Güneş batmak üzereydi ve dalgalar buna isyan edercesine kıyıya sertçe vuruyordu . Deniz, geriye çekilirken beraberinde sıcaktan sıkılmış kum tanelerini de götürüyordu. Kırmızı gökyüzü ise denizin isyanını umursamayıp güneşe veda etmişti.
Gözlerimi kolumda ki saatime diktiğimde yemek vaktinin yaklaştığını görmüştüm ama bu muhteşem manzarayı bırakıp gitmek istemiyordum. Tek isteğim denizin tüm düşüncelerimi alıp götürmesiydi. Fakat, deniz düşüncelerimi değil zamanı alıp götürüyordu.
Yaklaşık bir saattir oturduğum kumların üzerinden siyah eteğimi tutarak kalktım. Eteğimin üzerinde ki kumları sirkelerken bakışlarım ile manzaraya veda etmiştim.
Kumsaldan çıkıp bir kaç dakika yürüdükten sonra evi görmüştüm. Tam o sırada annemin acı içinde ki o tiz çığlığını duydum. O an tüm düşüncelerimi bir kenara bırakıp kapıya koştum. Kapıyı tam yumruklayacakken içeriden kaba bir erkek sesi "Kız nerede, aptal kadın ? Onu sonsuza kadar saklayamayacağını sende biliyordun!" diye bağırdı ama bu sözler kapıyı yumruklamama engel olmamıştı.
Kapıyı iri yarı, siyah takım elbise giyen bir adam açtı. Yüzünde iğrenç bir gülümseme, elinde ise siyah bir tabanca taşıyordu. Duygularım karmakarışıktı. Ne hissetmeliydim? Dakikalar önce şu dünyada ki en normal yaşantıya sahiptim. Ya şimdi? Kim bu adam? Annem nasıl? Her bir soru aklımı kemiriyordu. Tüm hücrelerim savaş içindeymiş gibi hissediyordum. Nasıl bir tepki vermem gerektiğini bilmesemde bir şeyi çok iyi biliyordum. Babamın öğrettiği gibi güçlü görünmem gerekti. En zayıf anımda bile en güçlü hâlimi sergilemeliydim. Eğik olan boynumu adamın gözlerinin içine bakmak için kaldırdım. Adamın gözlerinin içinde küçücük bir duygu kırıntısı bile yoktu. Hiçbir kelime etmeden yanından geçip yerde saçı başı dağınık oturan annemi gördüm. Yüzünden sadece makyaj değil üzüntü de akıyordu. Tek kelime konuşmadan ona sarıldım. Eğer konuşmasaydı oda da olacağını fark edemeyeceğim adam "Bence de vedalaşın çünkü şimdi gidiyoruz." dedi. Sözü biter bitmez bir hışımla ayağıya kalktım. Aklımdan sadece güçlü olmam gerektiği geçiyordu. Adama doğru yürüdüm ve gözlerinin içine onu rahatsız etmesini umarak baktım ama pek işe yaradığını düşünmüyordum. "Aynen öyle. Şimdi gidiyorsunuz." dedikten sonra arkama dönüp kapıyı kapatan adama döndüm ve lafıma devam ettim. "İkinizde." Kapıyı kapatan iri yarı adam kahkahalar atarak kendini koltuğa bıraktı ve tabancayı burnuna sürttü. Tekrar önüme döndüğüm zaman diğer adam anneme bakıyordu. Anneme doğru yürümeye başlayınca yana doğru bir adım atıp önüne çıktım ve ellerimi göğsümde bağladım. Adam sırıtarak iğrenç sarı dişlerini bize gösterdi ve yine anneme baktı. "Sienna'yı bulduğumda sana benzeyip zavallı ve korkak biri olacağını düşünmüştüm. Oysa ki cesur ve güçlü. Sanırım annesine benzemiş. Gerçek annesine..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FIRE
Fantasía"Alevlerin çıtırtısı, atılan çığlıklar, etrafa mermi saçan silahların sesleri, hepsi bir araya gelip kulaklarımdan içeri süzülüyordu. Fakat o an yaşanılan hiçbir şey benim umrumda değildi. Umrumda olan tek şey alevlerin benimle olan uyumlarıydı. Et...