Etrafındaki gürültü ve konuşmalar ile dudaklarını aralamaya çalıştı genç adam, ayak parmaklarından yüzüne kadar uzanan bir ateş vücudunu sarmış onu adeta kavuruyordu. Bu acının kaynağı amansızca akan alevden bir şelale gibi olan yarasıydı. Omzunda, saçmaların deldiği eti parçalanmış, vücudundaki tüm dengeyi altüst etmişti. Keşke uyuyup kurtulabilseydi bu acıdan ancak sık sık bilinci yerine geliyor, gözlerini açamasa, dudaklarını aralayamasa dahi acıyı en ufak zerresine kadar hissediyordu. Bir yolu yok muydu bu ateşten şelaleyi kurutmanın?
Günler gibi gelen o uzun zaman diliminin ardından gözlerini nihayet açabildiğinde etraf sessizdi, mavi duvarlı hastane odasının içindeki tek kişi beyaz kıyafetleri içinde orayı burayı toparlayan kızdı. Leon etrafını inceledi, iki kapaklı bir dolap, baş ucunda bir iskemle ve üzerinde sürahi olan bir masadan başka bir şey yoktu. Kız ise ayak ucunda dolaşıyor, kanlı sargı bezlerini bir torbanın içinde topluyordu. Genç adam sağ dirseğini yatağa yaslayarak doğrulmaya çalıştı ancak netice dudaklarından fırlayan acı dolu bir inlemeden başkası değildi. Hilal ona döner dönmez mavi gözlerini gördü, göz kapakları kısılmış, kırmızılaşmıştı, yüzünden solgun olduğu anlaşılıyordu. Leon kendini geri bırakırken Hilal koşar adımlarla yatağın baş ucuna ilerledi, elleri ne yapacağını bilemez bir şekilde elbisesinin eteklerine kenetlenmişti.
"Leon, iyi misin?"
Sorusu genç adamın şaşkınlığa düşmesine neden oldu, ismini bu dudaklarda duymanın verdiği heyecanlı sızıyı bir an yüreğinde hissetti Leon. Ancak kızın sessizliği ile endişelendiğini gördüğünde cevap vermek için çatallaşmış sesiyle konuştu. "İyiyim." Susuzluğun vermiş olduğu rahatsızlıkla bakışları su dolu cama gitti, Hilal hemen anlayıp yan tarafta üzerine beyaz bir peçete örtülmüş bardağı kaparak yarısına kadar suyla doldurdu. Leon tekrar doğrulmak isterken kızın elleri sarıların açıkta bıraktığı tenine gitti ve genç adamın alev almış vücuduna dokundu buzdan elleri. İkisi de ürperirken suyun ateşe dokunduğu an birbirlerinden alıp götürdükleri parçalar düştü Leon'un aklına. Serin ellerin yardımı ile doğrulup bardağı eline aldı, sanki içindeki ateşi söndürecek gibi hızla içti suyu. Tekrar ardına yaslandığında zaman ve mekanı tamamiyle kavramıştı artık, pencerelerdeki zifiri karanlıktan belliydi ki vakitlerden geceydi şimdi, ancak hangi günün gecesi?
Hilal onun içinden geçen soruları anlaşmış gibi tahta iskemleye çöküp konuşmaya başladı. "Kumandan Vasili henüz ayrıldı, dün geceden beri ayılmanızı bekliyordu." Leon babasının bu olayların nasıl vuku bulduğunu en ince ayrıntısına kadar araştıracağını biliyordu, bu sonuç her ikisini de çıkmaza götürebilir, Hilal'in Halit İkbal olduğu ifşa olmasa bile aralarında bir münasebet olduğunu söylemek zorunda kalabilirlerdi.
"Pateras... yani babam bir sual etti mi?" Hilal'in yorgunluktan çökmüş gözleri pencereye döndü, elleri ile oynamaya başlamış, bir anda endişelenmişti sanki. Leon'un içini derin bir korku kapladı, ya Hilal kendini ele verecek bir şey söylediyse ne yaparlardı? Ancak bu ihtimal pek zayıftı, babası böyle bir şeyi sezdiği anda kızı tutuklardı. Düşünceleri ardı ardına sıralanırken genç kız güçlükle yutkundu ve ona döndü, "Hastaneden dönerken sizinle tesadüf ettiğimi söyledim, ancak bana inanmadılar elbet. Ateş açan askeri de sorgu ettiler, o da sokakta yürümekte olduğumuzu söylemiş. Neden böyle dedi bilmiyorum, belli ki biri tembihlemiş kendisini bu konuda." Leon'un aklında sadece Albay Cevdet vardı ancak o kızını bu müşkülden kurtarmak için kumandanına iş çevirmezdi, bunu yapmayı kesinlikle göze alacak birisi değildi. "Annem biliyor mu?" diye sordu genç adam hemen, Hilal kadının dağılmış hali gözlerinin önüne gelirken başını salladı. "Pek bir müteessir oldular, ona da Kumandan Vasili'ye ne dediysem anlattım ancak bana inanmadıkları gözlerinden belliydi, sonra apar topar çıkıp bir vakit sonra geri döndü." Annesi gayet zeki bir kadındı, Leon'un hislerini sezmesi, üniformayı çıkarmasının nedenini ve bu olayı gayet de birbirleri ile ilişkilendirmiş olacaktı ki gidip askeri bir de kendisi sorguya çekmişti. Başka ihtimal kalmıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kıyamet ► Vatanım Sensin
FanfictionŞimdi her şeyin bittiği yerdeyiz, sonsuz tutsaklığım başlıyor. Artık kuşları duyamıyorum, yıldızları göremiyorum, toprağı hissedemiyorum. Ölümün arzusu içinde yanıp tutuşuyorum ve senin açlığınla yok oluyorum. 3.02.2017