zamanın süregelen dinginliğinin yasandığını bu evrende insan oğlu hırsları egoları kibirleri yüzünden o dinginliği kaybetti,
ve bende o bana son kez öyle bir nefretle ve cehennem azabıyla baktı ki artık geri dönüşüm yoktu,
acı, bir var oluş etkenidir diye bir yazı okumuştum, acı çekersen var olduğunun kanıtı mutlu olursan hayal kurduğunun kanıtı olurmuş,
çünkü gerçek mutluluk asla uzun sürmez.....
benimkisi 24 saat bile sürmemişti, ve ilkenin masa da anlattığı gibi, sonsuzluğun sonunda ki onlar için ayrılmış yere asla varmadılar ve sonunda küllerini rüzgar bile ayrı yerlere savurdu.
''evimizdeyiz, tekrar burdayız sevgilim'' burda mıyız gerçekten hayır ben bittim, ben öldüm, onu o halde arkamda bıraktığım an ölmüştüm,
korkuyla yaşadığım anlar çok fazlaydı, bir zamanlar işlediğim cinayeti ört baş etmek için kaçıp saklanmış sahte bir kimlikle yaşamıştım, evlenmiş, yaşamanın sakinliğine varmıştım,
içimde ki 21 yaşında ki kadını öldürmüştüm mehmetle huzurluydum, ama aşk o his, insanı ele geçiren mahveden yok olacağını bile bile arkasından koştuğun hissi hiç bir zaman yaşamamıştım ta ki o gözlerimin içine baktığı an,
yanlıştı, hemde çok yanlış biliyordum ama yapamadım, karşı koyamadım,
pişman mıyım? ASLA......
onun bana dokunduğu yer, onun kokusunun üstüme sindiği yer, onun olduğum yer, bana sahip olurken hayır derken aslında evet dediğim yer,
''affet sevgilim buraya gelmemeliydik, affet ne olur ağlama'' ağlama, ağlıyor muydum? uyuşmuş gibiydim,
''onu öldürmeliydim, beni durdurmamalıydın'' durdurdum ama kendimi durdurmayacaktım,
onun kollarından çıkıp mutfağa yöneldim, derince bir iç çektim, bir bardak su içtim,
arkamdan belime sarılan adamı kollarının yumuşaklığı midemi bulandırıyor,
etinin içini yarıp geçen, bıçağı sonuna kadar soktuğumda, tek bir ses çıkarmadı, hiç bir şey, tezgahta ki bıçağı alıp elimi arkaya attığımda kaburgalarının boşluğundan içeri girmişti bıçak,
hala kolları belime sarılıydı, artık bana dokunamayacaktı, kimse dokunamayacaktı,
elimde ki bıçağı sağa çevirdiğimde organlarının kesildiğini hissetmiştim, dalağı yada böbreği parçalanmıştı, içine kan akıyordu ve birazdan kendi kanında boğulacaktı,
ev o kadar sessizdi ki, ölüm sessizliği dedikleri buydu demek ki,
bana daha fazla dokunmasını istemiyordum, hızla önünden çekildiğimde yere düştü, bakmadım, bakmaya değer bulmadım, hayatım bitmişti, iki cinayeti olan bir kadındım,
ölmüş müydüm? hayır, onun öldüğünü duyana kadar ölmeyecektim, göğsümün arasında ki telefonu çıkardım, ve esmer yazılı isme tıkladım,
''ordayım ordayım ama bulamıyorum'' diye bağırdı telefonu açar açmaz, sonra birinin abi diye bağırdığını duydum, hızla koşan adımlar daralan nefes sesleri,
''buldum, burda, yaşıyor yaşıyor, ilke'' diye bağırdığı an, dizlerimin üzerine çöktüm, yaşıyordu, yaşıyordu, artık yaşamak için bir nedenim vardı,
ayağa kalktım hızla, evin her yerini didik didik edip tam 11 tane gizli kamere dedikleri böceklerden buldum, yatak odamızda bile vardı, salona girdiğimde onu mutfak tarafında hala nefes alırken gördüm, ve gidip yanına diz çöktüm,
''bak'' dedim avucumdakileri ona gösterirken, gözleri yarı açıktı ama beni görebiliyordu,
''bitti mehmet, bitti, ilke kurtuldu, sen ölüyorsun, bu yola çıktığında ne bekliyordun ne buldun, bunları yatak odamıza koyacak kadar adisin sen, sanki bir bok oluyordu yatak odamızda'' dedim ve ceplerini karıştırdım, gitme vaktiydi, yine sıyrıldım bu işin içinden başarırdım,
çünkü tek güçsüz yanım ilkeyken ben aslında çok güçlü bir kadındım,
cüzdanını buldum, bana aldığı ne kadar altın varsa aldım, gardıropta ki kasayı içindekilerle beraber boşalttım, ve dışarıya çıktığım da hava kararmıştı, kapının önünde duran ilkeyle kaçmak için hazırladığım bavulu aldım, ve arabaya binip kazı kökeledim,
önce atm'ye gittim, ve ne kadar para varsa önce bankamatikten ardından kredi kartından çektim, kasada da baya birikmişimiz vardı, bunlar bana uzun bir süre yeterdi,
sonra geri döndüm, onu son kez görmek için eve geleceğini bizi arayacağını çok iyi biliyordum, evin arkasında ki koruluğa çektim arabayı ve beş dakika yürüyüp evi net gören bir açı bulup karanlıktan faydalanarak gizlendim,
ve aynen dediğim gibi olmuştu, ani bir fren sesi, açılıp kapanan kapılar, evin kapısı ve koruluğa bakan salonun balkonunda herşeyi izlemeye başladım,
''iyi değilsin gidelim burdan bu iş üstüne kalır oğlum'' diye bağırdı esmer,
''nerde o nerde, neden yaptı neden öldürdü, ama demişti ki o dedi ki ahhhh''diye bağırıp beni gizli olduğum yerden çıkarak şeyi yaptı sol tarafını tutup dizlerinin üzerine çöktü acıyla,
''bırak lan beni bırak, burda o burda biliyorum '' diye bağırdı,
''gitmemiz gerek oğlum bu iş üstüne kalacak diyorum'' dedi esmer ve onu sürükleyerek dışarı çıkardı, onlar arabayla uzaklaşırken ben hızla eve girdim ve onun bir kaç fotoğrafını aldım ve koruluktan dışarıya çıktım
ve arabama bindiğim de ilkenin sözleri çınladı kulaklarıma, koltukta ki telefonu aldım, ve mesaj bölümüne girdim, esmer mutlaka mesajımı ilkeye gösterecekti,
ve sonsuzluğun sonunda ki yerde, onu beklicem eğer gelirse mutlu gelmezse ölmüş olacağım, rüzgarın sesini dinle......
yazdım.....neresi olduğunu bulabilecek miydi? zekiydi bulurdu, ya bulamazsa,
bulabilir mi? bulur dimi? bulamazsa ölücem......
sizce bulabilir mi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAPLANTILI
Short StoryGökyüzünün en güzel yerine kanat çırpmak, uçmak ama bir yere varamamak, o güzelim maviliklerin en masum yerinde kalmak, hiç kıpırdamamak, sevmek ama sevilmemek, Yürümek, koşmak, var olmak, ama aslında çoktan yok olmuş olmak, Bunlar bir saplantılın...