2.BÖLÜM

67 11 0
                                    

Bugün gidiyordum çocukluğumun geçtiği bu şehirden, bu köyde, bu sokaktan, bu mahalleden, bu bahçeden , bu evden gidiyordum. Arkamda sevdiklerimi bırakarak gidiyordum. Gerçi kim kalmıştı ki geride. Anneannem, dayım, teyzem, kuzenim. Kimse kalmamıştı ki. Artık eskisi gibi değildim. Sanki bende o gün ölmüşümde yerime başka biri gelmiş gibiydi. Gerçi bende bir ölüydüm. Yaşayan ölü. O konuşan , o her tarafa gülücük saçan, herkesin en üzgün gününde güldürmeyi başaran, herkesi bir araya toplayan Meryem Afra gitmiş yerine zorunlu olmadıkça konuşmayan, her daim somurtan, kimseyi görmek istemeyen bir Meryem Afra gelmişti. Kendim acı çekiyordum bu yetmezmiş gibi başkalarınada acı çektiriyordum.
Ama artık kimseye acı çektirmeyecektim. Gidiyordum buradan kimseye haber vermeden sadece arkamda bir not bırakarak. İlk önce üzülecekler ama sonra alışacaklardı yokluğuma.

Bahçeye çıktım. Bu bahçenin her santiminde hatıralarım vardı. Burada gülmüş, burada ağlamıştım. Bu bahçede oynamıştım. Bu bahçe şait olmuştu kahkalarımıza, göz yaşlarımıza. Şimdide gidişime şahit olacaktı. Gidecektim, hayalimin şehrine gidecektim. Adımlarımı güvercinimin kafesine doğru attım. O günden beri kafesinden çıkarmıyordum. Abimin hediyesiydi. Çok iyi hatırlıyordum güvercini bana verdiği günü.

##
Altıncı sınıfa gidiyordum. Sıkıcı geçen bir günün sonunda eve gelmiştim. Abimde yoktu bugün. Aynı okula gidiyorduk. Her zaman beraber sohbet ederk  gider gelirdik okula. Bugün hasta olmuştu o yüzden kendim gitmiştim okula. Aklım abimde olduğu için ne derslerden birşey anlamıştım, ne de vakit geçmişti.

Bahçenin kapısını açarak içeriye girdim. Dedem bahçede ağaçlarla ilgileniyordu. Selam verdim ve eve girdim. Direk üzerimi değiştirip abimin odasına doğru adımladım. Elimi kaldırıp kapıyı çalacakken kapıya yapıştırılmış postit dikkatimi çekti. Üzerinde
''Anneannemin bahçeye bakan tarafa gel sana süprizim var.''

Alışmıştım abimin bu hallerine. Bir birimize süpriz yaptığımız vakit kendimiz çağırmıyor görebileceği bir yere postit yapıştırıyor üzerine de not yazıyorduk. Acaba yine ne hazırlamıştı bana. Koşarak ayaklarıma terlilerimi giydim ve bahçenin anneannemgile bakan tarafına gittim. Abim elindeki kuşla konuşuyordu. ''Bak seni birisiyle tanıştırıcam. O benim güvercinim, sende onun güvercini olacaksın. Ben şehadet şerbetini içtiğimde ona iyi bak tamamı.''

Abim yine şehitlikten bahsediyordu. Tek hayali şehadet şerbetini içmekti. Bunun için hergün dua ediyordu. Kim istemezdi ki şehit olmayı. Bende çok istiyordum. Ama abimden de ayrılmak istemiyordum. Yüzüme gülümsemelerinden birini takarak yanına giderek gözlerini kapattım.

''Ben kimim.''

''Güvercinim.''

Yanağına bir öpücük kondurdum.

''Hani sen hastaydın. Neden dışarı çıktın.''

''Güvercinime süprizi hazırlamak için hasta numarası yapmış olabilirim.''

''Sen bana yalan mı söyledin.''

''Güvercinim ama.''

''Tamam tamam şaka yaptım. Herneyse süprizin ne.''

''Bak bu senin. Bundan sonra sen benim güvercinimsin, bu güvercininde senin güvercinin.''

''Teşekkür ederim abi. Bu Remzi dayının güvercini değil mi. Nasıl verdi sana.''

'' Meslek sırrı. Hadi al güvercinini.''

Tüyleri yumuşacıktı. Sanki bir pamuğa dokunuyormuşum gibiydi.

''Yumuşacık. Tüyleride bem beyaz.''

''Eee ismini ne koyacaksın.''

''İsmi beyaz olsun.''

''Bundan sonra beyaz ben olmadığım vakit senin yanında olacak.''

''Abiii,  öyle deme sen her zaman benim yanımda olacaksın.''

''Güvercinim, bu dünya fani. Bir gün muhakkak hepimiz öleceğiz. Allah' bana şehitlik nasip etsin.''
##

Duası kabul olmuştu. Şehit olmuştu. En sevgiliye kavuştu işte. Dediği gibi o gitmişti ve güvercinim benim yanımdaydı ama ben onu bırakıp gidecektim. Son kez güvercinimi öptüm ve kafesine koydum.

''Beni affet güvercinim. Seni tek başına bırakıp gidiyorum. Seni bir kafese kapatıp gidiyorum. Ama geri geleceğim. O geliş benim ve senin miladın olacak. O gün gelene kadar kendine dikkat et.''

