28.05.1865
Kim Taehyung'u seviyordum. Her ne pahasına olacaksa olsun seviyordum. Ailemin öğrenmesi bile korkutmuyordu artık beni. Kim Taehyung odama piyano öğretmeni olarak ilk girdiğinde yatağımın karşısındaki koltuğa zarifçe oturmuş -ben o sırada pencereden dışarı bakıyordum.- bu zamana kadar kimsenin yapmadığı şeyi yapmış ve benim nasıl olduğumu sormuştu. Samimi bir şekilde gülümsemiş, kollarını göğsünde birleştirmiş ve tebessüm eden gözleriyle birlikte benden cevap bekliyordu. Ben ise o sırada ilk defa birinin bana nasıl olduğumu -samimi bir şekilde, sormak için soruşlardan değil- sormasına şaşkındım. İlk o zaman Kim Taehyung'tan etkilenmiştim. Dizlerim titremiş ve midem bulanmıştı, sorusuna dahi cevap veremeden yere eğilmek zorunda kalmıştım. O ise, endişeyle benim yanına gelerek iyi olup olmadığımı sormuş, kucağına alarak beni yatağıma yatırmıştı.
Gecenin geç vakitinde uyandığımda onu yanımdaki sandalyede otururken bulmuştum. Elinde, bir zamanlar yazdıklarımın bulunduğu defter vardı ve yanakları ıslaktı. Yatakta oynamamla birlikte kafası bana dönmüş ve defteri hızla yerine bırakmıştı. Ve biz o gece sabaha kadar, yorulmadan konuşabildiğimiz her şeyi konuşmuştuk. Güvenmek istercesine, sevmek istermişçesine bakmıştık birbirimize. Sevmiştik de, çok sevmiştik hemde. Öyle sevmiştik ki, birinin öğrenme riski dahi bizi korkutmuyordu. -ki öğrenildiği zaman ölüm bizi karşılardı.- Kim Taehyung'a yasak olduğunu bile bile tutulmuştum, sonunun ölüm olacağını bilerek aşık olmuş, onun kalbi olmama tutunmuştum her zaman.
Ben Jeon Jungkook, bir akşam ansızın gelen piyano öğretmenime, ansızın tutulmuştum.