Romeo&Juliet

1.7K 90 28
                                    

Hilal ürkek yavaş adımlarla yaklaştı Leon'a. Attığı her adım da Leon'un  boğazında oluşan  yumru daha da büyüyordu. Ya kırmızı bu kadın için yaratılmıştı ya da bu kadın kırmızı için diye düşündü. Öyle bir kırmızı ki bir kor olup yangın gibi kavururken Leon'un yüreğini, aklının ipinin ucu da bilinmeze doğru yol alıyordu.

Büyük bir arzuyla gelen bedenini zoraki gelmişçesine hizaya sokarak karşısına dikildi Hilal Leon'un.

- Geldim işte. Buradayım. Galibiyetini kutlayabilirsin.

-Bugün savaş yok Hilal.Bu yüzden ne mağlup var ne de galip.

- Keşke sözler gerçekleri değiştirebilseydi.

-Biliyorum Hilal. Biz yok saysak ta savaşın devam ettiğini, hala bir yerlerde birilerinin kanının toprağa karıştığını, kimi yeni vatanına kavuştuğu için sevinç naraları atarken kiminin vatansızlıktan biçare olduğunu en az senin kadar ben de biliyorum. Lakin bir gün istiyorum senden. Gerçeklerin kirletmeyeceği kadar temiz bir gün. Bugünü bana ver yalnızca.

Yetmeyecekti biliyordu Leon. Değil tek bir gün bir ömür geçirse yine kanmayacaktı yüreğinin susuzluğu. Hilalin gözleri bir okyanus olup taşsada yüreğinin ıssız çölüne yine de ona hep susuz ona hep aç kalacaktı. Ve her görüşünde o okyanus misali gözleri , asırlarca suya hasret kalmış kızgın kumlar gibi çekecekti içine.

Hilal küçük bir çocuğun annesinden  elma şekeri ister misali mahsun bakışlarını gördü Leon'un. Bir çocuktan aşağı kalmayan bu mahsun bakışlara nasıl olur da direnmek mümkün olabilirdi. Değil tek bir gün ömrünü verse kafi gelir miydi?

Leon'un bakışlarının kendisinde zuhur ettiği yıkıcı etkisini savuşturarak "Pekala. Nereye gidiyoruz? " diye sordu Hilal.

Leon hafif tebessümle Hilale yürüyecekleri yolu gösterdi. Birlikte kordon boyu yürümeye başladılar. Pek az sevdaya düşmüş olmanın telaşı sarmıştı bedenlerini. Sanki yürümeyi yeni öğrenmiş 2 cocukçasına telaşlı ve tedirginlerdi. Yan yana fakat birbirinden bir o kadar da uzaklardı. Hem biraz sonra hiç tanışmıyormuş gibi farklı yollara sapacakmışçasına mesafeli... Hem de yan yana durmaya çekinen, insanların azaldığı bir sokak arasında elleri ve dudaklarını kavuşturmayı bekleyen iki aşıkmışçasına tutkulu...

"Güllerin görebilme kabiliyetlerinin olmayışı sevindirici " dedi Leon, gözlerini Hilal'den alamayarak.

"Şayet görebilselerdi bugün utancından bir kez daha kızarırlardı.
Kırmızıyı bu denli güzel taşımadıkları için..."

Bu sözlerle elbisenin allığı bir kez daha hücum etti Hilal'in yanaklarına. Artık Leon'dan  duyacağı tek bir hoş söze, gözlerine dalan tek bir bakışına direnebilecek takatinin kalmadığını hissediyordu. Leon'un yanında geçirdiği her saniye daha bir güçsüzleşiyor, kalbi emrine karşı gelip kendi yoluna gitmek istiyordu. Dilini zincirlemeseydi adına mantık dedikleri şu illet hastalık o da siyah takım elbisenin hiçkimseye bu kadar yakışmadığını söylerdi Leon'a kuşkusuz.

Tiyatronun önüne geldiklerinde adımlarını sonlandırdı Leon "İşte burası" diyerek... Hilal nereye geldiklerini anlamaya çalışarak etrafını süzerken Leon usul adımlarla tiyatro binasına yöneldi. Hilal'in girmesi için aralık bıraktığı kollarının ümitle sahibine kavuşmasını bekledi ancak Hilal bu davete aldırış etmeden adımlarını hızlandırarak tiyatro binasına girdi.

- Sanata merakın hayret uyandırıcı. Siz askerlerin tek özel zevklerinin silahlar olduğunu düşünürdüm.

- Senden bir konu hakkında yanılabildiğini duymak sevindirici.

Vatanım SensinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin