∞3∞

125 15 4
                                    

MULTİMEDİA POYRAZ :))

Denizin kokusu… Bana her zaman huzur vermiştir. Umursamadan ıslak bankın üzerine oturdum. Abime bu zamana kadar bir sürü tedavi çeşidi uygulamıştık. Kısa süreli iyileşmeler olmuştu ama her seferinde eski haline döndü. Acaba oda arkadaşıyla anlaşabilecekler miydi? Ya da konuşacaklar mıydı? Bilmiyorum.

İki saattir çalan telefonumu cevapladım.                                                                                                                “Efendim Hira” dedim bıkkın sesle.                                                                                                                                “Neyin var senin? Sesin iyi gelmiyor.” Ben mi fazla belli ediyordum yoksa Hira mı çok duyarlıydı. “Buluşalım mı?” Birisiyle konuşmaya ihtiyacım vardı. “Tamam canım Baharat Kafe uygun mu?” Normalde bu kadar ciddi konuşmazdık, ruh halim sağ olsun(!)                                                                                                    “Uygun” deyip cevap vermesini beklemeden yüzüne kapattım. Denizin kokusunu bir kez daha içime çekip arabaya binip Baharat Kafeye doğru sürmeye başladım. Kafenin önüne gelip arabayı park ettikten sonra kafeye doğru yürümeye başladım. İçeriye girdiğimde burnuma dolan baharat kokusuyla kafe isminin neden baharat olduğunu anladım. Gerçekten hoş bir yerdi. İçeriye göz attığımda Hira’nın havada sallanan elini gördüm. Ona doğru yürüyüp karşısındaki kahverengi sandalyeye yerleştim.

“Hoş geldin canım” dedi beni öperken “Hoş bulduk” diye karşılık verdim.                                                      “Telefonda sesin fena geliyordu. Abinle ilgili mi?” diye sorunca gözlerim tekrar dolmaya başladı. “Anlatmak ister misin?” Başımı onaylarcasına sallayıp anlatmaya başladım. Bütün olan biteni anlattıktan sonra soğumuş olan kahvemden bir yudum aldım. Biz bu kahveyi hangi ara almıştık? Kafam fazlasıyla dağınıktı. Şuan ihtiyacım olan tek şey uyku.

“Benim dinlenmeye ihtiyacım var. Yarın okula gelmeyebilirim. Görüşürüz.” Elini omuzuma koyup “Tamam  canım dinlenmene bak. Görüşürüz.” Deyip ayrıldık. Arabama binip eve doğru sürmeye başladım. Eve geldiğimde, anahtarla kapıyı açıp, içeri girdim. Uyumadan önce banyo yapmak iyi gelecekti. Bir saat boyunca sıcak suyun altında kalıp yeterince buruştuğumu anlayınca, durulanıp çıktım. Pijamalarımı giyip, bütün günün verdiği yorgunlukla kendimi yatağa attığım gibi uyumam bir olmuştu.

...

Ahh! Bu nasıl rüyaydı böyle. Gördüğümden beri aklımdan çıkmayan yeşilleri görmüştüm. O çocuğun ne yaşadığını kesinlikle öğrenmeliydim. Başucumdaki saate baktığımda saat 11’e geliyordu. Ne kadar da uyumuştum. Aman zaten okula gitmeyi düşünmüyordum.

Banyoya girip sabahları olan rutin bakımımı yaptıktan sonra dolabımın karşısına geçtim. Yaklaşık 10 dakikalık bakışmanın sonunda bordo mini etek ve siyah kazağımda karar kıldım. Hafif bir makyaj yapıp, aşağı indim. Her zamanki üşengeçliğimle dışarıda bir şeyler atıştırırım diyerekten, siyah deri botlarımı ve ceketimi giyip, kendimi dışarı attım. Bugün hava düne kıyasla daha açıktı. Arabama binip 20 dakikalık bir yolculuk sonunda hastaneye vardım. Hastaneyi görünce bile ruhumu kaplayan sıkıntıyı göz ardı edemiyordum. Gerçek şu ki  görünce bile sıkıntıya düşüren hastanede abim kalıyordu. Kurtulacaktı, benim de yardımımla kurtulacaktı. Daima ona destek olacaktım.

Hastaneye girdiğimde vakit kaybetmeden asansöre bindim ve 2.kata çıktım. Kapının önüne geldiğimde geldiğim de karşılaştığım haykırış ve ağlama karışımı sesle irkildim.

Korkuyla kapıyı açacakken, aceleyle bir erkek bir kadın hemşire benim burada kalmamı söyleyip içeri girdi. Biri içerde ne olduğunu açıklayabilir mi acaba? Kırılma seslerinden sonra bir sessizlik oldu. Bir kaç dakika sonra az önce içeri giren erkek ve kadın hemşire dışarı çıktı. Tek fark erkek hemşirenin biraz önce olmadığına emin olduğum gözündeki morluktu. Telaşla önümden geçen kadın hemşireyi durdurup “İçeride ki sesler neydi?” derin bir geçirip “Poyraz Bey yeniden kriz geçirdi. Şimdi sakinleştirici verdik. Başka bir zaman ziyaret etseniz daha iyi olur.” Dedi ve hızlı hızlı yürümeye başladı. Koridorda kaybolana kadar arkasından baktım.

Yeşil gözlü çocuğun adı Poyraz‘dı demek. Poyraz hakkındaki gerçekleri öğrenmenin vakti gelmişti. Hızlı adımlarla Doktor Talat Bey’in odasına geldim. Kapıyı tıklatıp, boğuk çıkan “gel” sesiyle içeri girdim.

“Buyrun Nehir Hanım” “Imm. Merhaba” derin bir nefes alıp konuşmaya devam ettim “Sakıncası yoksa abimle beraber aynı odada kalan kişinin kim olduğunu ve hastalanma-delirme- nedenini öğrenebilir miyim?”

“Poyraz Taşer. 19 yaşında. 7 ay önce hastanemize yatırıldı. Hastaneye gelmesinden 35 gün önce sevgilisini kaybetmiş. Trafik kazasında. Arabayı kendisi kullanıyormuş. Denilenlere göre kız yani sevgilisi kendi kollarında can vermiş.” Duyduklarımla beraber kanım donmuştu. Kollarında sevgilisi ölmüştü. Bu korkunç bir şey. Teşekkür edip kendimi odadan dışarı attım. Hastaneden çıktığımda yeni bir karar almıştım. Abimle beraber Poyraz’a da yardım edecektim. Etmeliydim…

Yardım Edebilir Miyim ?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin