1: | Kanatlanıyor İçimden Binlerce Siyah Kelebek.. |

22 7 0
                                    

-Bunu hak edecek ne yaptın?
+Bilmiyorum.
-Neden ağlıyorsun?
+Canım acıyor.
-Bu defa büyük kaybettin.
+Alay edeceksen.
-Alay değil. Bunu kendine kendin yapıyorsun.
+Başlama yine.
-Ortalığı biraz da sen kır, biraz da sen dök. Kendini harap etmekten vazgeç. Biraz da canını yakanların canını yak. Kus tüm pisliklerini yüzlerine.
+Bunca yıl diğerlerine benzememek için uğraştım. Şimdi sırf kalbim acıdı diye.
-Kalbin acımadı. Çünkü kalp falan kalmadı ortada. Öldürüyorlar. Yok ediyorlar seni. Görmüyor musun?
+Bu kadar hassas olmamalıydım.
-Onlar bu kadar zalim olmamalılar. Neden izin veriyorsun buna, bu kadar mı kıymeti yok canının?
+Var ama kendim uğruna başkasını harcayamam.
-O zaman ömrünün sonuna dek, bir odada dizlerini kendine çekip, annen duymasın diye nefesini tutarak ağlamaya mahkumsun sen.
+Tamam.
-Özür dilerim.
+Dileme, haklısın.
-Yine aynını yapıyorsun.
+Demiyorum bir şey.
-Mesele de bu ya. Bir şey dememen. Öldürüyorlar kızım seni. Ne olursa olsun hoşgörü ile karşılamaya alıştırmışsın bunları. Hata yapmaktan çekinirler mi? Canını acıtmaktan, yarana tuz basmaktan çekinirler mi? Ağzını açıp bir şey diyecek olsan zeytinyağı gibi üste de çıkar bunlar. Verme bu toleransı. Canın acıdı mı, bas tekmeyi. Kime ihtiyacın var senin? Annenden başka kime?
+Sus.
-Susmuyorum. Değiş artık. Bu devirde senin gibi insanlara yer yok. Ya değişirsin ya da.
+Ya da?
-Ya da bir kere değil bin kere öldürürler seni. Yaşayarak ölmek ne demek öğretirler.

Gözlerime bakarak bu ses kaydını dinletti bana. Telefonu masanın üzerine koyup, kendisi koltuğa oturdu. Bakışlarını tekrar benim üzerime kilitledi. "Hatırladın mı bu konuşmayı?"  diye bir soru yöneltti bana.  Cevap vermeden bir süre maviliklerine baktım. "Hayır."  diye net bir cevap verdim. Koltuktan kalkarak bana doğru yaklaşmaya başladı. Ellerini pantolonunun ceplerine koyarak, bakışlarını depoda gezdirdi. "Hatırlıyorsun Minik." diye bir cümle döküldü dudaklarından. Evet, hatırlıyordum. Bu konuşma sayesinde kendimi bulmuştum ben. O an hissettiğim acıyı, şu an iliklerime kadar tekrar tekrar hissediyordum. "Bana, Minik demekten vazgeç." bu cümleyi söylerken, her bir kelimenin üstüne basarak söylemiştim. "Beni geçmişim ile vurmaya çalışarak aptallık yapıyorsun. Seni, mahvederim Ateşoğlu."  "Oyun istiyorumdur belki Güzelim. Alev alev yanacak olan kalpler ve gerçekler." dikkatle dinledim söylediği her kelimeyi. Oyun mu istiyordu? Pekâlâ. "Bu oyunda sen yanacaksın Ateşoğlu, ben değil." demem ile beni saniyeler içinde belimden tutup kendine çekti. Vücudum, onun vücuduna yaslanmış durumdaydı şu an. Yüzünü boynuma yaklaştırarak eli ile belimi daha çok sıktı. "Cesaretine hayranım Demirkan. Ama bu oyunda, ikimiz de yanacağız." Dudaklarını boynuma sürterek konuşmaya devam etti. "Her saniye o ateşi hissedeceksin. Ve, bu oyunda çıkış yok. Sonu olmayan bir oyun ve acı." Kasıklarına tekme attığımda, boş zamanına geldiği için geriye doğru sendeledi. "Yanacak olan kalpler, bedenler değil. Vücudunu ve ellerini benden uzak tut. Bana tekrar dokunursan, oyun başlamadab seni yakıp kül ederim Ateşoğlu." diyerek deponun çıkışına doğru ilerledim. Arkamdaki bakışlarını hissediyordum. Depodan çıkarak, arabama doğru ilerledim. Arabama binip, butiğe doğru sürmeye  başladım. Canfes'e mesaj atarak yanına geliyor olduğumu haber verdim.

Yarım saat sonra arabayı park edip butiğe giriş yaptım. Canfes'in güler yüzü ile beni karşılamasına alışmıştım. "Hoş Geldin, Çil." dediğinde yüzümü buruşturdum. "İsmimin sonundaki iki harfi söylemek bu kadar mı zor CanEfes?" diyerek güldüğümde hafif gülümsedi. "Sende bana CanEfes demekten vazgeç."  "Seni sinir etmek varken, neden o lakabı söylemeyeyim ki?"  "Çok gıcıksın Çilay. Uğraşamayacağım seninle." diyerek kendi odasına gitti. Peşinden giderek odasına girdim ve koltuklardan birine oturdum. "Neyin var?" diye bir soru yönelttim. Üzgün olduğu belliydi. Dudaklarını büzerek: "Efdal benden ayrıldı." dedi. Gözlerimi devirdim. "Sevmediği belliydi zaten Canfes, hiç boşuna üzülme." "Ama hiç yanmadığı kadar canım yanıyor.." Kaşlarımı çatarak ona baktım. "Çünkü sen, nerede olmadık adam var onu seversin. Anlıyor musun? Sen nerede senin canını acıtacak, kendine bağlayacak, kendisini hayatının merkezi yaptıracak, ondan başka bir şey düşündürmeyecek adamlar, oradasın. Hiç ağlama. Hiç ağlama diyorum. Kaldır kafanı, bak bir aynaya. Kaldırsana." Elim ile hafif çenesinden tutup kafasını kaldırdım. "Acıma kendine, bak bir. Ne kadardır gülmediğinin farkında mısın? Bu yüzün neden hep asık? En güzel zamanlarını böyle mi geçireceksin? Yapma Allah aşkına, değer mi? O seni üzüyorsa zaten sevmemiştir. Sevseydi, dayanamazdı." Çenesini elimden kurtarıp başını sağa doğru çevirdi. "Sana diyorum Canfes. Canın yanıyor,evet. Hissediyorum. Görüyorum. Ama yapma. Anlıyor musun? Yeter. Güçlüsün sen." Ağzını büküp, kafasını sağa sola salladı. "Ağzını büküp, kafanı sağa sola sallama öyle, gayet güçlüsün. Onsuz yapabileceğini ikimiz de biliyoruz."  "Yapamam.." diyerek ağlamaya devam etti. Derin bir nefes aldım. "Neden yapamayacaksın ki? Söyle bana. O kim ki? Kim o? Kaç aydır hayatında, kaç senedir birliktesin?" dediğimde cevap vermedi. "Cevap veremezsin. Daha önce de aynısı oldu. -Onsuz yapamam.- dediğin kim var şimdi yanında? Hiç. Aklına bile gelmiyorlar. Bu da aynısı. Bu da öyle. Uğraştın işte yeter. Umurunda olsaydın, biraz olsun umursasaydı seni o da uğraşırdı. Kendini kahretme boşuna. O öyle biri, değiştiremezsin. Onu böyle kabul ettin."  "Dayanamıyorum Çilay..." diye mırıldandı. "Dayanamıyorum diye mırıldanma. Ben anlıyorum tamam da, o anlamıyor. Anlasaydı zaten böyle olmazdı. Yazık gözlerine. Sen ne olduğunu bile bile başladın. Sen yaptın kendine. Sil şu göz yaşlarını n'olur." Parmaklarım ile göz yaşlarını sildim. "O benim herşeyim Çil.." diyerek dolu gözler ile bana baktı. "O benim herşeyim demekten vazgeç. O senin için son, ama sen onun için öyle misin? Öyle miymişsin, sordun mu hiç? O da senin gibi hayaller kuruyor mu? O da geleceğinde seni yanında istiyor mu? O, seninle hiç sabah kahvaltı yapmak istiyor mu? Yediği, içtiği, gördüğü her şeyde aklında mısın? O da seni herkese anlatıyor mu? O da, ismini duyduğunda amaçsızca gülümsüyor mu? O da senin gibi kör kütük seviyor mu?" cevap vermeden bana bakmaya devam etti. "Evet desene. Söyle hadi. Söylersen susacağım da, diyemiyorsun. Kaybetmekten korkuyorsun. İlk defa korkuyorsun. Çok korkuyorsun. Ağlama n'olur, benim içim yanıyor. Onu nasıl sevdiğini biliyorum, herkes biliyor. Ama bazen seversin, ötesi olmaz. Sen söylemiştin bunu." Kollarını boynuma dolayarak ağlamaya devam etti. Ellerim ile sakinleşmesi için hafif sırtını okşadım. Yarım saat kadar o pozisyonda durduk. Telefonuma gelen mesaj ile, sarılmayı bırakmak zorunda kaldım. Mesajı kimin attığına baktığımda Eflin'dendi. "Mekana gel." diye yazmıştı. Kim bilir yine ne karın ağrısı vardı. Gözlerimi devirerek telefonu cebime koydum ve Canfes'e döndüm: "Hiç istemiyorum ama, gitmem gerek canım." diyerek vereceği tepkiyi bekledim. Yapmacık bir gülüş yerleştirerek yüzüne: "Tabii canım. Git sen. Ben de işlerin başına dönecektim birazdan zaten."  "Tamam. Üzülmeyi de kes CanEfes." dediğimde güldü. "Kestim Çil." dediğinde gülerek yanağından öptüm. Arabanın anahtarlarını masadan alıp, odasından çıktım. Butikden de çıkıp arabaya bindim.

