğim yer yoktur."
Bilmiş cevabı beni gülümsetirken omuzlarımın değdiğini hissettim ve yakınlığına bakmak için kafamı çevirdim.
Burunlarımız çarpıştı.
Nefeslerimiz ise birbiri içinde dans ediyordu.
Derin bir iç çektim. Bu da neyin nesiydi?
"Tae," diye mırıldandı ama sesi bir yokluk, bir ihtiyaç barındırıyordu. "seni yeni keşfettiğime inanamıyorum."
"Ne?" dedim, aklımdaki soru işaretleri giderek artıyor ve Jimin'in yaptıklarında hiçbir mantık belirtisi bulamıyordum.
"Sen gizli bir hazinesin," dedi yavaşça. Dudakları yalnızca bir milim uzağımdaydı. "ve ben seni keşfediyorum."
"Şimdilik sadece dudaklarını."
Artık pembe et, benim soluk kırmızıma yakışıyordu. Böylesine bir gökkuşağı yalnızca bizim aramızda oluşabilirdi.
"İleride her noktanı," dedi ve fısıltası ruhuma akıp giderken dudaklarımızı birleştirdi. "keşfedeceğim."
~
Ertesi gün okulun bahçesinde boş boş yürürken yanıma koşa koşa Chunga geldi, makyajı akmıştı ve siyah göz altlarıyla berbat gözüküyordu.
"Taehyung," dedi nefes nefese. "çok kötü bir şey oldu."
"Ne oldu?" diye sordum, içimden bir his bu olayın içinde benim olduğumu da söylüyordu.
"Jimin'in kral olmasını istemeyen biri bize komplo kurmuş, her yerde Jimin'e benzeyen bir çocuğun kadrajda olmayan başka bir çocuğu öperken fotoğraflarını paylaşmış. Herkes onun Jimin olduğunu zannediyor. Ne yapacağız?"
Kanım dondu ve titrememi saklayamadım. Birden okuldaki herkes gözüme şüpheli gözüktü ve kendi duvarlarımın arkasına yaslandım.
"Hangi fotoğraf?" dedim, hala şok dalgası altındayken.
Chunga elindeki telefonu bana uzatırken tereddüt dahi etmemişti ve dudaklarının arasından küfür etmeye devam etmişti.
Fotoğrafta; biz vardık.
Jimin ve ben.
Beni öpüyordu, ben ise ona yedinci kez tekrar aşık oluyordum.
Yedi olmalıydı ama sayılarla pek iyi olmadığımdan belki sekizdi.
Tüm yalanlara rağmen;
Fotoğraftakiler bizdik.
Jimin ve ben.
----------
Biraz gecikti, kusura bakmayın diğer kurgularla uğraşıyordum umarım beğenmişsinizdir
Ve bu hikaye 5 bölümlük olacak söyledim mi bilmiyorum!Her neyse psikolojiniz kaldırırsa angst olan vmin'e (we promised e/o) bakabilirsiniz
Sizi seviyorum~
ŞİMDİ OKUDUĞUN
how did I fall in love with you? :: vmin
Fanfictionso many steps to falling in love with you, jimin. vmin au.