Sabah gözlerini sol tarafındaki hareket ve ağır sigara kokusuyla açmıştı Jeongguk. Görüş açısına giren ilk şey, abisinin sırtı ve düşük omuzlarından havaya doğru süzülen boğucu sigara dumanıydı."Karnım aç, Jeon." arkasını dönmeden çatallı sesiyle konuşmuştu. Yeni kalkmış olmalıydı. Çünkü sabahları kalktığında yaptığı ilk iş kemikli parmaklarının arasına bir dal sigara sıkıştırmak olurdu.
Emrivaki konuşmaya bayılırdı. O kadar çok severdi ki gençliğinin baharındayken bile ağzından tek bir rica cümlesi çıkmazdı onun. Daha da kaba bir adam olmuştu büyüdükçe.
"Tamam, hyung. Bir şeyler hazırlarım."
Ayaklarını yatağından sarkıttı istemeyerek ve hızlı adımlarla mutfağa indi. Gördükleri karşısında kaşları çatılmıştı. Bira şişeleri tezgahın üzerinde dizili, yediği ve birazını yerlere döktüğü cipsler de onların yanında kendini gösteriyordu.
Elinden geldiğince toparlamaya çalıştı Jeongguk. Kaşlarına dökülen birkaç saç tutamı alnına yapmışmıştı.
Buzdolabını açtığında uzun süredir krep yapmadığını fark etti. Yoongi krep severdi. Özellikle sabahları.
Tabakları masaya teker teker yerleştirme işlemi bittiğinde, abisi mutfağa girmişti uyuşuk adımlarıyla. Gerekmedikçe konuşmaz, karşısındakinin yüzüne dahi bakmazdı. Bu yüzden Jeongguk pek bir şey demesini beklemiyordu.
Bir süre sonra tabağındakileri bitirip, kendisini odasına kapattı tekrardan Yoongi.
Ortalığı toplama işi her seferinde Jeon'a yüklendiği için artık ses çıkarmıyordu. Fazlasıyla alışmıştı bu duruma.
Odasına çıktı ve masasına bıraktığı telefonunu kapıp yatağa yatıverdi. Tüm gün öylece yatmaktan şikayetçiydi fakat okulu tatilde olduğu için yapacak pek bir şeyi de yoktu. Birkaç arkadaşı vardı elbet, lakin onlar da aileleriyle vakit geçiriyorlardı.
Biriken gereksiz fotoğrafları temizlemek için galerisine girdiğinde, bir video gözüne çarptı. Eski bir videoydu ve bu videoyu nereden telefonuna attığını bile hatırlamıyordu. Tereddüt ederek tıkladı videoya.
"Beni bekle, Gi!" bahçede kendisinden biraz daha uzun olan çocuğun peşinde söylenerek koşturan minik bir çocuk.
"Çok yavaşsın Kook." büyük olan sonunda vazgeçip koşuşturmayı bırakmış ve arkasını dönüp kollarını açarak miniği yakalayıp, gıdıklamaya başlamıştı. Kahkahalar arasında nefes almaya çalışıyorlardı.
"Yavaş olun, bir yerinizi inciteceksiniz."
Kameranın açısı balkon kapısının önünde bu iki çocuğu izleyen anneye dönmüştü. Önlüğünün iplerini açıyor, bir yandan da gülüşen çocuklara şefkatle bakıyordu.
Bildirim panelinden gelen mesaj ile kendine gelmişti Jeongguk. Dolan gözlerini birkaç kere kırpıştırdı.
JIMIN: Jeongguk.
JEON: ?
JIMIN: Yoongi evde mi?
Hayal kırıklığına uğradığını hissetmişti Jeongguk. Bunu neden kendisine sorduğuna da anlam verememişti.
JEON: Evet.
JIMIN: Tamam.
[görüldü]
Çoğu zaman yaptığı gibi Jimin'in buraya geleceğini anlamıştı. Hızla yatağından kalktı ve dolabının kapağını açarak uygun bir şeyler bulmaya çalıştı. Birkaç saniyeliğine de olsa pijamalarıyla görünmek istemiyordu.
Krem rengi bol bir tişört ve bacaklarının şeklini fazla belli etmeyecek siyah bir pantolon.
Bir süre sonra kapı çalınmıştı.
"Hoş geldin."
Gülümseyerek cevapladı Jimin. "Hoş buldum.""
Geriye çekildi ve kapıyı biraz daha aralayarak içeri girmesini işaret etti küçük olan. Jimin içeri girmiş, kollarının arasında tuttuğu ince ceketi koltuğun üzerine kabaca atarak etrafına bakınmıştı. Üzerinde incecik kollarını belli eden siyah kısa kollu bir tişört ve altında da tıpkı tişörtü gibi siyah olan eşofmanı vardı. Aceleyle evden çıkmış gibi görünüyordu, saçları dağınıktı. Fakat bu haliyle bile göz alıcıydı.
"Yoongi odasında mı?"
Burukça gülümsemek için zorladı kendini Jeongguk. Dudaklarını kıvrıldığı kısımlar titriyordu belli belirsiz.
"Odasında."
Odasında her zaman kapalı tuttuğu perdeyi araladı Jeongguk. Camın kenarına yaslandı. Hava kapalıydı, kulaklığını taktı. Kulaklarına nüfus eden bu hüzünlü tını burnunun daha da sızlamasına sebep oluyordu.
Tıpkı denizin, kendi dibindeki çakıl taşını sevmesi gibi seviyordu onu. Pek çok şeyin bambaşka olmasını istedi yağmur göz kapaklarına yağarken.
Birkaç satır doldurabildiği küçük not defterini aldı eline tekrar. Yanaklarını sildi hafifçe, Gözyaşları kağıttaki mürekkebi dağıtmıştı.
"Önemi yok." dedi kendi kendine titreyen sesiyle.
Tam tersine, çok önemliydi. Öyle üzgündü ki, o kadar büyük bir hüznü sırtlanmıştı ki o an ölmeyi istedi.
İşitmeye alıştığı sesler kesilip, koridorun sonundaki kapı yavaşça açıldığında, kulaklığını çıkardı. Odasının kapısına doğru ilerledi ve sessiz olmaya çalışarak küçük aralıktan olacakları izlemeye çalıştı.
"Gidiyorum." dedi ve arkasını dönüp suratına bile bakmadan aşağı indi. Sarılmadan, birkaç sevgi sözcüğü bile ithaf etmeden. Yoongi ise onu geçirmek için yeltenmemişti bile.
Abisi de odasının kapısını kapatıp gözden kaybolduğunda, koridora çıkıp Jimin'e yetişti. "Geçireyim seni."
Birkaç saniye afallamış gibi küçüğünün yüzüne baktı büyük olan. Dudakları aralıktı yine, hep bir şey söyleyecek gibiydi ve Jeongguk tek bir kelimesi için dizlerine çökmek için hazırdı.
"Teşekkürler, Jeongguk."