Chapter 4 ~ They've never thought it'd be so hard like this,

231 34 43
                                    

Nancy

"Bu paket sana gelmiş, Nancy."

Dadı Aldora elindeki koca paketi yatağımın kenarına bıraktıktan sonra odadan çıktı ve kapıyı da arkasından kapattı.

Beyazlara bürünmüş yatağımda doğruldum ve komodinin üzerindeki kutuya uzandım.

Oldukça kötü bir biçimde paketlenmişti, gazete kağıdının bir çok kısmı yırtıktı ve eski püskü bir iple fiyonk yapılmaya çalışılmıştı. Gelişigüzel koparılmış ve yıpranmış bir parşömen parçasının üzerine ise kısa bir cümle yazılmıştı.

"Sarı güller nadir bulunur, tıpkı senin gibi Nancy Mulligan."

Paketi açarken yüzümdeki gülümsemeye engel olamıyordum. Böyle bir paket böyle bir notla sadece tek bir kişiden gelebilirdi.

Gazete kağıdını yırtmam bittiğinde paketten dışarıya sarı güller fırladı ve tüm yatağıma dağıldılar.

Kendimi kaptırdım ve küçük bir çığlık attım. Sarı güller nadir bulunurdu, özellikle şuan bulunduğumuz savaş döneminde değil bir paket sarı gül, bir tane bile alamazdınız. Koca bir servet gerektirirdi.

Hemen yataktan kalktım ve ipek, beyaz elbisemi üzerime geçirip saçlarımı açtım. Bir tane sarı gülü kulağımın arasına sıkıştırdım ve arka bahçeye açılan kapıdan kimseye gözükmeden çıktım.

Harry ile ilişki içerisinde bulunmam babama ve dadı Aldoraya binlerce kez ihanet etmeme sebep olmuştu. Pişman mıydım? Hayır. Olacak mıydım? Büyük ihtimalle.

Ben daha çok küçük bir bebekken babam da tıpkı benim şuan yaptığım gibi köle bir kadının yanına kaçarmış. Anneme ve daha yeni doğmuş kızına ihanet edermiş ve günahlarını başka bir kadının kollarında unutmayı denermiş.

Bir gün annem bunu öğrenmiş, beni çarşaflara sarmış ve korkmamam için yanıma bir tane gül koyarak beni eski bir sandığın içine bırakmış. Ardından da kendini ordunun kullandığı bir savaş gemisinin güvertesinden denizin hırçın sularına bırakmış. Henüz yüzme bilmemesine rağmen su yüzüne çıkabilmek için çabalamış, çırpınmış, bağırmış, çığlık atmış fakat her ne kadar çabalasa bile kurtulamamış ve bedeni derin suların maviliklerine gömülmüş.

Şimdi annem Caitlín'in bu trajik hikayesi bir şehir efsanesi olarak anlatılır fakat kimse bende bıraktığı acıları bilmez.

Annemin ölümünden bir gün sonra sandığı ve beni bulmuşlar. Ben ve yanımdaki beyaz gül, ikimizde ölümle burun burunaymışız. Gülün beyazlığı gitmiş, onun yerine soluk bir sarılık gelmişti.

Bu yüzden hikayenin sandık kısmını bilen nadir kişiler benim için her yıl sembolik olarak denize sarı güller fırlatırlardı.

Bu yıl ise Harry bunu yalnız yapmayacaktı. Bana yolladığı çiçekleri ikimiz beraber fırlatacaktık.

Birisinin bizi görüp görmemesi umurumda değildi. Sevgimizi saklamayacaktık, sonumuz eşinden aşka dair hiçbir şey alamayan zavallı Caitlín ve vicdan azabından gün geçtikte çürüyen Adam gibi olmayacaktı.

Annem ve babam gibi olmayacaktık.

Sandaletlerimden içeri giren çakıl taşlarının ayağıma batmasına aldırmadan koşuyordum. Kimseye aldırmadan koştum, koştum ve koştum.

Ta ki o eski, yıkılmak üzere olan eve varana kadar. Sevimsiz görünüşüne rağmen bir anne ve oğuluna sevgi yuvası olan, merhamet, şefkat dolu olan o eve varana kadar.

Şimdi kapısında durduğum, bana günah olan o eve varana kadar koştum.

Ama asla içeri giremedim. Kapıya vurulmuş olan zincirin yanına kadar ilerledim ve kilidi ellerimin arasına aldım. Zincire sıkıştırılmış bir kağıt vardı.

İçini açtım ve yazılı olan cümleleri okudum.

"Harry Edward Styles, ölüme mahkumdur."

🌻🌻🌻

Kısa bir bölüm oldu fakat bir sonraki bölüm final. Çok erken olduğunu biliyorum fakat bu kurgu kısa bir kurguydu ve kategori olarak kısa hikaye kategorisinde. Başlarken kendi kendime "Su, bu sefer 5. bölümde bitireceksin. Söz bak." demiştim ve sözümde durmak zorundayım. Lütfen satır arası yorumlarınızı ve oylarınızı esirgemeyin. Sizleri seviyorum. Final bölümünde görüşürüz 💓

Yellow Rose + hsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin