Seviyor

1.2K 60 26
                                    

Yavaş adımlarla konağa yürümeye başladıklarında Leon önceki karşılaşmalarının bahsini açmak için fırsat kolluyordu.

"Kimliğimi merak ediyordunuz, işte benim. Niye bir tepki vermiyorsunuz?"

"Siz kimsiniz?"

Ben kimim ki? diye düşündü genç adam. Bak, yok sayıyor seni. Eh, bunları biliyordun. Gelecek olan geldi. Sabırlı dur.

"Ben size belki bir seri katilsiniz dediğimde neden evet demediniz?"

"Çünkü ben bir seri katil değilim."

"Emin misin? Buradan öyle gibi duruyor."

"Askerim ben, katil değil."

"Aynı şey."

"Değil. Bunu şimdi anlayamazsınız belki ama dünya malesef toz pembe değil. Siz nasıl vatanınız için çabalıyorsanız ben de aynısını yapıyorum."

Bir otursalar saatlerce konuşacak, bir parça hüzünle dertleri masaya dökecek, "masa da masaymış" dedirtecek insanalar kimin yahut neyin koyduğunu bilmediği düşmanlık ile susuyordu. Bu sefer yürekleri de konuşmuyordu. Onlar bile susmuştu. Rüzar yoktu, susmuştu. Köpekler, susmuştu. Şehir, insanlar, bitkiler... Yalnız silah tüccarının konağından kahkha sesi yayılıyordu şehire.

"Sizlerden nefret ediyorum, bunu bilin teğmen. Siz dahil, artık sizin için içimde normalden fazla bir nefret var. "

"Önyargılarınız zamana kırılacaktır. Bir anlaşmayla geldik buraya, nefret etmenizi gerektirecek hiçbir sebep yok ortada."

"Önyargı? Siz bunu hastane köşesinde canına kıyan Zehra'ya söylesenize. Size yem olmamak için yanmayı göze alan kadına ya da. Daha ilk gün öldürdüğünüz dört bin küsür kadar Türk gencine de söyleyebilirsiniz. Onlar ne cevap verecek size?"

"Cevdet beyin kızı mısınız?"

"Binbaşı Cevdet'in kızıyım. Sizin albayınızın değil."

Konağın önüne geldiklerinde Hilal bu ezeli düşmanın suratına mümkünse bir daha bakmak istiyordu. Onun da konaktan içeri girdiğini görünce ses etmedi, onunla konuşmak istemiyordu.

"Ben de burada kalıyorum."

"Merak edersin diye söyledim."

"Cevap vermeyecek misin?"

"Tamam, iyi geceler."

Leon hızlı adımlarla odasına gitti. Onunla göz göze gelmek bu gece nasip olmamıştı. Bundan sonraki geceler de bu gecenin tekrarı olacaktı. Artık bir umudu da yoktu. Bu tanımlayamadığı şey, her neyse adamın canını yakıyordu. Bu şey her ne ise onu bastırmalıydı Leon.

Hilal ise kalbini tutarak odaya girdi. Ablasını gördüğü an aklına başka şeyler geldi. Ablasının bahsettiği yakışıklı teğmen, oydu. Ablasının Leon'a karşı bir his beslemediğine emindi. Gerçi aşk denen zehri sadece kitaplardan bilirdi ama bu kadar da biliyordu. İnsanın sevdiği onunla aynı evde bulunsun da o ikisi ilk gecede heyecanlanmadan mışıl mışıl uyusun! Mümkün değildi. Gerçi bu deli saçması şeyler de sadece kitaplarda olurdu. Üstelik ablasının teğmenle olan münasebetinden ona neydi?

Aynı konağın iki ayrı odasında birbirlerinden habersiz birbirleri için çarpan iki kalp vardı. Bu kalbin sesi gecenin sessizliğini bozuyor, ikisini de uyutmuyordu. Sinirden, kesinlikle sinirden. diye düşündü Hilal. Bu teğmen bozuntusundan öyle bir nefret edecekti ki! O sarışın kendine kaçacak delik baksa iyi olurdu! İşlerden, karargahtaki olaylar kafamı bozdu. diye inkar etmeye çalıştı gerçi Leon.

Sabah ikisi de gecenin uykusuzluğuyla mutfağa inmişti. Sessizce kendine kahve kahve yapan Leon ayak seslerini duyunca önemsemedi.

"Erkencisin."

"Uyumadım, tüm gece ne olduğunu bile bilmediğim garip hisler boğazımı sıktı. Zehirli bir sarmaşık sardı her yanımı."

"Uyku tutmadı. Kahve?"

"Olur."

Hilal adamın çevikliğinden böyle şeyler yapmaya alışkın olduğunu anladı. Sonra birden ıslık sesi duyuldu. Leon keyifle bir Türk ezgisini diline tutturmuştu. Geceki buhranından şimdi eser yoktu. Elinde cezve, dilinde şarkı, yanında Hilal.

"Ben sana aldanamam yarim, ben sana dayanamam."

Bir an gözlerini kapadılar. Başka bir zamanda, olur muydu? Ne olur muydu, ikisi de bilmiyordu daha ama olur muydu? Mutlu bir hayat mesela, huzur olur muydu?

"Bizi kim düşman yaptı ay perisi?"

"Bu bir soru mu yoksa çığlık mı?"

"Bilmiyorum."

"Düşman düşmandır teğmen."

Hilal kahvesi bittiği gibi ayağa kalktı. Kahvaltı vakti geldiğinde herkesi aşağıda buldu.

"Günaydın kızım."

"Sağolun albay. Sizden pek mümkün değil ama."

Hilal için konuşmalar garip fısıltılar olmuştu. Bir süre sonra babasının sesiyle kendine geldi.

"Siz gerçi bu konuya ilgilisiniz teğmen. Matematikçilerin hayatına dair bir kitap görmüştüm odanızda."

Leon bir parça rezil olmanın verdiği endişeyle Hilal'e baktı. Tüm gece Galois'i araştırmıştı fakat bunu diğerlerinin bilmesine gerek yoktu.

Göz göze geldiler. Gök bir süre toprağı örttü, her şeyden bağımsız bir vatandı bu ikisinin göz göze gelmesi.

Olaysız bir kahvaltı bitti, herkes bir yere dağıldı. Leon karargaha gitti, Hilal hastaneye. Akıllarının ve kalplerinin yarısını gitmeden birbirlerine vermişlerdi. Şimdi ikisi de başka bir kalple dünyaya bakıyordu.

Leon karargahtaki işlerinin arasında, masa başında karaladığı kağıda bir daha bakınca simayı hemen çözdü. Elleri istemsizce onu çizmişti, gözleri aynı böyleydi. Hemen yırttı attı kağıdı, onu bu kadar acemi bir insan çizmemeliydi. Fakat yetenekli birinin çizmesi için de onu saatlerce izlemesi lazımdı. Kimse onu çizmese daha iyi olurdu.

Saatine baktı. Akşam yemeği için eve gidip onu görmeye sadece üç saat vardı. Böyle de bir garip olmuştu. Evli gibi. Sabah kahve içmişlerdi, akşama yemek yiyeceklerdi. Leon evlense güzel bir koca olacağından emindi. Hele Hilal ile evlense.

Daha emin bile olmadığı hatta ne olduğunu anlamadığı hislerin yarattığı hayallere umursamazca kafa salladı. Liseli genç kızlar gibi hayal kuramazdı. İşi vardı. İzmir'e yerleşecek Rum ailelerinden o sorumluydu ve bu hayli emek istiyordu. İçlerinden bir Rosaline'yi biliyordu. Tek tek hepsi araştırılacak, aileleri bulunacaktı.

Bunları bitirip eve gitmeye karar verdiğinde sokaktan geçen çiçekçiyi görünce durdu. Bir papatya aldı ve cebine koydu. Eve girdiğinde yemek saatini çoktan kaçırmış olduğunu fark etti. Bahçede nefes kesen bir çiçek gördü. Az önce aldığı çiçek eğer Hilal'i görseydi solardı muhakkak. Elinde bir kitap, dikkatle okuyordu. Sanki dünya üzerinde bir o kitap bir de Hilal vardı. Zehirli sarmaşığı tekrar boynunda hissetti. Aşk'a zehirli sarmaşık derlerdi burada. Aşk gelip onun boynunu sıkmaya başlamıştı demek.

"Ben sana aşık olmuşum ay perisi."

Daha aşkını haykıracağı günler gelmemişti, fısıldamakla yetindi. Sonra Hilal'in kitabı bırakıp içeri geçtiğini görünce hızla kitaba ilerledi. İçine çiçeği koydu ve tekrar fısıladı.

"Gözlerindeki yağmur toprağımı ıslatınca ortaya böyle bir çiçek çıktı. Sakın seviyor, sevmiyor diye heba etme çiçeği. Seviyor. Hem de çok seviyor. Barış kadar, huzur kadar, senin güzelliğin kadar..."

Ay Perisi Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin