1.BÖLÜM
14 Ağustos 2009 Suwon (Güney Kore)
Nihayet kestirmeden girdiğim şu ıssız sokağın sonuna gelmiştim. Birazdan Guwansoung mahallesindeki büyük anneciğimle yıllardır birlikte yaşadığımız güvenli yuvamıza kavuşacaktım. Saat çoktan 23.30 olmuştu ve büyükannemin çoktan uyuduğunu tahmin ediyordum. Artık yarın sabah uyandığında yanında benim yattığımı görünce, sürprizim daha da eğlenceli olacaktı. Gündüz beni telefonla arayıp, yarınki milli bayramımız 'Bağımsızlık Günü' dolayısıyla resmi tatil olacağından, onu ziyarete gelip gelmeyeceğimi sorduğunda, daha o anda ona sürpriz yapmaya karar vererek kafenin açık olduğunu ve çalışacağımı söylemiştim. Canım büyükannem...
Üniversiteye başladığımdan beri Seul'da yaşadığım için her tatilde böyle yolumu gözler dururdu. Özelikle de önceden arardı ki, eğer geleceğim kesinse en sevdiğim yemekleri ve tatlıları yapıp, her geldiğim de de 'zayıflamışsın, sararmışsın' diye beni tıka basa yedirip içirip, bir o kadar yemeği de paket yapıp, arkadaşlarımla birlikte Seul'da yiyelim diye yanımda yollardı.
Anneciğim ve babacığım ben henüz dört yaşındayken trafik kazasında vefat ettiklerinden beri birbirimizden başka kimsemiz kalmamıştı. Zaten büyükannem de dedem de tüm aile ve akrabalarını Kore Savaşı'nda kaybetmiş iki yetim olduklarından, kendilerini arayıp soracak kimseleri yoktu. Her ikisi de Kore Savaşı sırasında Türk askerleri tarafından kurulan Ankara Yetimhanesi ve okulunda büyütülmüşlerdi. Bu yüzden onlar için en yakın akraba ve arkadaşları, burada tanışıp birlikte aynı kaderi paylaştıkları ve hayatta kalanlarla hâlâ görüştükleri dostlarıydı. Yetimhanede yaşadığı o yıllara ve anılarına öylesine bağlıydı ki ilk olarak büyükbabamı, ardından da annemi ve babamı kaybettikten sonra 'ben bu evde daha fazla yaşayamam' deyip eski evimizi satarak, geçmişte Ankara Yetimhanesi'nin bulunduğu Guwansoung mahallesindeki bu küçük evi aldı. (1) Yanında minik torunu, anıları ve dostlarıyla birlikte hayatın tüm zorluklarına göğüs gererek, mahallede çalışan kadınların ev işlerini yapıp çocuklarına bakarak kazandığı paralarla beni büyütüp okutmuş ve hiç kimseye muhtaç etmemişti. İşte şimdi benim sıramdı. Bu yüzden tatillerde dahi Seul'da kalıp çalışıyordum. Maalesef okul tatillerinde büyükannemin yanına gelemediğimden, böyle resmi tatilleri değerlendirip ona sürprizler yapmaya çalışıyordum.
Yarın da resmi bir tatil olduğu için işten geç çıkardıklarından, terminalden kalkan son Suwon otobüsüne zor yetişmiş, bu yüzden de gelmem bu saati bulmuştu. Eh, bu kadar geç kalınca da eve bir an önce varayım diye yine büyükannemin sözünü dinleyememiş, beni her zaman uyardığı bu ıssız sokağa girmek zorunda kalmıştım.
Her zaman böyle ıssız ve dar bir sokaktı burası; ama bu gece yanmayan iki sokak lambasının etkisiyle iyice bir kararmış ve daha da korkutucu bir hâl almıştı. Neyse ki sokağın sonuna birkaç adım kalmıştı ve hemen ardından caddeye çıkacaktım. Orası kalabalık, aydınlık ve güvenliydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÖNMEYENLER
Historical Fiction"22-23 Nisan 1951 gecesi başlayan ikinci büyük Çin taarruzlarının şiddeti artarak devam ettiği sırada, Topçu Üsteğmen Mehmet Gönenç'in telsizden duyulan isteği tüm subay ve askerleri şok etmişti. 'Düşman bulunduğumuz tepeyi işgal etti. Çok şehit ver...