Bildiğimiz dünyada, bildiğimiz iyi ve kötü insanlarla, aşk, cinayet, fantastik vb roman ve filmlerdeki gibi olmayan, sıradan ve orta halli yaşamının 28.yıldönümüydü bugün.
14-15 yaşlarındaydı galiba, fantastik, bilim kurgu ve büyülü gerçekçilik konulu romanların dünyasına adım atmıştı ve okuduğu ilk romanı bitirdiği andan sonra "keşke gerçek hayatta da bunlar olsa" şeklinde basit dileğini dile getirmeye başlamıştı.
Dileğinin gerçek olacağını - hemde tam 13 sene sonra- nereden bilebilirdi?Evet, bugün 28 yaşıma bastım. Senelerdir olduğu gibi gece 23:59'da arkadaşlarımın gelmesini bekledim ama seneler üzerine ilk defa bu doğumgününe girerken kimse gelmedi. Bu kadar erken olmasını beklemiyor olmama ve yaklaşık 50-55 yaşıma kadar sürekli yanımda birilerinin olacağını düşünmeme rağmen sanırım gitgide daha da yanlızlaşıyor hayatım.
Bu düşüncelerle gözlerimi açtığımda bir an nerede olduğumu çıkaramadım. Burası benim odam mıydı? Gözlerimi ovuşturarak şöyle bir etrafıma baktım ve evet burası kesinlikle benim odamdı ama 9 gün önce bir ev dekorasyon dergisinde gördüğüm odanın renk ve desenlerine bürünmüştü. Anlamsızca sırıtmaya başladım. Sanırım 3 dakika önce düşündüğüm kadar yanlız değilmişim değil mi?
Bir anda bir merak sardı içimi. Acaba bunu yapan henüz 7 aydır beraber olduğum ama içten içe doğumgünüm olduğu için belki de beklediğim evlilik teklifini alabileceğim, hala daha fotoğraflarımıza bakarken "bu adam nasıl benimle birlikte?" diye kendi kendime sordurtan sevgilim miydi yoksa canım ailem ve üniversitenin ilk günlerinde tanıştığım ama farklı okullarda okuduğumuz ve asla ayrılmayacağımıza emin olduğum arkadaşlarım mıydı? İçten içe bunu yapanın sevgilim olmamasını diliyordum. Çünkü eğer oysa "evlilik yok, sen daha uzuuun seneler bu odanda yaşayacağından senin için güzel hale getirdim" demek olacaktı.
Bu arada arkadaşlarım diyorsam, sadece iki kişiden bahsediyorumdur. Onlar dışında konuşup selam verdiğim, günün en az 8 saatini beraber geçirip öğle yemeği yediğim, çok nadir de olsa ev ve iş dışında vakit geçirdiğim kişiler benim arkadaşım değil, ömür biçilen hayatımda gelip geçici olacağına emin olduğum figuranlardı sadece... Arkadaş kelimesinin gerçekten hakkını veren biriyim ben. Sadece iki arkadaşım vardı ve sadece o iki kişiyi "arkadaşım" diye çağırırdım ben.Bunları düşünürken gözlerim doldu ama silkelenip kendime geldim ve az önceki merakım yeniden kapladı içimi. Yeniden gözlerimi açtım ve yeniden etrafı incelemeye başladım. Bunca şeyi bir gecede ve özellikle ben bu odada uyurken yapmış olmaları imkansızdı. Dün akşam doğumgünümü kutlayacaklarını düşünerek, hafta içi asla içmememe rağmen arkadaşlarımla 1-2 kadeh içmiştim ama erken kalkıp işe gideceğimden eve erken saatte dönmüş ve duş alıp yattığımı çok net bir şekilde hatırlıyordum.
Kafam iyice allak bullak olmuş bir şekilde yattığım yerden doğruldum ve ayaklarımı aşağı uzattım. Terliklerime uzanmaya çalışırken halının da değiştiğini farkettim. Gördüğüm halı, dergideki dekorasyonun kesinlikle bir parçası değildi ve benden odanım tamamı ile halı arasında seçim yapmamı isteseler hiç düşünmeden halıyı seçerdim. Filmlerdeki ilk görüşte aşk sahneleri gibi halıya bakakalmıştım.
Ben, bir evdeki en gereksizler listesine halıyı ilk 3'ten sokacak ve sadece ayaklarımı üşütmemek ve bir nebzede olsa annemin gönlü olsun yerler çok boş kalmasın diye, 1 karton sigara parasından bir kuruş fazlasını vermemesini şart koyarak bu yün parçasını odama serdirmiş insanım. Ama şu an ayaklarımın ucunda serili olan şey halı ise, annemin gözü gibi baktığı el dokuması ve antika fiyatına satın alınan şeyin ne olduğunu bilemiyorum.
Halıdan gözlerimi alamıyordum. Vampir filmindeki çocuğun tenine güneş değdiğinde parıldaması gibi ışıldıyordu halı. Sanki hem okyanusları, hem uçsuz bucaksız ormanları hem de gökkuşağını barındırıyordu içinde. Acaba elektrikle çalışan bir teknolojik düzenek mi diye düşünerek elimle yokladım ama halı tüyü gibi uzun ve sert olmayan, tavşan kılı gibi yumuşacık bir şeydi dokunduğum. Bir anda servet değerinde olduğunu düşündüğüm bu halı için çocuklar gibi sevinmeye başladım. Öyle ki, çocukken uçan halı içeren çizgi filmleri izlerken parladığı gibi parlıyordur şu anda gözlerim.
Daha fazla oyalanmayı bırakıp, bu güzelliği bana kimin aldığını ve odayı kimin bu hale getirdiğini anlamak amacıyla telefonuma uzandım ama telefonum yoktu. Muhtemelen bu da sürprizin bir parçası diye düşünerek ayağa kalktım ama halıya basmaya kıyamadığımdan kenarından geçerek evde kimin olduğunu anlamak üzere içeri geçtim.
Mutfağa gittiğimde annemi sabah kahvesini içip bulmaca çözerken buldum. Benim görünce gülümsedi ve "doğumgünü kızı uyanmış, keşke işe girmiyor olsaydın" dedi. Uyanır uyanmaz gördüğüm oda ve halı sayesinde işe gideceğimi unutmuşken anneöin hatırlatmasıyla gözlerimi büyüterek kahveme bakındım. Tabii ki annem hazır etmiş ve yanında temiz bir kül tablası ile masanın üzerine bırakmıştı. Acele ile annemi öpüp akşama pastamı hazır etmesini söyleyip kahve ve küllüğü alarak koşarak odama geçtim. Giyinirken kahve sigara tüketmek yapmaktan en zevk aldığım şeyler listesinde ilk sıralardaydı.
Acele ile koştururken nasıl mümkün olduysa odamdaki müthiş değişimi ve halı demeye kıyamadığım muazzam varlığı unuttum ve odama girer girmez halıya bastım.
İşte 28 yıllık hayatımın en muazzam, en anlatılmaz, en şaşırtıcı ama bir o kadar da tanıdık kısmı tam o anda başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Halı
FantasyGenclikten orta yasliliga gecmek uzere olan bir kadinin, en az 10 senelik hayalinin gerceklesmesidir bu hikayenin yazilmasi... Keyifli okumalar dilerim.