Pamuklu Şeker

1K 55 11
                                    

Teğmen ve albay atları üstünde görevden dönerken her biri kendi alemindeydi. İki adamı da ayrı fırtınalar almış, sürüklüyordu. Bir bilseler birbirlerinin düşüncelerini... Ne olur? Omuz omuza dertleşirler mi yoksa baba kızının başka bir adama bakma ihtimalini kaldıramayıp kıskanır mı?

İkisi de bir pamuk şekercinin bağırması ile kendilerine geldiler. Öyle içten bağırıyordu ki adam, insanın içine bir pamuk şeker alma isteği geliyordu. Leon yavaşça gülümsemişti, diğer adamın tebessümü ise daha acı doluydu. Kızından kalan anılar, o anılarla yaşayan adam yine geçmişe gitmişti.

"Kızım! Bu kadar yenmez dedim ama. Bak hasta oldun."

"İnsan pamuklu şekerden hasta olmaz ki! Bulut onlar hem. Pembe bulutlar. Gökyüzü insanı hasta etmez! "

"Az yemen lazım, çok yersen hasta oluyorsun. Senin tabiatın pamuk şekeri sevmiyor."

"Ama ben seviyorum o niye sevmiyor? O neden böyle boncuk boncuk yapıyor yüzümü? Sen demez misin sevdiğin şeyler için mücadele et. Neden tabiatım sevmiyor? Neden? Neden? Banane! Sevsin."

Cevdet gülümseyerek yatakta yatan kızına baktı. Şenlikteki pamuk şekeri çok abartmıştı kızı. Oysa hiç yememesi gerekiyordu. Batılıların 'alerji' dedikleri bir şey vardı kızında. Yediği zaman ateşi çıkıyordu. Fakat bu inatçı serçesi dinlemiyordu işte.

"Sevmemek zorundasın sana acı verecek, hasta edecek seni."

"Seviyorum, pek çok seviyorum ben. Neden sevmemek zorundayım?"

"Hmm, başka bir şeker alayım sana onun yerine?"

"Hayır, ben sadece pamuklu şekeri seviyorum. Neden onu almıyorsun?"

"Bazen sevdiğimiz şeyler ile yapmamız gereken şeyler çelişir."

"O zaman ne yapacağım? Mantığım ve kalbim çelişirse?"

"Bilmem."

"Ne demek bilmem? Benim babam her şeyi bilir."

"Bence biz erkekleri fazla büyütme. Kahraman falan değiliz. Biz de senin gibi çocuklarız."

"Ben pamuklu şeker istiyorum. Madem sen de çocuksun bana pamuklu şeker al."

Sonra Hilal'i pamuk şekerden hiç vazgeçmemişti. Bir-iki ay direnmiş, son hastalığında herkesin ısrar ile bırakmıştı. Fakat asla ağzına başka bir şeker sürmemiş, bunu yapmayı pek sevdiği pamuklu şekerine ihanet olarak almıştı. Hiçbir zaman vazgeçmemiş ama hiç bir zaman yiyememişti.

Onlar atları üstünde karargaha giderken Hilal de arkadaşına kavuşmanın verdiği sevinçle meyhanede gülümsüyordu.

"Ah, Hilal arkadaşım. Hemşirem, görmen lazım ne büyük gaflet içindeler. Kızamıyorum onlara, Fransız kokuları iradelerini ele geçirmiş çünkü."

"Kuzum, ne çekmişsin! Burada saklayacağız seni. İnan."

"Nişanlın bey nasıl?"

"Sağol Ali Kemal, iyi. Onlar anadoluda şu an. Köyleri geziyorlar, yardım götürüyorlar."

"Peki, bunlarla ne olacak? Yardımla, köy gezmeyle vatanı nasıl kurtaracağız?"

"Belki bir parçasını?"

"Yok, bir parça yok. Elde kalan vatan toprağının hepsini korumak lazım gelir."

Ali Kemal sıkıntıyla saçlarını karıştırdı, kızlar ise düşünceliydi.

Ay Perisi Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin