"Eylül hazırlan seni istemeye geliyorlar." Babam ayakkabısını çıkartarak ayakkabılığın boş bir yerine yerleştirerek yan gözlerle bana baktı. Yüzünde pişkin bir gülümseme vardı. 'Nasıl olsa benden kurtuluyor ya ondandır.' dedim salondaki koltuğa doğru ilerleyen babama bakarak .İçimde tarifini edemeyeceğim bir mutluluk vardı. İçimden bir ses ' seni yutan o kara delik son buluyor' diyordu ama hayırlısı. Bu mutluluğu ailem ile yaşayamayacağımı bildiğim için alel acele mutfaktaki bulaşıkları halledip odama geçtim. Sonunda bu aileden de her gün yediğim tonlarca dayaktan da kurtuluyordum. İçimdeki umut dalları yeniden yeşermeye başlamıştı. Acaba gerçekten hüzünlerimi son bulacağı bir kurtuluşa mı, yoksa o kara deliğin daha da büyüyeceği bir yok oluşa mı gidiyordum?Ama bunu şuan cevaplamayıp beynimdeki odacıklardan birine kaldırıp anın mutluluğunu çıkarmak istiyordum. Sonunda evleniyordum! Başka bir deyişle ailemden kurtuluyordum. Mutluluktan ağzı kulaklarına varmak deyiminin örnek haliyim. Gözlerimi kapatıp gelecekte kendi kurduğum huzurlu yuvamı düşlemeye başladım. Her şey mükemmeldi. En çok merak ettiğim şey de buydu;
'İçimdeki solan gülün tekrardan yeşerdiğini görebilecek miydim?'
Annemin hayıflanmalarıyla kalkıp hemen yanına gittim. Ayakta bir o yana bir bu yana dönüp duruyordu. "Yarın seni istemeye gelecekler sen hala yatıyorsun pis mendebur. Kalkta evi toplayıp alışverişe çıkalım. Ay kesin yetişmeyecek!!!" deyip beni azarlıyordu. Açıkçası bu kısmı hiç düşünmemiştim. Sahiden nasıl yetiştirecektik?
Büyük bir hızla hazırlanarak annemle çarşının yolunu tuttuk. Maddi durumumuz pek iyi olmadığından her şeyin en ucuzuna kaçtık. Ha bu arada evleneceğim çocuğun adı Barış. Anlattıkları kadarıyla ailesi baya varlıklı biri. Çocuğu daha önce görmemiştim ama ailesinin saygın biri olduğunu duymuştum. Umarım Barış içimdeki duyguları hak edecek biridir. annemle şu dükkan senin bu dükkan benim gezerek kocaman çarşıyı talan ettik. Sonunda istediklerimizi almıştık. Son girdiğimiz mağazadan ise mavi bir elbise aldım. Tıpkı hayalimde kurduğum gibi masmaviydi. Ne aldatacak kadar koyu ne de saflığını sunacak kadar açıktı. Gözlerimin mavisiyle uyum sağlamıştı. Zaten benim hayalim ne beyazdı ne pembeydi. Benim hayalim maviydi... Bazen açık bir gökyüzü, bazen de sığ bir deniz gibi. Ama daha önceki hayatım o sığ denizde geçi. Annem dürterek beni o derin düşüncelerimden çıkardı. Otobüse binerek evimizin yolunu tuttuk. Ayaklarıma kara sular inmişti. Saatlerce dolaşmıştık ama deymişti. Elbisenin altına daha öncede çok beğenerek aldığım beyaz stilettolarımı giyecektim. Az buçuk saçımı ve makyajımı nasıl yapacağımı düşünmüştüm. Abartmaya gerek yoktu. Nasıl olsa ben böylede güzeldim. Yani herkes öyle söylüyor. Umarım Barış'ta beni beğenir. Çünkü mutlu bir yuva kurmayı her şeyden çok istiyordum.
Eve gelince aldığımız eşyaları akşam yeniden bakmak üzere dolaba yerleştirdim. Sonra ise evi köşe bucak temizledik. Yorgunluktan baya baya ölmüştük. Ama deymişti. Ev mis gibi temizlik kokuyordu. Annem uzandığım koltuğa yastık atarak yorgun sesiyle konuşmaya başladı "ay kız canım çıktı. Git aldığımız eşyaları al gel de deneyelim." Hızla odaya girip dolaptaki eşyaları çıkardım. Gerçekten çok güzel görünüyorlardı. Gülümsedim. Uzun zamandır düşlediğim şey sonunda gerçek olacaktı çok az bir zaman sonra. Hissediyordum. Kurduğum hayallerin tek tek gerçekleşeceğini, yarım bıraktığım kitabın mutlu sonra kadar devam edeceğini ve şu masmavi gökyüzünün altında yaşayacağımız bütün anıları en ince ayrıntısına kadar hatırlayacağım. Ve biliyorum ki bir gün her şey çok güzel olacak. Tüm hayaller tüm dualar gerçekleşecek. İçinde olduğum kış yeni güneşler görecek. Karlı gökyüzü yerini masmavi gökyüzüne bırakacak. Sadece inanıyorum.