Son kez bahçede dolaştım ve içeriye girdim. Valizimi aldım ve dışarıya çıktım. Taksi gelmişti. ''Zafer havalimanına lütfen.''

Köyden çıkmak üzereidim. Çocukluğumun geçtiği yerden gidiyordum. Arkamda gözü yaşlı sevdiklerimi bırakarak. Son kez aileme ve da etmek istedim ve taksiciyi köyün çıkışındaki mezarlıkta durdurdum. Beklemesini söyleyerek mezarlığa girdim. Küçükken mezarlıklardan korkardım ama artık korkmuyordum. Annemin, babamın, dedemin, babaannemin ve abimin yanına geldiğimde yine göz yaşlarım kendiliğinden akmaya başladı. Beşide yan yana yatıyorlardı. Yanlarında birtek ben eksiktim.

''Anne, baba, dede, babaanne, abi bak ben geldim. Köylü güzeliniz geldi. Nasıl sınız iyimisiniz. Sizi ne kadar çok özledim biliyormusunuz. Anne neden bıraktın biriciğini, ya baba sen nasıl bıraktın beni, ya dede sen köylü güzelini  nasıl bıraktın, ya babaanne sen nasıl bıraktın gök gözlü kızını, ya abi sen nasıl bıraktın güvercinini. Hiç düşünmediniz mi beni. Biz gidersek Meryem Afra hayatta duramaz demediniz mi. Kendine dikkat etmez hasta olur demediniz mi. Biliyorum bu bir imtihan. Ama artık dayanamıyorum. Her şey sizi hatırlatıyor. Anılarla boğuluyorum. Küçücük bir çakıl taşı bile sizi hatırlatıyor. Ama artık gidiyorum. Buradan çocukluğumun geçtiği bu şehirden gidiyorum. Hayalimin şehri olan şehre gidiyorum. Bir gün geleceğim ama ne zaman geleceğimi bilmiyorum. Ben gelene kadar kendinize dikkat edin.''

Göz yaşlarımı silerek mezarlıkattan çıktım ve taksiye bindim.

(Mahmut)

Sabah namazından sonra uyumamıştım. Uykuya düşkün olan ben iki aydır neredeyse hiç uyuyamıyordum. Köylü güzelimin hali beni çok üzüyordu. Kolay değil biliyorum ama artık toparlanması gerekiyordu. Eski haline de dönmesine gerek yoktu. O sadece gülünsesin o da yeterdi bize.

Bahçeden geçerek köylü güzelimin evine geldim. Kapıyı çaldığımda açan olmamıştı. Aklıma kötü düşünceler gelmeye başladı. Hemen aklımdaki düşünceleri kovarak kapının yanındaki saksının altındaki yedek anahtarı alarak kapıyı açtım.
''Köylü güzeli neredesin?'' diye bağırdım. Ama sesim bana yankı yaparak geri geldi. Belki uyuyordur ondan duymamıştır diyerek odasına girdim. Ama odası boştu. Gözüm komidine takıldığında orada duran resim yoktu onun yerinde beyaz bir kağıt vardı. Kağıdı elime aldım ve okumaya başladım.

''Dayı, annaanne,teyze, kuzen. Öncelikle özür dilerim. Ama yapmam gerekiyordu. Gitmem gerekiyordu. Burada kalamazdım. Bu ev, bu bahçe, bu mahalle, bu köy, bu şehir onları hatırlatırken duramazdım burada. Küçücük çakıl taşı bile bana onları hatırlatıyordu. Anılar içinde boğuluyorum. Bu beni daha da kötü yapıyor. Belli etmemeye çalışsanızda ben anlıyordum. Sizde benim bu halime üzülüyorsunuz. Sizi üzmeye hakkım yok. Bu yüzden ben gidiyorum. Hayalimin şehrine gidiyorum. Beni sakın merak etmeyin. Ben oraya varınca sizi arayacağım. Arkamdan gelmeyin lütfen. Böylesi bizim için çok iyi olacak. Ben belki bir ay, belki bir yıl, belki iki, belki beş yıl sonra geleceğim. Ama muhakkakki geleceğim. Benim geldiğim gün miladım olacak. Tam olarak eski halime dönemesemde yine de o eski Meryem Afra olarak geleceğim. Ben gelene kadar kendinize dikkat edin. Dayı senden de  bir ricam  var. Ben gelene kadar lütfen güvercinimi kafesinden çıkarma. Çünkü onun özgürlüğü yok, o özgürlüğünü kaybetti. O özgürlüğünü ben geldiğim vakit kavuşacak. Bu süreç içinde ona günlük yem ve su verirmisin. Ona iyi bakacağını biliyorum. Lütfen bana kızmayın habersiz gittiğim için. Böyle olması daha iyi. Allah'a emanet olun. Sizi seviyorum.
                            KÖYLÜ GÜZELİ''
 

Gitmişti. Bizimle konuşmadan vedalaşmadan gitmişti. Gideceğini biliyordum ama bu kadarda erken olacağını bilmiyordum. Ama geri gelecek. Ne olursun köylü güzelim çok bekletme bizi. Bize acımıyorsan güvercinine acı. Hemen gel.

KÖYLÜ GÜZELİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin