ne olur yapma......yalvarırım.....lütfen.....
kadınlığımın üzerinde ki baskı.....dudaklarının dokunuşu, uçuyordum, aynı anda yerle yeksandım, utanıyordum.. ama aynı anda tarifsiz bir mutluluk vardı içimde,
dokunma bana...... hayır....dokunma artık....
istiyorum de.....söyle istiyorum de.....istiyorsun......sende istiyorsun......benim seni istediğim gibi istiyorsun söyle......söyle.....
hayır tanrım....hayır....bu utançla yaşayamam......
''günaydın sevgilim''
allahım.....sonunda....rüya...sadece rüya....tamam geçti.....
''iyi misin?'' ahhh tanrım sen yanımdayken kötü olmak olur muydu be yüce insan,
''iyiyim hayatım'' iyi değilim mehmet iyi değilim, kabuslarla uyuyamıyorum, kanımda gizli gizli dolaşan hisler,
korkuyorum....tanrım kokuyorum....ben bu değilim...bu kadın değilim,
''okula geç kalıyorum, öğle arayayım seni yemek yiyelim beraber olur mu?'' dediğinde kravatını bağlıyordu, ona gülümseyerek cevap verdim ve yataktan kalktım, daha doğrusu kalkmaya çalıştım ve başardım da, kasıklarımda ki ince sızı, ama acı vermiyor, tatlı bir meltem gibi, kadınlığım yumuşacık bir sargıyla sarılmış gibi,
ahhhh tanrım rüyamda gördüklerim......hayır at kafandan at, sen bu değilsin ılgın, değilsin, sen onun ann....hayır.....yapamıyorum, onun annesi olduğum gerçeğini kabul edemiyorum....
''çıkıyorum'' diyen sesle, banyodan çıktım, ve onu yolcu etmek için dışarı çıktım,
''seni seviyorum'' dedi ve dudaklarıma küçücük bir öpücük kondurdu,
arabası kaybolana kadar onu arkasından baktım,
seviyordum bu adamı, hayatımı kurtarmış bana inanmış, geçmişimi kurcalamamıştı,
''okula varmıştır şimdiye'' diyen sesle arkamı döndüğümde onunla karşı karşıya geldim, odasının balkonundaydı, elinde kahve kupası vardı, yaz sonuydu ve hava serindi neden üzerine birşeyler giymiyordu ki,
ona zoraki gülümsedim, ve hemen kendimi odama atıp hazırlandım, ve koşarak evden çıktım, gittiğim yer belliydi,
''ozan bey müsait mi?'' dedim sekreter kıza,
''ozan bey ılgın hanım geldi......peki efendim.....buyrun sizi bekliyor'' dedi sekreter kız, hemen odaya daldım, yine gülümseyerek karşıladı beni
''randevumuz cuma sanıyordum yanılıyor muyum?'' dediğinde başını salladım hayır der gibi,
''lütfen oturun, önemli bir konu mu?'' dediğinde kendimi bir yıldır nerdeyse her gün oturduğum deri kahverengi koltuğa bıraktım, saçlarımı bile taramamıştım, önümde ki siyah cam sehpada saçlarımı görünce doktorumun neden önemli mi dediğini anlamıştım,
konuşabildiğim açılabildiğim bir tek o vardı, bundan bir yıl önce başlamıştı herşey, bir gece yarısı,
yine eve gelmemişti, son zamanlarda hep ya geç geliyordu yada hiç gelmiyordu, hatta bir sabah onu kapının önünde sızmış bir halde bulmuştum,
yine öyle bir sabah kavuşacağımı sanarken, defalarca aramıştım ama cevap vermemişti, endişeleniyordum,
mecbur olmayınca benimle konuşmayan, konuşunca da azarlayan, gözlerime bakmayan beni görmezden gelen bir çocuk haline gelmişti,
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAPLANTILI
Short StoryGökyüzünün en güzel yerine kanat çırpmak, uçmak ama bir yere varamamak, o güzelim maviliklerin en masum yerinde kalmak, hiç kıpırdamamak, sevmek ama sevilmemek, Yürümek, koşmak, var olmak, ama aslında çoktan yok olmuş olmak, Bunlar bir saplantılın...