Allah derki; kimi benden daha çok seversen onu senden alırım.
Sanırım benimki de öyle olmuştu.
Saat sabahın dördü. Neredeyse güneş doğmak üzereydi. Bense hala uyuma çabası içerisindeydim. Sanırım bu onsuz uyumaya çalıştığım 27. geceydi. Beni öyle bırakıp gidisinin, terk edişinin yalnız bırakışının tam tamına 27. gecesiydi. Yatağın içinde bir sağa bir sola dönüp duruyorum. Uykunun gelmesi için çaba harcamaya devam ediyorum ama olmuyor. O lanet uyku bir türlü gözüme girmiyordu. Kalktım, balkona çıktım ve bi sigara yaktım. Sigaramın sonuna geldiğimde güneşin yeni doğduğunu fark ettim. Gidip kendime bi kahve yapıp güneşin doğuşunu izlemeye karar verdim. Nasılsa birkaç saat sonra hazırlanıp okula gitmem gerekiyordu. Kahvenin yanında bi sigara daha yakıp güneşin doğuşunu izledim. Daha sonra başımı masaya yaslayıp düşüncelere daldım. Ne olmuştu böyle de beni terk etmişti. Ne olmuştuda beni öylece bırakıp gitmişti. Yada neden herkes beni bırakıp gidiyordu. Ailemde beni 1 sene önce o acı kaza ile yalnız bırakıp gitmişti. Annem, babam, abim onlarda beni yalnız bırakıp gitmişledi. Bu evde tek başıma yaşamak zorunda bırakmışlardı. Bu hayata tek başıma göğüs germek zorunda bırakmışlardı. Ben düşüncelerle boğuşurken alarmın sesiyle kendime geldim. Saat 7'ydi. Kalkıp odama doğru ilerledim. Dolabımdan okul formamı çıkarıp yatağının üzerine koydum. Üzerimi değiştirmeden gidip elimi yüzümü yıkasam iyi olacaktı. Banyoya doğru ilerleyip elimi yüzümü yıkadım. Aynaya baktığımda karşımdakinin ben olduğuma inanmak güç oluyordu. Çökmüş ve morarmış göz altları solgun yüz ve artık hiç umutla bakmayan gözlerim. Tamamen benden bir başkasını gösteriyordu sanki bana. Buna çok fazla takılmamaya çalışarak banyodan çıktım. Daha sonra üzerimi değiştirip tekrar banyoya geldim. Saçımı tarayıp maşayla hafif dalgalar yaptım. Aynaya baktığımda siyah saçlarımın dalgalı haliyle belime yakın olduğunu fark ettim. Uzun saçı kendime yakıştırıyordum. Ardından makyaj yapmaya karar verdim. Pek fazla makyajı sevmesemde bu suratla okula gidemezdim. Fondaten sürdükten sonra göz makyajla baya uğraşmıştım. Son olarak parlatıcımı sürüp aynaya baktığımda yüzümde sahte bir gülümsemeyle tüm acılarım fiziksel görüntü olarak kapanmıştı. Odama Çantamı almak için gittiğimde boy aynasıyla karşı karşı geldim. Durdum ve kendime baktım. Bu ben miydim? Bu kadar zayıfladığımın farkında değildim. Beyaz tenimi hiç bu kadar solgun görmemiştim. Açık kahverengi gözlerim tamamen umut ışığını kaybetmiş gibi bakıyordu artık hayata. Siyah okul formasının içinde bu solgun görünüşle tam bir canlı cenaze gibiydim. Daha fazla kendimi üzmeyi kesip çantaya yöneldim. İçine bi tane defter attım ve çıkmak için odadan kapiya yöneldim. Telefonuma gelen mesaj sesiyle onu unuttugumu hatırlayıp dönüp telefonumu aldım. Gelen mesaja baktım.
GÖNDEREN; BURAK
Günaydın Eliz. Seninle konuşmam gereken şeyler var? Okula biraz erken gelirsen sevinirim.Mesajı okudum ama bir anlam veremedim. Burak benimle ne konuşmak istiyor olabilirdi ki. Yoksa Akınla ilgisi var mıydı konunun? "Başka ne olabilirdi ki aptal kız" dedim kendi kendime. Burak Akın'ın kardeşi olarak gördüğü sayılı kişilerden biriydi. Kesin Akınla ilgili bişeyler vardı bildiği. Mesaja cevap vermek yerine koşarak kapıya gittim ve portmantodan ayakkabılarımı alıp giydim. Okula doğru hızlı hızlı yürümeye başladım. Okul ve evin arası 20-25 dakikalık bi mesafeydi. Hızlı hızlı okula yürüyor fakat bir yandan da kendimi kuruyorum olacaklara. Okula vardığımda Burak'ın okul bahçesinde bulunan bankaların birine uzandığını fark ettim. Hemen yanına gidip Burak'i dürttüm. Gözlerini açmadan bana cebinden çıkarttığı kağıdı uzattı.
Kağıtta: Saat 8'de sahilde. yazıyordu. Burak'a kafamı kaldırıp baktığımda "sanırım geri döndü " dedi gülümseyerek. O an hissettiğim duyguėnun tarifi yoktu. Özlem, kırgınlık, kızgınlık, aşk ve daha bir çok tarifi olmayan duygu. Boğazım kurumaya başlamıştı. Aklıma beni bırakıp gittiği o gece gelmişti. Ona ne kadar yalvarmıştım oysa ki gitme diye...