Annem "nerede kaldın gız gelsene!"diye bağırdı.Hayal dünyamdan çıkarak hızla odaya yöneldim. Babam da gelmişti. Hep beraber çarşıdan aldığımız kıyafetlere, yarın için aldığımız kahve takımına baktık. Babam " iyi iyi aferin. Her şey güzel olmuş. Dünürlerimiz gelsin bir an önce de paraları görelim." dedi ve pişkince sırıtmaya başladı. Ne parası? Bu adam neyden bahsediyordu? Kaşlarımı çattım " ne parasından bahsediyorsun?". Babam hala pişkince sırıtarak " her halde seni bedavaya vermeyeceğiz. Bir karşılığı olacak.". Bu adam delirmişti. Resmen beni eşya gibi para karşılığı satıyordu. Sessiz kaldım. Buna da sessiz kaldım. Tekrar en iyi yaptığım şeyi yaptım. Zaten ben kimdim ki. Para karşılığı satılan bir MAL. Dolu gözlerimi bir tarafı incelmiş olan halıya çevirdim. Acıyordu, canım gerçekten çok acıyordu. Hissizleşmiştim. Hislerime bile hissizleşmiştim. Hiç bitmeyecek bir kışın ortasında buluyordum kendimi. Lapa lapa yağan kar insan ürpertecek kadar beyaz ve hızlı. Ona dokunmaya kıyamıyorsun ama o senin üstüne yağdıkça üşüyorsun, ta ki soğuktan ölene kadar. Ben bu ölümü kaldıramazdım. Ne olursa olun mutlu olduğum günleri göremeden ölemezdim. Eğer dayanıyorsam, beni ayakta tutan bu hayalin sayesinde.
Dolan gözümden bir yaş aktığını artık hissedince elimi kaldırıp hızlıca sildim. Çünkü ailemin karşısında ağlayarak aciz duruma düşmekten nefret ediyorum. Aile demek her ne kadar doğru olursa.
"Eylül sen yarın dünürlerimizin yiyeceği yemekleri yap. uykum geldi ben yatacağım. Zaten senin yüzünden canım çıktı bugün. Almayayım ayağımın altına!" dedi yine umursamaz ve emir dolu sözleriyle. Kafamı sallamakla yetindim. Ne desem boş çünkü. Biliyorum beni anlamayacağını.
Annem ve babam uyumak için odalarına geçtiğinde ben de mutfağa geçtim. Her ne kadar yorgun olsam da üzerimde annem ve babamın kıramadığı bir mutluluk vardı. Tatlı bir mutluluk... ' Evleneceksin ya ondandır.' dedi iç sesim. Otuz iki dişimi sergileyecek bir şekilde gülümsedim. Evleneceğim ya ondandır. Elimi tezgaha dayayarak altında ki yıpranmış dolaptan un çuvalını çıkardım. Kurabiye, poğaça ve kek yapacaktım. Dolaptan da daha önceden sardığımız sarmaları çıkardım. Bu arada size evleneceğimi söylemiş miydim? :)
Akşam ki buruk mutluluğum sabah daha da çok artmıştı. Hatta uyandığımda kapımı kitleyip kına gecesi provası bile yapmıştım. Ta ki annem gelip "kal gız seni istemeye geliyorlar azıcık kendine çeki düzen ver. Evlenecek hala uyuyor. kime diyorum ben!?" diyene kadar. Kafamı duvak gibi örttüğüm örtüyü çekip hemen kapıya koştum. "Tamam kalktım gidebilirsin artık." dedim açmadığım kapının arkasından. bugün gerçekten mutluydum ve bu mutluluğum umarım hiç bitmezdi.
Akşam misafirler gelmeden önce kıyafetlerimi giyip hafif dalgalı, belime kadar olan saçlarımı serbest bıraktım. yüzüm hafif bir şekilde şeftali rengi ruj sürdükten sonra pembe bir göz farı ve rimel sürerek makyajımı tamamladım. Gerçekten güzel olmuştum. Umarım evleneceğim adam da beni beğenirdi. Bir süre aynanın karşısında durduktan sonra anneme yardım etmek için mutfağa geçtim. O da hazırlanmıştı. "Ay dur bakayım sana şöyle. benim kadar olmasa da bir şerler var. neyse odaya geçelim gelirler şimdi."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAYIP #Wattsy2017
Novela JuvenilDerin bir nefes alarak nevresimin bahar gibi kokan kokusunu içime çektim. Artık bu bile bana huzur vermiyordu. Aslında artık bana bu evde hiçbir şey huzur. vermiyordu. Gün geçtikçe içimde oluşan kara deliğin beni yiyip yutmasına izin veriyordum...