15 dakika sonra mekanın önüne gelmiştim. Arabadan çıkıp, kapıyı da kilitledim. Mekanın girişine doğru ilerlediğimde, etraf sessizdi. İçeriye girdiğimde kimse yoktu. Çantamı masalardan birine bırakıp, Eflin'i beklemeye başladım.  "Hoş Geldin, Demirkan." diyip, gülerek karşımda duran Eflin'e baktım. Gözlerimi devirdim. "Boş yapma. Ne söyleyeceksen, çabuk söyle."  "Pekâlâ." elindeki zarftan bir kaç tane fotoğraf alıp yüzüme fırlattı. Refleks olarak gözlerimi kapatmıştım. Sinirle gözlerimi açarak: "Bunlar ne kızım?!" sesimi yükselterek soru yönelttim. "Kendin bak, anlarsın." dediğinde yerdeki fotoğraflardan birini elime aldım. Bu fotoğraflar.. Sabah Alkan'ın,  bana yaklaştığı anki fotoğraflardı.. Sesli bir küfür savurdum. "Alkan'ı, nereden tanıyorsun?" diyen Eflin'e döndüm. Gözlerindeki öfkeyi görebiliyordum. "Seni, ilgilendirmez Eflin." "Beni, gayet de ilgilendirir Çilay. Nereden tanıyorsun onu dedim?!"   "Sevgilisiyim." diye bir ses duyuldu arkamdan. Bu ses.. Ona aitdi.. Dediği şeyi yeni kavradım ve itiraz etmek için tam ağzımı açacakken beni belimden tutup kendine doğru çekti. Kulağıma "Rol yap." diye fısıldadı.  "Bu kadar şaka yeter. İkiniz de bir-birinizi nereden tanıyorsunuz?" diye soran Eflin'e yönelttik bakışlarımızı.  "Şaka mı? Şaka olmadığını senin için kanıtlamamızı ister misin Eflin?" diyen Alkan, beni bir anda kendine doğru çevirdi. Gözlerim hemen maviliklerine kilitlenmişti.  Yüzüme yaklaşarak "Karşılık ver."  diye mırıldandı ve dudaklarını dudaklarıma bastırdı. Ben gözlerim açık öylece duruyordum ve beynim şokun etkisi ile ne yapacağım hakkında bana hiç yardım etmiyordu..

Evet! İlk bölüm de sonunda yayımlandı! Beğenirsiniz umarım. Hepinizi seviyorum.💙

Ha, bu arada Çilay Demirkan'ın facebook'ta parodi hesabını açtım. Alkan Ateşoğlu'nun da parodisi olmak isteyenler, özelden bana yaza bilirler. Henüz erken olabilir ama, olaylar geliştikce parodi ortamında da hikayeye göre hareket edeceğiz.

Medyada Alkan var.*-*

Çilay Demirkan'ın, ASK.fm hesabı: https://ask.fm/Siyah_Ruhlu_Melek

Altın Bulutlar.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin